Büyüksün Baalbek diye başlık mı olurmuş demeyin. O kadar büyük ve etkileyiciydi bir antik şehirdi ki özel bir yazıyı hakediyordu. Lübnan gezimizi en anlamlı kılan yerdi diyebilirim.
Yaptığım diğer gezilerin aksine hadi Beyrut’a gidelim diye bir anlık kararla yola çıktık. Bu yüzden çok araştırma yapmadım. İlk kez ülke ile ilgili bir kitap almadım mesela. Herhangi bir döküman çıkarmadım, blog okumadım. Sadece Lübnan tarihi diye arattırdım ( tarihini öğrenmeden asla gitmem ) ve karşıma çıkan ilk yer Baalbek oldu. Benim aklıma sadece Lübnan deyince iç savaş ve Coşkun Aral’ın haberleri gözümün önüne geliyordu. Savaşın tam göbeğinden paylaşımlar yapan müthiş sevdiğim Coşkun Aral’ ın hastası olmayan var mı? Bence yoktur. Yani aklımda Lübnan ve savaş, karışıklık gibi bir izlenim vardı hep.
Sonraaaa kendimi Lübnan’ın sıcağında, cıvıl cıvıl Beyrut’unda buldum. Dört kişilik gezi grubumuz; ablam, yengem, yeğenimle beraber son dakika araştırmalarından çıkardığı sonuç; Lübnan’da hiçbir yeri görmesekte olur ama Baalbek görülmeli.
Yengem dinler tarihi konusunda uzman o yüzden Baalbek’ten haberi var. Kur’an’da hatta diğer kutsal kitaplardaki anlatılanlar, arkeologlar, tarihçiler, bilim adamlarının açıklamaları derken Baalbek benim gözümde büyüdü de büyüdü. Daha ne kadar büyüyebilirdi diye bir espiri yapacağım da size şu an komik gelmeyecek. Okuyunca Baalbek ‘te neden kendimi Guliver’in cüceler ülkesi Lilliputtan devler ülkesi Brobdingnag’a gelmiş gibi hissettiğimi anlayacaksınız. Fakat yazıyı sonuna kadar okumalısınız…
Anlattıklarımın tamamen gerçek, gördüklerim ise inanılmazdı. Piramitlerden sonra ağzım açık gezdiğim ikinci yapı olduğunu da belirteyim. Sonra Petra ikinciliği aldı ama o başka yazı konusu.
Ne zaman yapıldığı hakkında türlü türlü tarihten bahsedilse de genel düşünce MÖ. 10 bin yıl. Bir daha okumak isterseniz MÖ. 10 bin yıl…
Kim yapmış? Neden yapmış? Nasıl yapmış? Nasıl dayanmış bunca yıl? İşte bu soruların cevaplarını bilsek hepimiz rahatlayacağız daa, yok bilemiyoruz. Bizi bırakın arkeologlara da kafayı yedirtmiş. Düşünsenize bir yanda Piramitler, Petra bir yanda Baalbek! Kim bilir kaç arkeolog geceler boyu uyumadı, kaçı heder oldu gitti bu ikisi yüzünden. Neyse ciddileşiyorum ve anlatmaya başlıyorum.
Hesaplamalara göre büyük tufandan önce yapılmış tek yapı! Tüm zamanların en görkemli tapınak kenti. Uygarlığı başka coğrafyalara taşıyan Fenikelilerin tanrısı Baal yani güneş tanrısı için yaptıkları şehir.
Bekaa Vadisi üzerinde olan bu şehrin ilk temelleri şu an görünmeyecek kadar derinlerde aslında. Kuranlar Kenaniler, Fenikeliler. Aslında ilk yapıldığında şehir olarak değilde tanrıları olduğunu varsaydıkları Baal için yaptıkları tapınaktan oluştuğu düşünülüyor. Kadim Baalbek’e sonradan gelen Yunanlar, Helenikler, Romalılar üzerine yenileri yapmış.
Koyulan temel taşlarının büyüklüğü gözönüne alınınca tarihçiler MÖ.9-10 binlere kadar gidebileceğini hesaplamış.
