Bu yazımda, Dostoyevski’nin büyük eseri hepimizin Rus edebiyatı deyince aklına gelen SUÇ VE CEZA romanının geçtiği sokakları gezeceğiz. Bu sıradan bir gezi olmayacak Raskolnikov’un yaşamı ve istemeyerek de olsa işlediği günahını sorguladığı sokaklarda yürüyeceğiz. Yolu St. Petersburg’a düşen edebiyat severlerin bu yazının çıktısını alıp rahatça gezeceğini düşünüyorum.
Ayrıca Beyaz Geceler ve Budala romanlarının da geçtiği sokaklar bu şehirde.
Hazırsanız Dostoyevski’nin zihninin labirentlerine gireceğiz. Ayrıca klasik bir gezi yazısı olan Saint Petersburg başlıklı yazımı Şuradan okuyabilirsiniz.
Fyodor Dostoyevski (1821-1881) Rusya’nın en önemli yazarlarından biridir ve işkence görmüş genç bir entelektüelin yaşlı, iğrenç bir tefeciyi öldürdüğü
Suç ve Ceza en sürükleyici eserlerinden biridir. Bu kitap belirgin bir Petersburg atmosferini yakalar, ancak imparatorluk sarayları, klasik mimari ve Nevski Prospekt boyunca gezinti yerleri içeren bir atmosfer değildir. Bunun yerine, Dostoyevski
Yoksul İnsanlar ve Hakarete Uğramışlar (daha önceki iki eserinin adı buymuş) ve bu dışlanmışların yaşadığı kalabalık, kirli ara sokaklara, ucuz meyhanelere ve harap odalara odaklanmıştır.
Raskolnikov Rus ve dünya edebiyatının en tanınmış karakterlerinden biridir. Şehirde gezer, birahanelere girer, meydanda dedikoduları dinler, karakolda ifade verir. Dolayısıyla şehirle içiçedir.
Küçük bir odanın bile parasını ödemekte güçlük çeken bir öğrencidir. Bir gün kirayı ödemek için borç aldığı tefeci olan yaşlı bir kadını öldürür. Maalesef cinayeti işlediğini gören masum bir kızı da öldürmek zorunda kalır. Ancak daha sonra bu suçu onu akıl sağlığını kaybetmesine kadar sürükler. Gel-gitler yaşamaya başlar.
Şimdi dilerseniz Raskolnikovla beraber biz de romanın içinde yürüyelim.
Raskolnikov’un kiralık odasından rehincinin dairesine doğru giderken aklında cinayetle birlikte bıraktığı ayak izlerini takip edeceğiz.
Romanın geçtiği dönemde buranın adı Hay Market Meydanıydı, şimdiki adı ise ile Sennaya Meydanı. Romanda burası kumarhaneler, meyhaneler ve genelevlerle dolu halde anlatılır. Şimdi de oldukça popüler bir buluşma noktası, metronun en işlek durağı ( turuncu hat )
Sennaya meydanı ve çevresi Dostoyevski’nin zamanından beri çok değişti elbette. Dostoyevski’nin ve kurgusal karakterlerinin bir zamanlar dolaştığı alanı hayal etemekten başka çaremiz yok. Hatta hayal gücümüzü sonuna kadar zorlamamız gerekecek.
Kitapta Raskolnikov meydana nefret dolu, küçümseyen gözlerle etrafına bakar ve o özel Petersburg kokusundan bahseder.
“Sıcak, tozlu, pis kokulu bir gündü. Güneş yakıcıydı ve hava boğucuydu. Hay Pazarı’nın kalabalığı, gürültüsü ve karmaşası dayanılmazdı.”
Dostoyevski sürgüne gidip 10 yıl sonra tekrar bu şehre döndü. Geri döndüğü yıl olan 1859’da bile Petersburg’un nüfusu yaklaşık yarım milyondu ve Londra ve Paris’ten sonra Avrupa’nın üçüncü büyük başkentiydi. Fakat bu kalabalıklar serbest bırakılan mahkumlar, Orta Asya bölgesinden gelen köylülerdi. Bu yeni yerleşimcilerin çoğu Sennaya Ploshchad çevresindeki yoksul bölgelere yerleşti.
