Moskova’ ya gidilir de Nazım Hikmet’ in mezarı ziyaret edilmez mi?
Nazım Hikmet, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ şiirinde şöyle yazar: ‘İnsan yaşarken bile mezarını merak edermiş.’ Bu merak, Moskova’ya yolu düşen birçok insanı da Nazım Hikmet’in mezarına yönlendiriyor. Bu yazıda, ben de bu yolculuğa çıkacağım. Büyük şairin sevenlerine, yolu Moskova’ ya düşeceklere Nazım’ ın mezarına nasıl gidildiğini, Vera ile olan aşkını anlatacağım.
Buyrun başlayalım.
Bu büyük şehirde gezmek biraz zor. Alfabe meselesi ayrı dert fakat şehirde öyle bir metro ağı var ki istediğiniz her yere ulaşmak aslında kolay.
Moskova gezimizde dört kadın kendi başımıza yolumuzu bulmak zorundaydık. Kara kışın ortasında olmamız dışında hayatımızdan memnunduk. Şayet bir turla geziye gitmediyseniz mutlaka iyi harita okuyor olmalısınız bunu da ekleyeyim. Neyse ki o konuda gayet iyiyimdir. O yüzden sürekli arkadaşlarıma merak etmeyin bulurum dedim. Dedim de yine de tedirgindim açıkcası. Çünkü önceden gidenler zar zor buldum, mezarlık çok büyük, iki saat dolandım mezarı ancak buldum, diye yazmışlardı. Malum aralık ayında buz gibi bir Moskova sabahındaydık tedirgin olmakta haklıydım yani. Sonuçta korktuğumuz gibi olmadı, biz kolayca bulduk ve ben gitmek isteyenleri aydınlatmak için detaylı yol tarifi vermeye o an karar verdim. Bence yolu düşenler bu yazıya ulaşırsa çok şanslı olacak.
En detaylısından anlatıyorum lütfen bir kenarlara not alınız sevgili okuyucu, sonra bulamadım çok üzüldüm filan demeyin.
Mezarlığa gitmek için 1 numaralı kırmızı hatta binip Sportivnaya istasyonunda ineceksiniz. Yukarı çıkınca da herhangi birine sorun “Novodeviçi” deyin yeter, gösterirler. Nazım Hikmet deseniz de anlıyorlar merak etmeyin. Gösterdikleri yöne yürüyünce önünüze kocaman bir cadde çıkıyor. Yolun karşısındaki mezarlık ve onunla aynı ismi taşıyan Manastır kompleksini çevreleyen devasa duvarları göreceksiniz.
Cadde kenarına gelince hemen solunuza dönün, trafik ışıkları bayağı uzakta ama olsun, yürüyeceksiniz. Işıklardan karşınıza bakınca mezarlığın giriş kapısını göreceksiniz. İşte geldiniz!
Mezarlık girişinde ise karşınızda liste şeklinde bir tabela çıkacak. Rus harfleriyle yani kiril olduğu için okuyamazsınız boşa uğraşmayın. Biliyorsanız o ayrı tabii ki. Kolaylık olsun diye size bir tüyo Nazım Hikmet’ in mezarı 175. sırada. Rakamı bulunca Rus harfleriyle şairimizin adının nasıl yazıldığını da öğrenmiş olursunuz.
Listenin bulunduğu tabelanın sağındaki geniş yoldan ilerleyip, dört yol ağzına gelince de sol çapraza bakın. Tam orada olduğunu göreceksiniz.
İpucu olarak Boris Yeltsin’ in mezarını bulun size yetecektir. (bu tarif yetmediyse de çıkın mezarlıktan derim vallahi) Haa bir de mezarlığa girişte bizden para isteyen olmadı, internette farklı bilgiler dolaşıyor ama bize nereye gidiyorsunuz diye soran dahi olmadı.
Karlı, buzlu mezarlıkta iki dakika yürüyünce Nazım’ ın mezarına vardık. Rüzgara karşı yürüyen adam silüetiyle mezar taşı ve bir anda geliveren hüzün ile başbaşaydık şimdi.
İstanbul’ dan gelirken bir şiirini ufak bir kağıda yazmış gittiğimde başucuna koyacağım demiştim. Aslında hangi şiiri yazsam diye o kadar zorlandım ki anlatamam. Bir ara Ahmet Kaya’ nın seslendirdiği “Aynı Daldaydık” şarkısından iyi bildiğimiz Hasret isimli şiiri seçmiştim, sonradan vazgeçtim. Elim cebimde sımsıkı tuttuğum minik not kağıdıyla mezara doğru ilerliyorduk.
Mezara bizden önce gelenlerin bıraktığı çiçekler karla kaplanmak üzereydi. Zaten mezarların üstü de kar kaplıydı. Mezarlar dedim çünkü sevgili eşi Vera da yanıbaşına defnedilmiş.
