Siz yardım edilmesi gereken yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk. O yüzden anlaşamıyoruz .Victor HUGO
Victor Hugo’nun Sefiller romanı okumayan var mı? Okumayan da olabilir ama ez azından Notre Dame’ın Kamburu’nu duyduğunuzu düşünüyorum.
Şayet Sefiller’i ya da Notre Dame’ın Kamburu’nu okumadıysanız da filmi, müzikali, çizgi filmi bile yapıldığından illa ki birini izlemişsinizdir.
Hikayemiz bugün Quasimado ve Esmeralda değil, yazarın kendi hayatı …
Yazarın Paris’teki evinde geçirdiğim bir günün ardından aslında onun yaşamı hakkında ne kadar az bilgim olduğunu farketmiştim. Uzun bir süre yazarı araştırdım. Sonuçta toparladığım bilgileri kısaca aktarmak istedim.
Şimdiden uyarıyorum kafanızdaki yazar Hugo ile yazı sonundaki arasında fark olacak. En iyisi başlayalım, hikayemiz uzun …
1802 yılında otoriter bir generalin oğlu olarak doğmuş. Anne babası o küçükken ayrılan Hugo hep iyi okullarda okumuş. Daha minik bir çocukken şiir yarışmasına katılmış. Ödül almış daha çok yazmış. Şiir kesmemiş roman, tiyatro oyunu yazmış.
Fikirleri ülke yönetimiyle çakışınca mahkemeler, sürgünler ve neticede kaçarak bir ömür geçirmiş.
Rejim değişince affedilmiş ve bu kez göklere çıkarılmış. Yazara ödüller, ünvanlar, ülke nişanı bile verilmiş. Hatta 80. doğum gününde ülke çapında kutlamalar yapılmış.
Öldüğünde de büyük bir cenaze töreni düzenlenmiş. Naaşı ise Paris ‘in o meşhur zafer takı altında bir gün boyunca sergilenmiş. Neredeyse gelip saygı duruşunda bulunmayan Parisli kalmamış. Paris’teki meşhur Pantheon’a defnedilmiş.
Şu kısacık paragrafa sığan hayat hikayesine bir de Notre Dame’ın Kamburu ve Sefiller’i de yazmış deseydim alın size Victor Hugo’nun hayatı.
Fakat gelin görün ki gerçekte hayatı hiç böyle şatafatlı geçmemiş.
Eşiyle severek evlenmişler. Maalesef ilk çocukları henüz iki aylık iken ölmüş. İkinci çocukları Leopoldine dünyaya gelince neşeleri geri gelmiş. Sonra oğulları Charles ve Francois sonra da eşinin adını verdikleri Adele ile aile genişlemiş. Ancak yazar beş evladının dördünün ölüm acısını yaşamış.
Kızı Leopoldine eşiyle Seine nehrinde gezerken sandal devrilmiş ve boğularak ölmüşler.
Yazarı çok üzen bu ölümü askeri yönetime karşı gelmesiyle sürgün yılları izlemiş. Çoluk çocuk ordan oraya gitmek zorunda kalmışlar.
Sefiller romanı da işte bu sürgün döneminde yazılmış.
Victor Hugo kitabı yazdıktan sonra aldığı reaksiyonu merak ederek yayıncısına bir telgraf çeker .
Telgrafta sadece ” ? ” işareti vardır.
Yayıncısından cevap gelir, tek bir ” ! ” ünlem işareti.
Bu muazam eser tam 17 yılda tamamlamış.
Eserdeki en uzun cümle 823 Fransızca kelimeden oluşuyormuş.
Fransa’ nın bulunduğu durumu anlatan bu kitabı İngiltere’de iken yazması ise bana hep ilginç gelmiştir.
Ayrıca adı ” Sefiller” olan bir romanın yazarı ve yedi ceddini servete kavuşturması ise daha da ilginçtir.
Sefiller romanı tamı tamına 655,478 sözcükten oluşuyormuş. Oldukça uzun anlayacağınız.
Okumayanınız varsa, ki buna çok üzülürüm, lütfen okuyunuz. Kitabın orijinali epey uzun ama piyasada kısaltılmışı var merak etmeyin. Benim kütüphanemde ikisi de var. Fakat itiraf edeyim uzun olan versiyonunu okumayı başaramadım. Çünkü bildiğiniz insanda kol kası yapar, o derece de ağır bir kitap.
Size bir başka kolaylık sunuyorum, bu iyiliğimi de unutmayın; radyo tiyatrosu şeklinde dinleyin. Hatta aynı isimle filmi var, lütfen açın izleyin.
Roman bir kenarda dursun gelin biz yazarın çetrefilli hayatına bakalım.
