Her yabancı ülke gezisi öncesi, kendimce “Ne biliyorum?” oyunu oynarım. Bu sefer Moskova’ya gitmeden önce de bu oyunu oynayacağız ve sanırım bu sefer çok kolay olacak çünkü Rusya hakkında oldukça fazla şey biliyorum. (Gezi sonunda bildiğimi sandığım her şeyin ne kadar eksik olduğunu fark edecektim.)
Oyunun kuralları çok basit: Rusya deyince aklımıza gelenleri bir kağıda yazıp saklayacağız ve oraya vardığımızda okuyacağız. Böylece Rusya hakkında gezi öncesi bildiklerimiz ve sonra öğrendiklerimiz hakkında konuşacağız.
Benim listemi buraya aktarıyorum:
İlk anda yazdığım şekliyle aktardım.
Gitmeden önce insan Paris çok romantik zanneder. Köprülerde iç gıcıklayan Fransızca şarkılar çalmaz, puantiyeli elbisesiyle dolanan kızlar göremezsiniz. Yemekler pahalı, garsonlarda suratsızdır ve size jest filan yapıp masanıza mum koymazlar. Bütün bunlar filmlerde olur. Gidince göreceğiniz koşuşturan insanlar olacak o kadar. Yerlisi turisti herkes bir yerlere yetişme derdinde. Paris’ i gömme paragrafı gibi farkındayım ama bütün bunlara rağmen Paris güzeldir.
İşte Moskova’ da tüm bildiğimiz ezberleri bozabilir, daha fazlası olup şaşırtabilir de. Rusya çok büyük bir ülke. Büyüklüğü sadece haritada kapladığı alan değil tabii ki. Güçlü duruşları, güçlü geçmişlerinden kaynaklanıyor.
Bizim çocukluğumuzda dünyada iki dev ülke vardı. S.S.C.B ve Amerika. Şimdi gençler belki Rusya’ya S.S.C.B dendiğini bile bilmiyorlardır. İkisi arasında amansız bir yarış vardı. Sidik yarıştırır gibi uzaya mekik göndermeler mi istersiniz, olimpiyatlarda madalya sayısı yarıştırmak mı dersiniz. Biz sıradan insanların hiç haberdar olmadığı şeyler yaşandı iki güç arasında. Rusya bizim gözümüzde sadece girilmez, girildi mi de çıkılmaz bir ülkeydi o kadar!
Yıllarca kapalı kutuydu resmen ve ben araştırırken okuyorum, okuyorum okudukça şaşırıyorum. Sonra neler yaşıyorum bir bilseniz acırsınız halime. Korkunç İvan gözümün önünde birinin kafasını kesiyor, Yekaterina sarayda entrika peşinde, Delipetro var ondan korkuyorum resmen. KGB ajanları, askerler ip gibi dizilmiş tabur tabur önümüzden geçecek sanıyorum.
Bir yandan Kızılordu korosu kalinkayı söylüyor filan… Kendimi dipsiz kuyulara düşmüş Alice gibi hissediyorum. Düştüğüm delikte; ne Savaşlar Barışlar, ne Beyaz Geceler‘ de yaşayan Babalar ve Oğullar görüyorum bir bilseniz…
Üşüyorum bir Palto giymek ve Anna Karanina‘ nın karşısında öylece durmak istiyorum, yanımda Yüzbaşının Kızı ile…
Visne Bahçesi’nde gezmek serbest. Hem “merak etmeyin ne Suç ne Ceza bu ” diyor biri, Raskolnikof mu o??
Belli mi olur belki Karamazof Kardeşler’ e rastlarım dolaşırken ya da Budala birine…
Martı‘ lar Vanya Dayı’ nın tepesinde uçarken; Ölü Canlar’ dan bir ses duyuluyor;
– “İtiraflarım “ mı dedi biri?
Ne anlatıyor bu dediğinizi duyar gibiyim. Boşverin Bir Delinin Hatıra defteri bu!