Dört kadın hep birlikte eldivenin içinde bile buz tutmuş ellerimizle mezarın üstünü temizlemeye koyulduk. Bir baktım ki tam benim temizlediğim yerde Vera yazısı belirdi. İçim bir tuhaf oldu. O an zaten hüzünlüyken şimdi de bir yandan şaşkındım. Çünkü onca şiir içinden seçtiğim Vera için yazılmış olandı. Hemencecik karanfillerin arasına şiiri sıkıştırverdim.
Size kısaca Vera olan aşkından bahsedip sonuna şiiri de ekleyeceğim, merak etmeyin.
Tanıştıklarında Nazım Hikmet, Münevver’le evlidir ve Memet adında bir çocukları vardır. Moskova’da karısını, oğlunu ve ülkesini özlediği zamanlardır.
Vera ile tanışmaları bir belgesel için olur.
‘‘Alo, Nazım Hikmet mi? Sizinle redaktör Vera Tulyakova konuşuyor.’’ Bu sözlerin ardından Vera bilgi almak için Nazım Hikmet’in evine gider. Nazım kendisine gerekli bilgileri verir. Odada şair Ekber Babayev de vardır. Vera tam kalkarken Nazım, Babayev‘e dönerek ‘‘Fena kız değil, ilginç, ama göğsü düz.’’der. Tatarca söylenen bu cümleyi Vera anlamış ve yüzü kıpkırmızı kesilmiştir.
Farklı ülkelerden, farklı geçmişlerden gelen iki insanın yolları Moskova’da kesişmişti. Vera, Nazım’ın karizmatik kişiliğine ve şiirlerine hayran kaldı. Nazım da Vera’nın güzelliğine ve zekasına aşık oldu. Nazım‘a birçok aşk şiirini yazdıracak olan büyük aşk işte böyle başladı.
Ama aralarında engeller vardı. Vera evliydi ve bir çocuğu vardı. Nazım da siyasi görüşleri nedeniyle sürgündeydi. Üstelik aralarındaki yaş farkı da çoktu. Nazım’ın hiç umurunda olmadı. Engellere rağmen aşkları her geçen gün güçlendi. Nazım, Vera’ya şiirler yazdı, mektuplar gönderdi. Vera da Nazım’a olan sevgisini ve desteğini her zaman gösterdi.
Yıllar boyunca ayrılıklar, hasretler ve zorluklar yaşadılar. Ama aşkları asla sönmedi. Nazım, Vera’yı “sonsuz sevgilisi” olarak adlandırdı. Vera ise Nazım’ın ölümüne kadar ona sadık kaldı.
Zaman zaman ayrıldıklarında ise Nazım ona özlem dolu mektuplar yazardı.
“Gittin, boşaldı Prag şehri. İçinden elini çekip çıkardığın bir eldiven gibi boşaldı. Söndü artık seni göstermeyen bir ayna gibi…”
1963 yazında birlikte şehirden uzak bir yere gittiler. 3 Haziran günü birden yığılıp kaldı Nazım, kalp krizi geçiriyordu. Hastaneye gittiklerinde ölmüştü.
Vera, Nazım’ın kimliğini almak için cüzdanını açtığında kendi fotoğrafını ve fotoğrafın arkasında şu dizeleri gördü.
Nazım Hikmet RanVERA’YA
Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm
Şiiri okuyunca şok olmuş Vera. Çünkü bu şiir belki Nazım Hikmet’ in son şiiridir. Ne tuhaftır ki son kelimesi de hissetmişcesine ÖLDÜM ‘ dür ve Vera yıkılır.
Nazım’ın ölümünden sonra Vera, şairin anılarını yaşatmak için elinden geleni yaptı. Evinde Nazım’a ait hatıraları sakladı, onun şiirlerini okudu ve anılarını kitaplaştırdı. Vera, Nazım’ın ölümünden 40 yıl sonra vefat ettiğinde, külleri Nazım’ın mezarına gömüldü.
Peki, Vera ve Nazım’ın aşkı sonsuz muydu? Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişebilir. Ama şunu biliyoruz ki, onların aşkı engellere rağmen, ölümüne kadar devam eden ve birçok insana ilham veren bir aşktı. Onların hikayesi bize gerçek aşkın her şeye rağmen var olabileceğini gösteriyor.
Vera ve Nazım’ın mezarları yan yanaydı, Moskova’nın soğuk kışında bile birbirlerine olan sevgilerini fısıldıyor gibiydiler. Sonsuzluğa uzanan bu aşk hikayesi, edebiyat tarihinde ve insan ruhunun derinliklerinde sonsuza kadar yaşayacak.