Bu meydan aslında saman, yulaf, yakacak odun ve sığırların satıldığı bir yerdi. Hemen yakınlarındaki saraylarda yaşayan aristokrat kitlenin tam tersine çiftçiler, köylüler ve tüccarlarla, yoksul yerlilerle, küçük hırsızlarla ve fahişelerle, serserilerle, sarhoşlarla ve yoksullarla doluydu.
İşte Dostoyevski, Suç ve Ceza’yı şehrin bu karanlık köşesine yerleştirdi; roman, ilk olarak 1866’da on iki aylık bölümler halinde yayımlandı. Gelin şimdi romanın ilk sayfalarında meydanı nasıl anlatığına bakalım.
“Hay Pazarı’na yakın, kötü şöhretli evlerle dolu mahalle, Petersburg’un o merkezi sokaklarında ve şeritlerinde kümelenen esnaf ve her işi yapan insanlarla doluydu ve öyle bir karmakarışık karakterler panoraması yaratıyordu ki neredeyse hiçbir şey veya hiç kimse sürpriz yaratamıyordu.”
Raskolnikov’un macerası, meyhanede duyduğu bir konuşmayla başlar. Burada tutkulu bir öğrenci, yaşlı Alyona İvanovna adındaki kötü, acımasız bir tefecinin hayatıyla ilgili faydacı bir soru sorar:
“Bir yanda aptal, anlamsız, değersiz, kinci, hasta, kimseye faydası olmayan, tam tersine herkese zararlı, ne için yaşadığını kendisi de bilmeyen ve zaten bir iki gün içinde ölecek olan yaşlı bir kadın var… Öte yandan, binlerce genç ve taze hayatlar çöpe atılıyor! O yaşlı kadının bir manastıra bırakmak istediği parasıyla yüz bin tane iyi iş ve girişim gerçekleştirilebilir! Belki yüzlerce, binlerce insan doğru yola sokulabilir; düzinelerce aile yoksulluktan, ahlaksızlıktan, yıkımdan, zührevi hastanelerden kurtarılabilir – ve hepsi onun parasıyla. Onu öldür, parasını al ve onun yardımıyla kendini insanlığa ve herkesin iyiliğine ada! Ne düşünüyorsun, binlerce iyi iş tarafından küçük bir suç silinmez miydi? Bir hayat için, binlerce hayat bozulmadan ve çürümeden kurtarılır. Bir ölüm ve karşılığında yüz hayat – bu basit aritmetik! Ayrıca, o hasta, aptal, kötü kalpli yaşlı kadının hayatının varoluş dengesinde ne değeri var! Bir bitin, siyah bir böceğin hayatından daha fazla değil.” SUÇ VE CEZA
Raskolnikov, bu duyduğu düşüncenin kendi düşüncesiyle örtüştüğünü düşünür ve cinayeti planlar. Defalarca tefeci kadının evine gider gelir. O sırada da “Aman Tanrım!” diye haykırır. “Acaba gerçekten bir balta alabilir miyim, kafasına vurabilir miyim, kafatasını yarıp açabilir miyim… yapışkan sıcak kanda çiğneyebilir miyim, kilidi kırabilir miyim, çalabilir miyim, titreyebilir miyim, saklanabilir miyim, kan içinde… baltayla… Aman Tanrım, olabilir mi?”
Raskolnikov, Sennaya Meydanı’nda tefeci Alena Ivanovna’yı öldürmeyi planlar ve cinayetten birkaç gün sonra Sennaya Meydanı’na döner.
Bu meydandan sık sık geçen kahramanımızın burada suçunu itiraf etmeye karar verdiğini biliyoruz. 20 Temmuz akşamı Raskolnikov, Sennaya Meydanı’na gelerek yeri öpüyor ve hemen polis merkezine giderek cinayeti itiraf ediyor.
“Meydanın ortasında diz çöktü, yere eğildi ve bu kirli toprağı keyifle, mutlulukla öptü…”
Bu meydanın yazar Dostoyevski için de önemli bir yeri var. Zaten bu yüzden olay örgüsü bu civarda geçiyor. Genç katilin izini sürme arayışımıza başlamadan önce, Dostoyevski’ den günümüze ulaşan tek binaya bir göz atalım.
