Şehrimizin en eski yapılarından biri olan Yedikule Hisarı, sadece bir kale olmanın ötesinde, İstanbul’un tarihi ve kültürüyle iç içe geçmiş bir hazinedir. Yakın zamanda yapılan restorasyon sonrası halka açılan bu tarihi kale, ziyaretçilerini etkileyici atmosferi ve gizemli hikayeleriyle karşılar.
Bu yazıda, Yedikule Hisarı’nın tarihi önemini, efsanelerini ve ziyaretçilere sunduğu imkanları keşfedeceğiz. Ayrıca, kaleye nasıl ulaşabileceğinize ve ücretsiz turlara nasıl katılabileceğinize dair bilgiler de vereceğim.
Ama dilerseniz önce biraz kendisini tanıyalım.
Şehrimizin ilk surları Kostantinios surlarının Samatya, Malta, Esekapı, Sarıgüzel tarafından geçtiği düşünülüyor. 4. yüzyılda bu surların dışında yerleşimin yeni yeni çıktığı görülüyor. Yani semtin yerleşimi o kadar eskiye dayanmakta.
II. Teodosisus zamanından ikinci sur geçirildiğinde bu mahalleler de şehir içinde kalmış. O zamanlarda da Yedikule semti surların hemen dibinde şehrin bostanlarıyla ünlü semti olarak çıkıyor karşımıza.
Dolayısıyla İstanbul’un birçok dönemine şahitlik etmiş bir bölge burası.
Bizans zamanında bölgeye Cenevizliler yerleşmiş. Fatih’ten sonra ise zorunlu iskan döneminde buraya Karamanlıların yerleştirildiği biliniyor. 16. yüzyıla kadar burada Cenevizlilerin ve Yahudilerin Türklerle birarada yaşarken sonrasında Fener, Balat tarafına geçtiklerini biliyoruz.
Çağlar boyu insanların gözbebeği olan şehir defalarca istila edilmek istenmiş. Doğu Romalıların başkenti olan şehri koruma amaçlı yapılan surları II. Teodoios (408-450) inşa ettirmiş. Artan saldırılarla birlikte surlar, eklene eklene bir kademe, ikinci bir kademe onun da önünde bir hendek olmak üzere 3 kademeli bir savunma mimarisi oluşturmuş. Bu kademeli kısımlar halen görülebilmektedir.
Hisarın 425 yılındaki kapısı buranın alameti farikası onun için altta ayrı başlık altında anlatacağım. 675 yılında Arap kuşatması sonunda surlardaki diğer kapılar arasında en önemli olan bu kapı daraltılmış. Surlar sağlamlaştırılmış. Haçlılar 1200’ lerde saldırınca yine kapılar ve surlar güçlendirilmek zorunda kalmış. 14.yüzyılda ise iç çatışmalar nedeniyle kapı civarına iç kale inşa edilmiş. Böylece şimdiki hisar görünümüne yakın bir hal almış.
Fatih gelince surları onartmış ve mevcut kulelere üç tane daha ekletip yedi kuleli bir hisara dönüştürmüştür. Böylece “Yedikule Hisarı ” adını almış. Kuleler İstanbul taşı olarak bilinen küfeki taşından yapılmış. Aslında tepelerinde şu an Galata Kulesinde olduğu gibi huni şeklinde çatılar varmış.
Şu an serbestçe gezebildiğimiz hisar iç bahçesinde inanılması güç ama şehrimizin belki en eski taşları duruyor. Hem de üstüne basarak yürüyebildiğimiz bir yol bu. 5.yüzyıla kadar yani Roma’ya kadar geri gidebiliyoruz böylece.
Geldik Altın Kapı’ ya yani asıl adı Porte Aurea olan kapıya. Altın Kapı adını 425 yılındaki Ioannes Primikerios zaferinden sonra yapılan altın yaldız kaplamalı kapı kanatlarından alıyormuş. Fakat yapılış tarihi 413 dür.
Görkemiyle imparatorun gücünü yansıtan bir kapı. Kimin yaptırdığı konusundaki tartışmalar halen sürüyormuş aslına bakarsanız. Ama bilinen gerçek şudur ki; İstanbul’u Roma’ya bağlayan Via Egnetia yolu burdan şehre giriyordu. Foruma yani şimdilerin Sultanahmet’ine giden, Osmanlı’da Divan yolu adını alacak Mese yolu bu kapıdan başlıyormuş. Mese yolu senatonun bulunduğu Forum ve Milyon taşında son buluyormuş.