Bu başlık boşa atılmadı dostlar adamımız bildiğiniz çapkın.
Karısını çok seviyor ama sürekli aldatıyor. Üstelik karısı da bunu biliyormuş. Ama demek evimin direği, çocuklarımın babasıdır deyip sineye çekiyormuş.
Hugo tiyatro oyuncusu genç Juliette ile tanışınca ise hayatı tepetaklak olmuş. Ama ne aşk tam 50 yıl sürmüş. Victor Hugo aslında sevgilisini de aldatıyor. Hatta bir keresinde çok garip bir şey yaşanıyor ki nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Allahım ne karışık işler ama anlatmaya çalışacağım.
Efenim Metres Juliette’in kulağına bir gün bir dedikodu geliyor. Neymiş Hugo onu evli bir kadınla onu aldatıyormuş. Bunu duyar duymaz yemeden içmeden polise şikayet ediyor ve suçüstü yakalatıyor. Tabii ki Victor Hugo tanınmış biri olduğu için sıyrılıyor. Fakat beraber olduğu evli kadın hapse atılıyor. Peki kefareti ödeyip kadını hapisten kim kurtarmış dersiniz? Victor Hugo’ nun nikahlı karısı. Sırf metres Juliette’ye gıcıklık olsun diye.
Kadınlardan korkulur deyip geçiyoruz başka Hugo maceralarına…
Hugo rejime karşı gelince Paris’ten kaçmak zorunda kalmış. Yazar ve ailesine sahte pasaport ayarlayan, kaçmasını sağlayan ise sevgilisi Juliette olmuş.
Yetmemiş sürgüne gittiğinde hemen birkaç ev yakınına taşınmış. Dip dibe yaşamalarına rağmen birbirlerine yazdıkları tam 20 bin mektup olması yeterince garip gelmediyse okumaya devam edin.
Karısı ölünce Juliette resmi metres olup aileye girmiş. Fakat Hugo yine çapkınlıklar peşindeymiş. Koca yazara hiç yakışmayan hareketler anlayacağınız.
Victor Hugo o kadar çapkınmış ki; hesap defterlerinde ” fakirlere bağış” adı altında aslında hayat kadınlarına ayırdığı bir bütçesi bile varmış. Yok artık demeyin varmış. Hatta bir rivayete göre, cenazesinin olduğu gün, Paris’in tüm genelevleri kapılarını kapatmış. Saygı duruşu olsun diye kapılarını siyah örtüyle örtmüşler. Demek o camiada oldukça seviliyormuş.
Fakat bu renkli gibi gözükse de Victor Hugo’ nun büyük bir derdi daha var. Biricik kızı Adele !
Bu araştırmaların ortasındayken tamamen tesadüf “Adele H. nin Öyküsü” diye bir film izlemiştim. Bu garip hikayeyi size de anlatmak boynumun borcudur.
Amerikalı F. Vernor Guille bir günlük bulur. Şifrelerle yazılmış günlüğü çözdüğünde bunun Victor Hugo’nun kızına ait olduğu ortaya çıkar.
Adele, Victor Hugo’nun ruh çağırma davetinde İngiliz subayı A. Pinson ile tanışır. Viktor Hugo ve ruh çağırmak mı dediniz evet öyle de bir şeyler yaparmış. Neyseee, bu gecede Adele ve subay alt tarafı birkaç dakika konuşurlar ama gelin görün ki bizim kız aşık olur. Ama adam aynı duygular içinde değildir hatta umursamaz bile. Subay Albert yeni birliğine katılarak Kanada’ya gider doğal olarak o geceyi ve kızı unutur.
Sonra Adele İngiliz Subayı peşinden gider. Tam 16 yıl subay nereye giderse o da peşinden. Babası kızım yuvana dön, o adamdan sana hayır gelmez dese de kızı dönmez. Yıllar boyunca babasının yolladığı paralarla idare eder. Fransa’ya döndüğünde çok ise geçtir. Ya sonra ne olur? Akıl sağlığını kaybedecek duruma gelir. Hugo kızını bir hastaneye yatırır. Adele tam 40 yıl o hastanede kalır ve 1915 yılında 85 yaşında hayata veda eder.
Ek bilgi; takıntılı aşk ve sonrasında zihni yitirme hastalığına “Adele sendromu ” deniyormuş.
Victor Hugo’nun kızının bu hazin yaşam öyküsünden Hugo’nun aşkı Juliette’e dönelim.