Kendime gelipte bütün bu notları alırken düşünüyorum da; sert ve acımasız, ne bileyim suratsız bir insan görünce Moskof bu diye bir kelime bile üretmişliğimiz var. İnsancıklar ‘ a yazık değil mi? Onlar değil yönetenler suçlu oysa…
Tüm bu hayaller, rüyalar ve derin araştırmalar sonunda listemde adı geçen baletin adının Rudolf Nurayev olduğunu hatırladım. Çok ilginç bir kişiliği ve olağanüstü sanatı olduğunu, halen onun gibi bir baletin dünyaya gelmediğinin söylendiğini öğrendim.
Yuri Gagarin’in başarılı hayatını ve ölümünün arkasındaki sis perdesini öğrendim.
Matruşka bebeklerinin ne kadar çok çeşidi olabileceğini, almadan Rusya’dan çıkılmadığını öğrendim. Kalpakların orijinal olanların tavşan kürkünden yapıldığını ve taktığınızda asla üşümeyeceğinizi öğrendim.
Metro deyip geçilmeyeceğini, Bolşoy’un sadece bir bale değil koca bir gizemli dünya olduğunu öğrendim.
Güzel Rus kızlarının efsane olmadığını anladım. Hatta “aman şekerim onlar da yaşlanınca bir şeye benzemiyorlar” diyen Türk kadınlarının yaşlı Rus görmediğine kesin kanaat getirdim.
Rus yazarlar hakkında hiç bilmediğim, duymadığım yeni bilgiler edindim. Kiril alfabesinin lanet değil aslında sevimli olduğunu, herkesin deliler gibi votka içmediğini, hayatın pahalılığının doğruluğunu, soğuğa insanın alışabildiğini öğrendim. İnsanların da soğuk olduğunun yalan olduğunu öğrendim.
Metroda şurada burada köşede kitap okunabiliyormuş, bunu da öğrendim.
Kesinlikle hayır! Moskova, 3 günde gezilecek kadar küçük bir şehir değil. Gazetelerde gördüğünüz 3 günlük turlar, size sadece ana turistik yerleri gösterebilir. Moskova’yı gerçekten hissetmek, şehrin ruhunu yudumlamak için daha fazla zamana ihtiyacınız var. Ben 1 hafta kaldım ve keşfedemediğim daha birçok yer olduğunu biliyorum.
Moskova’ya gitmeden önce aklımda birçok önyargı vardı. Soğuk bir şehir, sert insanlar, zor bir dil… Ama Moskova’ya vardığımda tüm bu önyargıların yersiz olduğunu anladım. Moskovalılar son derece misafirperver ve cana yakın insanlar. Şehirde çok güzel bir enerji var.
Moskova’dan ayrılırken çok üzüldüm. Bu şehri çok sevdim ve kesinlikle tekrar geri döneceğim. Belki bir bahar günü, Moskova’nın güzelliğini yeniden keşfedeceğim. Belki Nazım’ ın mezarının yanındaki manastırın içindeki göletin etrafında yürürüm. Kulağımda Çaykovski nin Kuğu gölü olur. Söylentiye göre burada bestelemiş. Önünde Dostoyevski’ nin heykelinin olduğu büyük kütüphaneye girmek isterim. zamana kadar Moskova’yı özleyeceğim.
Sevgilerimle
Unutmadan yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Rusya ile ilgili diğer yazılarımın linkleri aşağıdadır.
Tolstoy ‘un evinde zaman yolculuğu ve 28 sayısının gizemi
Suç ve Ceza: Dostoyevski’nin St. Petersburg’u
Bolşoy Tiyatrosu: Bir Tiyatrodan Fazlası!
Kızıl Meydan’ın Gizemi: Lenin’in Mumyası
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
1 Comment
Rocky 4 teki Ivan :D :D benimde aklıma o geliyor nedense :D