Muhafız Evi : Sennaya Ploshchad Metro İstasyonu’nun hemen karşısında, dört sütunlu beyaz sütunalrı olan sarı bina. Yazar sansür düzenlemelerini ihlal ettiği gerekçesiyle 1874’te tutuklanandı ve gözaltı süresini bu binada geçirdi. Bu süreyi Victor Hugo’nun Sefiller’ini okuyarak geçirdiğini günlüklerinden okuyabiliyoruz. Dolayısıyla hem onun hem de hayali kahraman Raskolnikov’un yolu bu binada kesişiyor.
Raskolnikov Senneya meydanından sonra buradan yürürdü. Bizim de İkinci durağımız Kokushkin Köprüsü.
Kararını vermişti hem de tüccar kadının kızkardeşinin biriyle konuştuğunu görür. Ertesi akşam adama geleceğini söylediğini duyar. Demek tefeci kadın evde yalnız olacaktır. İşte artık o noktada cinayeti işlemeye karar vermiştir.
Cinayeti işlerken de bu köprüden geçtiğini söyler. Kanalın kirli sularına bakarak düşündüğünü çoğu zaman görürüz. Biraz da onun görünüşünden bahsedeyim.
Rodion Romanoviç Raskolnikov.; yirmi üç yaşında, zarif bir yüze sahip ve dikkat çekici derecede yakışıklı. Boyu ortalamanın üzerinde, zayıf yapılı, güzel koyu gözleri ve koyu kestane rengi saçları var. Raskolnikov’un kendisi fakir bir öğrenci olduğunu, hasta ve yoksulluktan perişan olduğunu söylüyor. Aslında, Dostoyevski kitabın bir yerinde, kıyafetlerinin parçalanmış olduğunu ve perişanlığa alışmış bir adamın bile sokakta böyle paçavralarla görülmekten utanacağını belirtiyor. Sadece bir çift çorabı var.
Burada Griboyedov Kanalı setinin sol tarafında bugün Sonechka Marmeladova ve Raskolnikov’un evlerinin bulunduğu “Dostoyevski Mahallesi” var. Fakat romanın yazıldığı dönemde korkunç sağlıksız koşullar, aşırı kalabalık evler, yetersiz beslenme, nemli iklim varmış. Petersburg şehrinde o tarihlerde kolera, difteri, çiçek hastalığı, tüberküloz, tifüs ve frengi gibi hastalıklar ve kronik alkolizm de yaygınlaştığı biliniyor. Kısaca romanda anlatılan ortam ve şimdi gördüğümüz şehir birbirinden çok farklı. Fakat biz yürümeye devam edelim.
Adres : St. Petersburg’un Admiralteysky bölgesindeki Griboyedov Kanalı üzerinde Kazan ve Spassky adalarını birbirine bağlayan bir köprüdür.
Cinayetin yaşandığı Raskolnikov evinin ise 19 Grazhdanskaya Cad. ve 5 Stolyarny Pereulok’ un köşesinde yer aldığı düşünülüyor.
Raskolnikov planını yapmıştı, köprüleri geçti ve çoktan binaya girmişti ve saçakların altındaki mütevazı meskenine giden merdivenleri tırmanmaya başlamıştı. Dostoyevski bunu şöyle anlatıyor: “Küçük odasının bulunduğu daire en üst katta yer almaktadır. “Dolapları beş katlı yüksek bir binanın çatısının hemen altındaydı ve bir apartman dairesinden çok bir dolaba benziyordu.”
Tıpkı romandaki gibi çatı katına çıkan 13 basamak var. 1999 yılında evin duvarına yüksek bir “Raskolnikov’un Evi” kabartması yerleştirilmiş. Ancak ev ziyaretçilere kapalı.
Duvarda şöyle yazmaktadır.
“Burada yaşayan insanların trajik yazgıları, Dostoyevski’ nin tüm insanlık için iyilik felsefesi söylemine temel oluşturmuştur. “
Adres : Raskolnikov Evi, Grazhdanskaya ul., 19, St Petersburg, Rusya, 190031
Romanda Raskolnikov, Stolyarny Yolu boyunca yaşlı tefecinin evine doğru yürür. Bu binayı yani Dostoyevski’nin kendisinin 1864-1867 yılları arasında yaşadığı dairenin önünden geçer. Yine gerçek ve hayali kahramanın hayatı birbiriyle bağlanmış olur.