Dev taşlar mükemmel bir uyum içinde birbirlerini destekliyor. Taş dediğim de megalitik taşların ağırlığı 800 – 1200 ton arasında olduğu biliniyor. Baalbek’teki muamma işte bunu duyunca başlıyor. Bu taşlar buraya nasıl getirildi? Nasıl böyle üst üste konuldu? Bana göre asıl soru; akıllarına nerden geldi? Dur bi tapınak yapalım ama öyle büyük, öyle büyük olsun ki gören şaşırsın. Evradiyelik yapalım onca deprem, sele, fırtınaya, savaşa dayansın. Böyle mi dediler acaba?
Muhtemelen böyle bir konuşma hiç olmamıştır :) o yüzden biz devam edelim….
MS. 4 yy. da gelen Helenoistler buraya Heliopolis adını vermişler, İskender buraya gelince de iyice yerleşmişler.
MS. 2 yy. da bölgeye gelen Romalıların en meşhuru, adamımız Julius Caesar şehre yerleşmiş. Buraya gelen diğer Romalı ise Marcus Antonius olmuş. O da sevgilisi daha sonra eşi olacak Kleopatra‘ya şehri hediye etmiş. Tek taşa tav olan kızlar sözüm size; adam şehir hediye etmiş hiç havalara girmeyin bence. Heyyy gidi Markus Antanius adamsın, adam!
Asıl yükseliş trendi ise Roma’yı kuran Augustus ile başlamış. O tarihlerde dünyanın en güzel şehriymiş. Üstüne üstlük zeytinyağı ,sedir ağacı, şarap hep buralarda imiş. Doğal boyar maddeler ve en önemlisi salyangozdan elde edilen mor renk çok prim yapmış o dönem.
En küçüğü 30 ton, sütun tamburlarının 350-400 ton, Baalbek’i çevreleyen blokların 1200 tn olduğunu düşününce insan ne diyeceğini bilemiyor.
Yanlarında küçülüyor, küçülüyor, daha da küçülüyor. Merdivenlerin bile halen sağlam oluşu ise çok acayip bir olay. Üstünden Sezar’ın geçtiği merdivenler! Wuuu çok heyecanlı değil mi, tamam kabul ediyorum ben çok heyecanlı biriyim. Orada da zaten her taşa çıkıp, Romalılar, yurttaşlar, diye bağırdım :) Allahtan bizim grup bana alışık, hatta hiç umursamıyorlar bile. Ben öyle kendi kendime Romalılar diye bağırıyordum, ” bi durun 1 dakikalığına dinleyin Romalıları duyuyor musunuz ” filan diyordum.
Düşünsenize; hepimiz Mısır piramitleri hakkında az çok bir şeyler biliyoruz. Gözümüz aşina en azından. Belki burası öyle değil diye bize ihtişamlı ve değişik geldi. Nasıl anlatacağımı inanın bilmiyorum.
Yengem bütün dünyanın aradığı Süleyman tapınağı’ nın bu olabileceğini söyleyerek farklı bir yere götürdü bizi. Ancak emrinde farklı güçleri çalıştırdığı söylenen Süleyman peygamber bu kadar ihtişamlı, dayanıklı bir yer inşa edebilir, dedi. Böyle düşünmesinde haksız da sayılmazmış meğer bu konu üzerine binlerce araştırma yapılmış. Yengeme güvenip derin bilgisi ile gezmenin tadı başkaydı doğrusu.
Şimdi sıkı durun, toplaşın bi şey anlatacağım. Ben duyunca şok oldum da siz de olun istiyorum! Kudüs’teki ağlama duvarı var ya, Süleyman tapınağının kalıntıları diye Yahudilerin önünde binlerce yıldır ağladıkları hani. İşte o duvarın metrelerce altında bir tünel var. Ziyarete açık gizli filan değil biletle giriliyor. İşte o kısımda burdaki taşların tıpkısının aynısı var. Aynı ebatta, aynı cinste. Zaten araştırmalar göstermiş ki bu taşlar Baalbek’ten gelmiş. Haydi şimdi buyrun burdan yakın! Kafa yine gitti, olabilir mi acaba? İkisi arasında bir bağlantı var mıdır? Şu tarihçiler arkeologlar bir şeyler biliyor da bize anlatmıyorsa valla aşkolsun. O yüzyıllardır aranılan Süleyman tapınağı yoksa bu mu, Baalbek mi?
Neyse konuyu değiştiriyorum.