Romalılar şehirlerine böyle süslü kapılardan girmeyi seviyorlarmış. Bu merakları biraz düşmanı korkutma biraz şatafatlı yaşamlarının gösterişi olsa gerek. Fakat 5. yüzyıla kadar süren bu adetleri antik çağ sonunda bitmiş.
Kapı zafer kazanıldığında, savaşa giderken ya da çok önemli bir konuk geldiğinde kullanılıyormuş.
Üç kemerli olan Altın Kapıdaki ortadaki büyük kemerli kapı yalnızca imparatorlar için ayrılmış, iki yanda bulunan küçük kemerli kapılar ise halkın kullanması için yapılmış. Maalesef kapı ilerleyen dönemlerde eski önemini yitirince tuğlalar örülerek kapatılmış.
Kapının üzerindeki Theodosius ve Nike heykellerinin depremlere düştüğü tahmin ediliyormuş.
Vakti zamanında yolu Via Egnatia’dan geçenlere ışıltılar saçarak hayranlık uyandıran bu heybetli kapı, Doğu Roma İmparatorluğu’nun sonlarına doğru epey gözden düşmüş. Tarih içerisinde önce üç gözlü yapısı kaybolmuş, ardından da süslemeleri solmuş. Şimdi biz sadece taş kısımlarını görüyoruz ve bence bu şekli bile heybetli.
Zaman ilerleyip Osmanlı Fatih Sulan Mehmet’in önderliğinde şehri alınca 1457 de ilave kuleler ile hisar inşa edildi demiştim. Tam ortasında bir mescit var ki bu her Osmanlı kalesinde vardır. ( Rumeli Hisarındaki mescitin yeniden yapılması olay olmuştu hatırlayanınız olacaktır ) 19. Yüzyıldan kalan fotoğraflarda da görülen mescidin minaresi, çeşme kalıntısı ve bir de kuyuyu göreceksiniz.
Restorasyonda temele duvarları da eklenince mescidin yeniden canlandırılması düşünülmüş.
Burası yani mescit Fatih Vakfına ait ve yeniden canlandırılması güzel bir haber bence. İyi şekilde amacını aşmadan kullanılması dileklerimi de eklemek isterim.
Hisarımız başlarda savunma için kullanılsa da tarih boyu birçok amaca hizmet ettiği görülüyor. Hazine, darı saklama, cephanelik, hapishane gibi. Hatta bir dönem egzotik hayvanları sergilemek gücün simgesi olarak görüldüğünden burada tutulmuşlar. Özellikle aslanların burada bulunduğu kayıtlarda görülmüş. Tarih 1803 yani çok da eski değil hani.
Cephanelik Kulesi: Adından da anlaşılacağı gibi cephane deposu olarak kullanılmış. Ayrıca devlet suçlularının hapsedildiği zindanlardan da birisiymiş. Yapıyı ziyaret ettiğinizde kirişle tutturulmuş ahşap katları görebilirsiniz.
III. Ahmed Kulesi (Pastorama Kulesi): Kulenin isimlerinin birinin Pastorama olmasının sebebi bir Bizans burcuna sahip olmasıdır. Yıkılmasından sonra yeniden yapılan bu kule, Devrimci III. Ahmet Dönemi’nde inşa ettirilmiş.
Bu kule depremden dolayı günümüze ulaşamamıştır.
Hazine Kulesi (Darı Kulesi): Osmanlı Devleti zamanında devlet ganimetlerinin ve hazinelerinin muhafaza edildiği kuledir. Altınlar, kutsal emanetler, birtakım önemli belgeler uzun süre burada saklanmış. Bir ara ağzına kadar dolu olduğu söyeleniyormuş. Valla rehberin yalancısıyım?
Hazine III. Murat Dönemi’nde saraya aktarılmıştır.
Zindan Kulesi (Kitabeler Kulesi): Adından anlaşılacağı üzere bu kule zindan olarak kullanılmaktaymış. Özellikle Avrupalı tutukluların yapının duvarlarına yazdıkları kitabelerden dolayı Kitabeler Kulesi ismiyle de ünlenmiş. Çıkan bir İstanbul yangınında ahşap olduğu için yanmış. Meşhur Yılanlı Kuyu da bu kulenin içindedir.