Tüccar Ivan Alonkin’in apartmanı olan bu binada Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” adlı romanını yazdığı biliniyor. Şu an normal bir aparman dairesi olduğundan ziyaret edilemiyor. Bu dairenin bir diğer önemi de ileride karısı olacak Anna ile burada ilk tanışmasını yapmasıdır.
Dostoyevski’nin garip hayatını anlattığım yazının linki aşağıdadır. Bence ona da bir gözatınız.
Yine bu caddedeki 18 numaralı ev de önemli. (Stolyarny caddesi no 18) 1829’dan 1831’e kadar 18 numaralı Zverkov apartmanının yakınında. “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı öyküyle tanıdığımız yazar Nikolai Vasilyevich Gogol yaşadı.
Ve şimdi, kahramanımıza geri dönelim; aniden geç saati fark eder. Telaşa kapılır tefecinin kızkardeşi, dönmeden önce korkunç eylemi gerçekleştirmelidir. Merdivenleri hızla iner ve kapıcının odasından bir balta çalar. Yazlık paltosunun altına saklar.
Şimdi Stolyarnaya Sokağı’nda ilerlemeye devam edelim. Bir dükkâna göz attığında saatin akşam yediyi on geçtiğini fark ettiğinde telaşına ortak olalım.
Raskolnikov, Kokushkin Köprüsü’nü geçer ve Sadovaya Ulitsa’ya gelene kadar kısa bir mesafe düz devam eder. Burada, ağaçlarla dolu Yusupov Bahçesi’ne doğru sağa döner. O esnada korkmadığını ifade ettiğini okuruz.
Srednaya Podyacheskaya’ya ulaştığında durur. İşte ev, işte kapı…
Dostoyevski’nin “altmış yaşlarında, keskin ve öfkeli gözleri olan, küçük sivri burunlu, küçücük, kuru, yaşlı bir kadın” olarak tanımladığı eski tefecinin evindeyiz. Raskolnikov kendi evinden buraya kadar olan mesafeyi defalarca ölçer. Hesaplamalarına göre sadece 730 adım vardı.
Kadının yaşadığı apartmanın harap avlusuna giden tünel benzeri kemer metal bir kapıyla kapatılmış. Bugün halen aynı şekildedir ve ben oraya girdim. Tesadüfen demir kapı açıktı. Kahramanımız karanlık, dar merdivenleri tırmanıp dördüncü kata çıkar. Birkaç dakika sonra kahramanımız baltayı çıkardı ve:
“Kendini zar zor fark ederek, neredeyse hiç çaba harcamadan, neredeyse mekanik bir şekilde iki koluyla savurdu, küt tarafını kafasına indirdi… Her zamanki gibi kalın bir şekilde yağla bulaşmış ince, açık, gri çizgili saçları bir fare kuyruğu şeklinde örülmüş ve ensesinden dışarı çıkan kırık bir boynuz tarakla tutturulmuştu. Çok kısa boylu olduğu için darbe kafatasının tam tepesine indi. Bağırdı, ama çok hafif bir şekilde ve aniden yere yığıldı, yine de iki elini kafasına kaldırmayı başardı… Sonra, tüm gücüyle ona bir darbe daha indirdi ve bir darbe daha, küt tarafıyla ve aynı noktaya. Kan, devrilmiş bir camdan fışkırıyormuş gibi, vücut geriye düştü. Geri çekildi, düşmesine izin verdi ve hemen yüzüne eğildi; ölmüştü.“
Fakat bundan sonra hiç hesapta olmayan bir şey olacaktı. Kadının kızkardeşi Hay Marketten erken dönecek ve onu da öldürmek zorunda kalacaktı. Böylece, öğrencinin meyhanede yaptığı “basit aritmetik” en başından itibaren bozulacaktır.
Cinayetten sonra annesi ve kızkardeşinden başka kimsesi olmayan genç hukuk öğrencisinin kendisini cezalandırdığı anlar başlıyor.
“Sadovaya ile Voznesensky’nin köşesinde bir tavernaya rastladım ve içinde gazete olduğunu bildiğim için oraya gazete okumaya gittim. Günlük olaylarla ilgili “Yaşlı kadının öldürülmesiyle ilgili orada neler yazıyor?”