Efendim bu Romalılar bilindiği üzere Yunan tanrılarının isimlerini devrişmeye pek bir meraklılar ya hani. Yılların eskitemediği Zeus’a Jupiter, güzeller güzeli Afrodit’e Venüs demişler. Şarap tanrısı Dionysos’a ise Baküs demişler. İşte buraya bu Tanrıların adını taşıyan üç tapınak yapmışlar.
Romalılar buraya geldiklerinde tam olarak Fenikelilerin nasıl yaptıklarını anlayamamış. Hatta insanoğlu işi değil diyenler çıkmış. Onlar da hayretle izlemişler etrafı.
Hatasız yerleştirilmiş bu taşlara şu haliyle şaşırıyorsak gıcır gıcır olduğu zamanlarda görenlerin ne düşündüğünü kimbilir? Çünkü deniliyor ki sütunlar ilk yapıldıklarında pembemsi bir renkleri varmış.
Kafanızı rastgele kaldırdığınızda 20 metre tavan işlemelerine bakınca, evet insan evladı yapamaz, deyip sıyrılmak istiyorsunuz. Hadi yaptın, taşı işledin nasıl bir mekanizma ile oraya koydun? Romalıların vinç benzeri bir alet kullandığı bilgisine sahibiz. Fakat şu an o ağırlıkta bir taşı, o yüksekliğe kaldıracak vinç dünya üzerinde yokmuş. Bu bilgileri de müzenin kendi web sitesinde okudum yani kafamdan dünyada öyle vin. yok filan diye uydurmuyorum. Aman yanlış anlaşılmasın.
Yıllar yılalrı kovalıyor ve geliyoruz Milattan sonraya; Romalılar Hıristiyanlıkla tanışıyor. Olaylar farklı yönlere gidiyor doğal olarak. Ne o öyle Jupiter, Venüs filan diyorlar. Kiliselerde kullanmak üzere taş parçalarını, sütunları deniz yoluyla imparatorluğun değişik vilayetlerine taşıyorlar.
Sıkı durun bir parçası da Ayasofya’nın yapımında kullanılmak üzere İstanbul’a geliyor. Hatta Ayasofya’yı yaparken Erdek yakınlarındaki Kyzkos şehrinden, Efes antik şehrinden sütunlar da getirilip konulmuş. Düşününce koca Ayasofya bildiğiniz toplama.
Ayasofya’ya nerden atladın dediniz duydum. Efenim Ayasofya’yı yaptıran imparatorun bir talimatı var bilirsiniz; bana öyle bir kilise yapın ki Süleyman’ın mabedi benim kilisemin gölgesinde kalsın, diyor. Vay vay vay, iddiaya bakınız! Yukarıdaki paragrafta Süleyman Mabedinden bahsetmiştim hatırladınız mı? Demek ki neymiş tarih boyu ilişiklendiriliyormuş. Belki doğrudur, Kudüs’te değil Baalbek’tedir Süleyman’ın mabedi, kimbilir?
Hadi size yine bir enteresan bilgi geçeyim. Bu Baalbek şehri tufanlar, depremler, yıllara meydan okumuş ama gelin görün ki en büyük darbeyi 2006 yılında almış. Kim tarafından derseniz İsrail tarafından tabii ki. Savaşlara, insan ölümlerine ses çıkarmayan Batıdan sert bir uyarı almış israil.
Canım Unesco; hopp kendinize gelin taşlar kimsenin değil dünya mirasıdır, demiş. Sonuç; İsrail’in buraya yanaşması kesinlikle savaş suçu sayılmış.
İsrail buraya sataşamadığından ya da farklı bir sebepten midir bilinmez ama Hizbullah örgütünün en ağır bastığı liderler, fanatik taraftarlar burada yaşamışlar. Halen örgüt için önemli bir yer burası.
Ciddi mevzumuz Romalıların Hıristiyanlıkla tanışmasında kalmıştı. Sonra oluyor yıl MS. 1177, Eyyübiler Haçlılarla savaşıyorlar hem de iki kez. Ama Eyyübilerin başında kendisi de Baalbek’li olan Selahaddin Eyyübi var. Şehri Haçlılara vermiyorlar, onlar da tıpış tıpış Kudüs’e devam ediyorlar. Fakat şehir bir de bu dönemde hasar alıyor, ahh bu haçlı seferleri de yıkmış viran eylemiş geçtiği yerleri…
Teknik konuları size anlatacak kadar bilgim yok ama yine de okuduklarımdan aktarım yapacağım. Zaten arkeologlar çözememiş. Ben nasıl açıklayabilirim ki?