Meğer bütün bu hengameler içinde metres hep el altında duruyormuş. Hatta bir keresinde Juliette kızmış, çekip gitmiş. Üç gün sonra Juliette geri geldiğinde Victor Hugo’ yu yıkılmış vaziyette bulmuş. Sadece üç gün…
Birlikteliklerinin 50. yıllarında, Juliette 77 yaşında ölmüş. Bu büyük yazar, uçarı adam Hugo Juliette öldükten sonra tek bir satır bile yazmamış. Zaten iki yıl sonra Victor Hugo’da ölmüş.
Yazar arada tıkanır ve aylarca yazı yazamazmış. İşte bu dönemlerde uşağını çağırır, tüm giysilerini alıp ertesi güne kadar getirmemesini söylermiş. Evde bayağı çırılçıplak yazı kürsünün önünde, o halde yazarmış.
Bazen değişiklik olsun diye kafasından aşağı soğuk su döker ve vücudunu at kılından yapılma eldivenlerle ovalarmış.
Yazarların hayatlarını inceleyince daha garip ne duyacağım diyorum ama bu gerçekten çok garip ! (Dostoyevski ve Tolstoy’u da anlattım. Yazıların linklerini en aşağıya bırakırım.)
Büyük yazar aynı zamanda ressamdır. Yaklaşık 3500 eserinin olması ise şaşırtıcıdır. Hugo mürekkep bulamadığı zamanlarda kömür tozu, lamba isi veya kahve telvesi gibi şeylerle resim yaparmış. Hatta bazen kendi kanını bile kullanırmış.
Yaaa işte böyle dostlar. Yazımı çok hoşuma giden ropörtajdan bir kesitle bitirmek isterim.
Yıl, 1887… gazetecinin biri, yazara sorar.
–Eserleriniz ve siz bugüne kadar çok olumlu eleştiriler aldınız, çok övüldünüz. Bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?”
Hugo anlatır.
–Karlı bir kış gecesiydi. Eş dostla yiyip içmiştik. Mesafe kısa diye, evime yaya olarak dönüyordum. Fena halde sıkışmıştım. Hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım. Kapı kilitliydi, var gücümle uşağıma seslendim: Igooooooor! Defalarca haykırmama karşın beni duyduğu yoktu. Altıma kaçırmak üzereydim. Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, görünürde kimse yoktu, fermuarımı indirdim ve su dökmeye başladım. Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce işimi görüyordum. Arabacı nefret dolu bir sesle seslendi “seni haddini bilmez, buruşuk o… çocuğu! O kirlettiğin, Sefiller’ in yazarı Victor Hugo’nun duvarıdır” dedi.
İşte bu benim hayatımda duyduğum en iltifat dolu söz buydu.
Yazarın torununun torunu olan Marie Hugo ve Jean B. Hugo ise halen Paris’te yaşamaktadırlar. Jean Baptiste Hugo sayılı fotoğraf sanatçılarından biridir. İlgilenen olabilir o yüzden web sitesinin adresini de şuraya bırakayım. https://jeanbaptistehugo.com/
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Albert Einstein ile ilgili de bir yazı yazmıştım. O da az çapkın değil hani …
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
10 Comments
Yazı üslubunuz çok güzel ve samimi .İngilizce sunum slaytım için Victor Hogo’nun hayatında ilginç bilgiler araştırırken karşılaştım yazınızla. Teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için.
Çok teşekkür ederim. Umarım yazımın içinden değişik bilgiler bulmuşsunuzdur. Hazırlığınız bitince haberdar ederseniz izlemek isterim.
Merhaba, Victor Hugo’nun hayatını araştırırken siteniz karşıma çıktı. Öncelikle teşekkür ederim güzel bilgiler ve anlatım tarzınız için.. Yazınızı 2021 yılında mı yazdınız? Merak ettim ama iki tarih gözüküyor. Bilgi verirseniz sevinirim. Sevgiler.
Merhaba, öncelikle zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkrü ederim. Yazıyı 2019 da yazmışım ancak düzeltme ve eklemeler yapmış olsam gerek ki 2021 de görünmüş olabilir. Ben de neden sorduğunuzu merak ettim. Sevgiler
Anlatım diliniz muhteşem. Yazarların bilinmeyen yönlerini öğrenmek hayatı bakış açımı derinden etkilemekte. Yeni yazılarınızı umutla bekliyorum.
Saygılarımla.
beğenmenize sevindim, çok teşekkür ederim. Umarım devamı gelir.
yazarların sayende ilginç hayatların öğreniyoruz
Biz de okumasını seviyoruz, hele de senin anlatımın olunca daha da keyifli. Beğenerek takip ediyoruz. Sevgiler…
Yine bir çırpıda okutan çok keyifli bir yazı olmuş Şükran, kalemine sağlık ??
Beğenmenize çok sevindim. Değişik hayat hikayelerini paylaşmak hoşuma gidiyor.