Vera, Moskova’daki küçük bir Anadolu evi gibi döşediği, duvarlarında Nazım fotoğraflarıyla donatılmış evinde anılarıyla yaşayarak bir ömür geçirdi. Evin içinde yaşamak zor geldiği zamanlarda yine onu eve bağlayanın ara sıra hiç olmadık yerlere Nazım’ ın sakladığı hediyeler olmuş. Bir bakarmış küçücük bir kutu içinde minik bir küpe ve bir not “63. yaşın kutlu olsun”. Bir başka gün koltuğu çektiğinde altına saklanmış bir başka 80. yaşın kutlu olsun Vera yazan bir notla hediye paketi bulurmuş. Onlarca yaşını onsuz kutlayacağını hesap ederek bıraktığı bu hediyeler ancak bir şaire yakışır türden.
Vera, Nazım Hikmet’ le geçen yıllarını “Nazım’la Son Söyleşimiz” adlı kitabında anlatmıştır.
Nazım’ ın mezarına onun bir şiirini yazıp bırakmak hayaliyle oraya gitmiştim. Karlar altından Nazım’ ı adını ararken temizlediğim yerde Vera yazısı çıkınca o yüzden çok şaşırmıştım. Çünkü elimdeki kağıtta işte onun bu son şiiri vardı, Vera’ ya yazdığı. Şiir olması gereken kişiye ait olduğu yere ulaşmıştı. Çok hüzünlenmiştim.
Uzun süre mezarın başında durmamız soğuk yüzünden imkansızdı. Zaten hepimiz sessizce ağlıyorduk. Sonra da birkaç kare fotograf çekip içimiz buruk oradan ayrıldık.
Mezardan çıktıktan sonra karşıya geçip 5 numaralı otobüsü beklemeye başladık. Gogol, Çehov ve Nazım’ı aynı mezarlıkta bırakarak Tolstoy’un evine yakın bir caddeden geçen bu otobüse bindik. Nazım’ın etkisinden hala etkileniyorduk ve kar altında uzanan sevimli mahallelerden geçiyorduk. Devasa Rus apartmanlarının sıralandığı geniş caddelerde ilerliyorduk. Kalabalık otobüste yer bulmak zor olsa da şanslıydık. Dışarısı buz gibi soğuktu ve içerisi kürklü babuşkaların nefesiyle sıcacıktı. Bu nedenle camlar buğulu hale gelmişti ve nerede olduğumuzu tam olarak göremiyorduk. Zaten Rus alfabesini de bilmediğimiz için akışına bıraktık kendimizi. O zamanlar Tolstoy diye bildiğim yazarın isminin aslında Talstoy olduğunu, yıllar sonra Rusça dersinde öğrendim. Bu nedenle kimseye ineceğimiz yeri de anlatamadık.
Göz kararı evet resmen göz kararı bir durakta inelim dedim. Yukarıda bir yerlerde iyi harita okuduğumu söylemiştim. Sonuçta Tolstoy’ un evini de bulduk. (detayları başka bir yazı konusu ve aşağıda linki göreceksiniz)Şahane bir ev ve müthiş bilgiler edinerek oradan da ayrıldık. Moskova gezimizin sanırım en güzel günüydü. İki dev edebiyatçıyla geçen bir gün daha ne olsun değil mi?
Nazım’ dan Tolstoy’ a bir günümüz böyle geçti sevgili dostlar. Umarım siz Nazım sevenlerin yolu bir gün Moskova’ ya düşer ve benim gibi Nazım’ ın mezarının başında bir şiirini okur.
Sevgilerimle.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Dİğer yazılarım da hoşunuza gidebilir düşüncesiyle bazılarının linklerini de aşağıya bırakıyorum, herkese keyifli okumalar ve sevgiler…
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
4 Comments
Klavyene sağlık şüko’mmm☺️
Bii gezi kitabı çıkaracağın günü sabırsızlıkla bekliyorum❤️
inşallah diyelim biraz zor işler ama deneriz ya:)
Türk edebiyatının en ilginç kalemlerinden Nazım Hikmet’in izini sürmek gerçekten güzel bir fikir. Yazıya eklememişsiniz ama ben yazının sonuna kadar başucuna bıraktığınız şiiri merak ettim. Aklımda bir şiir belirdi ama söylemeyeceğim.
Nazım, kalp krizi geçirip öldüğünde Vera , Nazım’ın kimliğini almak için cüzdanını açtığında kendi fotoğrafını ve fotoğrafın arkasında şu dizeleri görmüş ;
“Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm”
bu şiiri yanımdaki deftere yazmış ve bunu mezarıan bırakmayı düşünmüştüm. Elimi karları temizlemeye attığımda altından Vera yazısı çıkınca ağlamıştım hatta. Tesadüf işte !