Jupiter tapınağının altında yarısı toprak altında kalmış geçitler ve boşlukları çözememişler. Buranın derinliği de henüz belirlenememiş. İnememiş adamlar düşünün. Taş blokların üzerinde dikdörtgen küçük delikler var sadece bunların taşırken kolaylık olsun diye yapıldığı düşünülüyor.
Batı duvarında her biri 1100 -1200 ton ağırlığında taşlar trilitonu oluşturuyor. Hayatımda ilk defa triliton yazdım. Siz duymuş muydunuz bu ölçü birimini? Duymadınız ya da duydunuz da nerde kullanacaksınız ki? İşte bu yüzden kendimi Guliver ‘in Lilliput ülkesinden devler ülkesi Brobdingnag ‘a gelmiş cüce gibi hissetmem.
Devasa taşlar en altta, üstünde ufacık 500 ton kadar bir kaide üzerinde dev sütunların dizilmesiyle tapınakları oluşturuyorlar. En büyük tapınak olan Jupiter tapınağında tam 84 adet varmış. Şu ya da bu şekilde yıkılmış. Şimdi ise ayakta altı adet var. Mısır’ daki Karnak tapınaklarını gezenler anlayacaktır, Amon tapınağının sütunlarından yüksek bunlar. Tüm Roma eserleri içerisinde bu kadar yüksek olan bir başka tapınak da yok zaten. Aklınıza Efes, Side, Bergama, Aspendos, Akropolis neyi getirirseniz getirin farketmez hepsi Baalbek’ in yanında minyatür gibi duracaktır. Şimdi kafanızda biraz şekillenmiştir diye umuyorum.
Tapınağının ise maşallahı var. Aslan gibi duruyor, adından mı nedir şarap gibi, yıllar onu daha da güzelleştirmiş. Onun içini gezince de boynumuz tutuldu sütunlara mı bakalım, tepedeki işlemeye mi bilemedik. Çok zor burda gezmek dostlar inanın. Hava o gün çok sıcak ama gökyüzü harikaydı demiş miydim?
Tapınakta her biri 18 metre yüksek 46 sütun hala ayakta.
Osmanlı 1517 de bölgeye Yavuz Sultan Selim ile gelmiş. Ama pek burayla ilgilenmemişler. 1759 da büyük bir deprem ile büyük hasar oluşmuş. Maalesef 1899’da Osmanlı Almanların burada kazı yapmasına izin vermiş. Birinci Dünya savaşından sonra bölgeye yerleşen Fransızlar da devam etmiş ve daha sonra Lübnanlılar bütün kalıntıları ortaya çıkarmışlar. Uzun zaman bölgede askeri karışıklıklar hakim olduğundan pek turist gözdesi olmamış. Belki de bu yüzden bir çoğumuz varlığından haberdar bile değildi.
Antik şehrin çok yakınında dünyanın yekpare şekilde en büyük taşını da gidip görünce pes dedik. Bu taş 1650 tn ağırlığındaymış. Doğala olarak taşı görünce antik çağlarda insanları takdir ediyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Bir de tufan demiştim yukarılarda bir yerlerde hatırladınız mı? Kimi araştırmacının inanışına göre Nuh’un gemisiyle anılan Ağrı dağı, Mısır Piramitleri ve Baalbek arasında bir ilişki varmış. Detaylara girmeyeceğim, yüzlerce video var. Arama motorlarında “Baalbek ve uzaylılar” yazın, izleyince zaten şok olacaksınız.
Bu kadar uzun anlatmama rağmen eminim eksik bıraktığım bilgiler olmuştu. Çok biliyormuş gibi anlattığıma da bakmayın. Bunları internette yabancı sitelerden, ( yerli sitelerde pek yoktu) Historical Channel belgeselinden ve müzeden aldığımız broşürden edindim. Ama en güzel bilgi gidip görmek, oradaki havayı teneffüs etmek. Tavsiyem Lübnan’ın sadece Beyrut’tan ibaret olmadığını bilin, burayı ve daha önce bahsettiğim ufak şehirleri de gezin. Lübnan’ı seveceksiniz.