Top Kulesi (Kızlar Kulesi): Uzun süre hapishane olarak kullanılmış. İçinde bulunan top mazgallardan dolayı bu ismi almış.
Bayrak Kulesi: Altın Kapı üstündeki kuledir. Yedi tane kule arasında en sağlam olandır. Sancağın dalgalandığı kule olduğu için burası yeniçerilerin nöbet tuttuğu mevkilerden biridir.
Genç Osman Kulesi: Osmanlı Devleti’nin en genç padişahı olan Genç Osman’ın idam ettirildiği kuledir.
Altın kapının yanındaki bu kuleler de müslümanlar tutuluyorken gayrimüslümler ayrı kulelerde tutsak edilirmiş.
Şu an da bizlerin gezebilmesi için hazır hale getirilen kuledeki orijinal tahtalarda mahkumların kazdıkları isimler okunuyor. Açıkçası içerisi ürkütücü. Buraya mahkum olarak girenin sağ çıkma ihtimali yokmuş gibi bir görüntü halen var. Ortadaki kuyuya kanların akıtılmış olacağı söylenince insanın tüyleri ürperiyor. Hatta kesilen başların buraya atıldığı onlarından Marmara denizine kadar gittiği söyleniyor.
Bu kuledeki zindan daha çok politik suçlular, soylular, yabancı ülkelerin üst düzey esirlerinin tutulduğu zindan. Zaten birkaç basamak çıkınca Genç Osman’ ın öldürüldüğü yere gidiliyor.
Kısa ama dramatik bir hayat öyküsü. Hazırsanız anlatıyorum, buyrunuz.
Fatih’ten bu yana süregelen kanun çiğnenmiş, tahtın meşru sahibi görmezden geliniyordu. Sultan Ahmet’in vefatının ardından tahta çıkması gereken Genç Osman yerine akli dengesini yitirmiş I. Mustafa’yı tahta oturtarak, kendi çıkarlarını korumaya çalıştılar.
Genç Osman kendisinden yaşça büyük bu devlet adamlarının hırsları karşısında tabii ki içerliyor. Devlet adamlarının isimlerini tek tek not almaktan geri durmuyor. Nihayetinde I. Mustafa’nın birkaç ay sonra akli dengesi yüzünden hükümranlığına son veriliyor. Bu kez Osman gerçekten tahta çıkıyor. Ama not aldığı o isimleri görevden almayı ihmal etmiyor. Ataları gibi sefere çıkmak, yenilikler yapmak için hevesli bir sultan, o da kendinden öncekiler gibi kalıcı bir isim bırakmak istiyor yani..
Ancak, kaderin cilvesi Genç Osman’ı yalnız bırakmayacaktır. İntikam hırsıyla körleşmiş devlet adamları, bir kez daha komploya başvururlar. Hacca gitmek isteyen Genç Osman’ın bu arzusu, yeniçeri ocağını kapatma planı olarak yorumlanır ve bu bahane ile I. Mustafa tekrar tahta oturtulur.
Genç Osman’ı ise bu kez maalesef trajik bir son bekliyordur. Fatih’teki Orta Cami’den atın üstünde, aşağılayıcı sözlere maruz kalarak Yedikule Hisarı’na kadar sürüklenir. Bu kulelerde tutsak edilen Genç Osman, 18 yaşında boğularak hayatını kaybeder.
Bilmeyenler için yazmamda fayda var; padişahların kanını dökmeden öldürülmesi gibi bir adet vardır. Yani tarihte “kardeş katli” gibi ifalerle duyduğumuz ölümler hep boğdurulmak suretiyle gerçekleştirilmiştir.
Genç Osman’ın hikayesi, taht hırsı ve adaletsizliğin nelere yol açabileceğini gözler önüne seren ibret verici bir derstir. 18 yaşında hayatını kaybeden bu genç sultan, Sultan Ahmet Camii’nin yanındaki türbede, babasının yanı başında sessizce yatmaktadır. Orada dua ederken, bu trajik hikayeyi ve Genç Osman’ın adalet arayışını anımsayabilirsiniz.