Bir yazının daha sonuna böylece geldik. Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Dİğer yazılarım da hoşunuza gidecektir. Bazılarının linklerini aşağıya bırakıyorum, herkese keyifli okumalar ve sevgiler…
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
13 Comments
Fazla abartılı bir anlatım..Şehir (Baalbek) Fenikeliler tarafından M.Ö. 10000 sene önce kurulmuştur..Ancak bugün ayakta olan yapıların ekserisi Greko-Romen dönemlerinde yapılmıştır..Zaten mimari tarzı bunu teyit eder..Metinde bahsedildiği gibi Fenikelilerin yapıları yıkılmış ve yer altında olmalı..
Sonra Nuh Tufanı’nın tarihi belli değildir..Burasının Tufan’dan önce yapıldığı hiç bir kaynakta yoktur..
ben bana orada anlatılan ve bize verilen rehber broşürdeki bilgilerden yola çıkarak yazımı hazırladım. kimse nuh tufanını zamanını bilemediği gibi tufan olmuş mu onu da bilen yok aslına bakarsanız. Vakit ayırıp okuduğunu için teşekkür ederim.
Baalbek kentinden sökülen çeşitli renk ve boyutlardaki mermer sütunlar #Ayasofya’da kullanılmak üzere İstanbul’a taşınmış: https://ozhanozturk.com/2017/09/01/ayasofya/
Selam,i yazınızı okudum.Oldukçailginç ilk kez duyduğum bilgiler edindim. Kaleminize sağlık
Ben de burasının Süleyman tapınağı olduğunu düşünüyorum. Bu kadar büyük taş blokların insanlar tarafından yerleştirilmesi mümkün değil. Kur’andaki ayetlerden cinlerin, ifritlerin yaptığını anlıyoruz. Sonradan Romalılar tarafından eklemeler yapılmış. “Cinler Süleyman’ın isteğine göre mâbetler, kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar, leğenler, yerinden sökülemez sabit kazanlar yapıyorlardı. Ey Dâvûd ailesi! Allah’a şükür olacak ameller işleyin. Doğrusu kullarımdan gereği gibi şükredenler pek azdır.”(Sebe 13) Tapınağın avlusunda derin havuz büyüklüğünde çukurlar var. Ayrıca merdivenleri çıktıktan sonra tapınağa girişte peteğe benzer bir zemin var muhtemelen sırça yani cam döşeliydi. Yani ayette Saba melikesinin su zannedip eteğini topladığı bölüm. “Süleyman’ın ölümünü takdir edip canını aldığımızda, son derece ağır işlerde çalışan cinler, onun öldüğünü ancak üzerine dayandığı değneğini kemiren bir ağaç kurdu sayesinde fark edebildiler. Değnek kırılıp Süleyman yere yıkılınca anlaşıldı ki, eğer cinler gerçekten duyularının ötesinde olup bitenleri bilmiş olsalardı, Süleyman öldüğü halde, kendilerini böyle zelil ve perişan eden ağır işleri yapmaya devam etmezlerdi.”(Sebe 14) Süleyman peygamberin öldüğünü öğrendiklerinde Hamile kadın taşı gibi blokları yarım bırakıp gitmişler. Ayrıca Nuh tufanından çok sonra yapılmış. Nuh tufanının Göbekli tepeyi içine alan bölgede koptuğunu düşünüyorum. Bu benim düşüncem tabiki. Doğrusunu Allah bilir.
Çok emek harcanan faydalı bir yazı olmuş, sonuna kdr okudum. Teşekkür ederim, gidip görmeyi çok isterim. Naçizane ben de bir düzeltme yapmak isterim , Kur’andan hikayeler değil de kıssalar demek daha doğru olurdu. Hikaye insan yapıtıdır. Bir de Yahudiler Kenani . Dediğiniz gibi Süleyman Mabeddi olma olasılığı yüksek
çok teşekkürler , gereken düzletmeyi de yapacağım .
Ben de Göbeklitepe için böyle heyecanlanmıştım. Beyrut u görmüştüm ama buradı için yeniden gidilir kesinlikle. Tesekkürler bilgiler için
rica ederim , Bir başka geziniz olursa LÜbnan a görmenizi isterim .
Aaaa gitmediğime pişman oldum şimdi :)
yine yolunuz düşünce aklınzda olsun diyelim :)
görülmesi gereken yerlerden
aynen yazdığın gibi büyük şaşkınlık içindeydik