Dipnot: Bu ölümde emeği geçen Davut Paşa’nın akıbeti de Genç Osmanla aynı oluyor, kader işte.
Gün geliyor ve devran dönüyor Osman’ın ölümüne içerleyenler askerler Davut Paşayı Eyüp’te buluyorlar. Osman’ ın kuleye hapse çıkarken soluklandığı, su içtiği kuyu başında onu da öldürüyorlar.
Davut Paşa bir cami avlusuna gömülse de Vatan caddesi yapılırken bu cami yıkılıyor. Yol çalışması sırasında açılan mezarda uzun boyundan da anlaşılacağı üzere Boşnak olan paşanın kellesinin olmadığı görülüyor. Cadde yapımında mezar da kaldırılıyor. (Kemikleri ne yapmışlar merak ettim ama öğrenemedim) Davut paşa’nın akıbetini kimsenin ahı kimsede kalmaz deyip içimizi ferahlatmak için anlattım.
1. Mustafa’dan sonra saltanatı 4. Murat devr alacak ve bitmeyen olaylar olaylar…
Eğer özel aracınız varsa mesela E – 5 üzerinde Mecidiyeköy istikametinden Atatürk Havalimanı istikametine ilerleyeceksiniz. Yol üzerinde bulunan Topkapı çıkışını sonra sahil yolunu tabelasını izleyerek Yedikule Hisarı Müzesi’ne kolayca ulaşabilirsiniz. Bir diğer tercih Eminönü- Sarayburnu devamındaki sahil yolunu kullanmak olabilir.
Yedikule Hisarı’na gitmek için otobüs kullanmak istiyorsanız da Taksim kalkışlı 80T, Eminönü kalkışlı 80, BN1 ya da BN2 yahut Beyazıt kalkışlı 80B numaralı otobüsleri var.
Bir diğer alternatif ise Marmaray’ı kullanmak. Bunun için de Kazlıçeşme durağında inerek kısa bir yürüyüşten sonra hisardasınız.
Pazartesi hariç haftanın 6 günü, farklı seanslarda ve 45 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen ücretsiz turlara form doldurarak kayıt yaptırılması gerekiyor. Yaş sınırlamasının olmadığı tura her ziyaretçi yalnızca bir kez kayıt yaptırabiliyor. Kayıt olunan seansın başlama saatinden 20 dakika önce Yedikule Hisarı önünde hazır olunması gerekiyor.
Gece ve gündüz olmak üzere yapılan bu ücretsiz turlar dışında gidecekler için giriş bedeli 100 TL ( 2022 yılı fiyatı )
Peki ücretsiz geziye nasıl katılırım derseniz buyrunuz size link:
https://akademi.fatih.bel.tr/form/yedikule-hisari
Umarım gider ve oradaki 5. Yüzyıl taşlarının üstünde yürürsünüz, Altın Kapı’dan imparatorlar gibi geçer bostanlara bir göz atarsınız. Genç Osman’ın infaz edildiği yerde hüzünleneceksiniz ama burca çıktığınızda şahane İstanbul manzarasında ferahlarsınız merak etmeyin.
Gideceklere şimdiden keyifli anlar diliyorum.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Diğer yazılarımdan bazılarının da linkini aşağıya bırakıyorum.
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
3 Comments
Yedikule hisarı turlarını instagram paylaşımlarınızda görüp katılma fırsatı buldum. Üzerine gayet doyurucu ve detaylı bilgiler içeren yazınızı da okuyunca gezim gözümde canlandı. Emeğinize sağlık. Paylaşımlarınız ve yazınız sayesinde yeni bilgiler ve yerler keşfettim. Yaşadığım kenti turist gibi gezmek ve tarihin katmanları arasında dolaşmak oldukça keyifliydi. Gidecek olanlara gezi programına samatya sokaklarını da eklemelerini tavsiye ederim. Eski yaşayanlar pek kalmasa da izlerini takip etmek ve yeni misafirleri ile tanışmak da ilginçti.
Çok sevindim bunu duyduğuma. Ben de bu yaşıma kadar gitmemiştim o yüzden ne kadar çok kişi haberdar olursa iyi olur diye düşünüp paylaşımlar yapmaya çalışıyorum. Hisarı ve yazımı beğendiyseniz ne mutlu bana. Sevgiler Özge hanım
Çok teşekkür ederiz