Cinayeti işlemeden önce ve sonra fakir halkın yaşamından kesitleri, ayrıca başka karakterleri de tanıyoruz. Onlardan biri kızkardeşi Dunya, annesi, arkadaşı Razumin, polis memuru, önceleri acıdığı ama sonra sevdiği kadın Sonya…
Raskolnikov yukarıda bahsettiğim otelin olduğu yerde Svidrigailov’un itirafını dinledi. Kimdir bu adam? Arkadiy İvanoviç Svidrigaylov; kızkardeşi Dunya ile evlenmek isteyen zengin adam. Kitabı okuyanlar hatırlayacaklardır Sonya’ nın yan dairesinde oturur ve Raskolnikov’un Sonya’ya olan itiraflarına kulak misafiri olur ya hani işte o adam. Adam bu bilgiyi hem Dunya’ya hem de Raskolnikov’a eziyet etmek için kullanır ancak polise söylemez.
Bu bizi romanda anlatılan “Kristal Saray”ın Palais de Cristal oteline çıkarıyor. Yazar, tavernayı, Bolshaya Sadovaya Caddesi ve Voznesensky Prospekt’e bakan bina olarak tarif ediyor.
Adres: Sadovaya ve Voznesensky sokaklarının köşesinde yer alan “Kuleli Ev” olarak bilinen 45/56 numaralı ev.
Şimdi yine bir köprüdeyiz. Raskolnikov, Voznesensky Köprüsü’nde birden fazla kez düşünmeye daldı. Romanda adı birkaç kez geçiyor.
Burjuva Afrosinyushka, burada kendisini Griboyedov Kanalı’na atıyor. Roman, Voznesensky Köprüsü’nde Katerina Ivanovna Marmeladova’nın küçük çocuklarını sadaka için şarkı söyleyip dans etmeye zorladığı çılgın bir sahneyi anlatıyor.
Kitabın içinde ilerlemeye devam edelim. Griboyedov Kanalı’nın sol kıyısı boyunca Voznesensky Köprüsü’nden hareket ederek Sonya Marmeladova’nın evine yaklaşıyoruz.
Sonya kaderin cilvesini dibine kadar yaşamak zorunda olan bir genç kızdır. Cinayet dolaylı olarak kahramanın ona acıyıp elinde avucundaki her şeyi tefeci kadına vermesiyle ilişkilidir.
“…Sonya, titrek bir sesle, ‘Başka çarem yoktu,’ dedi. ‘Biliyorsun, ailemi geçindirmek zorundaydım… Her şeyi denedim, ama olmadı. Sonunda bu işi yapmak zorunda kaldım…'”
Raskolnikov romanın ilerleyen bölümlerinde Sonya ile yakınlaşacak ve onun dairesine sık sık gidecek. Bunlardan birinde içinde saklamaktan bitap düştüğü sırrı da ona açacak .
‘Ben… Ben birini öldürdüm,’ dedi. Sesi titriyordu. Sonya, bir an Raskolnikov’a baktı. Gözleri doldu. ‘Kim… Kim öldürdü?’ diye sordu. “
“Pişman olmalısın Raskolnikov,’ dedi Sonya. ‘Tanrı’ya dönmelisin. Günahlarından arınmalısın… Yoksa huzur bulamazsın“
Annesi ve kızkardeşi onun işlediği cinayetten ve yaşadıklarından habersiz şehre gelirler. Arkaşı söyleyemese de kızkardeşi Dunya’yı uzaktan sever, elinden geldiğince onlara yardım eder. Yolculuğumuzun bu kısmında arkadaşı Razumikhin’ in Raskolnikov’un annesi ve kız kardeşinin yerleştirdiği eski “Varvarinskaya Oteli” ne geldik.
Bu bina Raskolnikov’ un cinayeti itiraf ettiği 20 Temmuz günü annesi ve kız kardeşiyle vedalaşmaya geldiği yerdir.
“Giysisi berbattı: her şey kirliydi, bütün gece yağmur altındaydı, yırtılmıştı, yıpranmıştı. Yüzü yorgunluktan, kötü hava koşullarından, fiziksel yorgunluktan ve neredeyse her gün kendisiyle yaşadığı mücadeleden dolayı neredeyse şekli bozulmuştu.”
Raskolnikov yağmura yakalandı, eski takvime göre 20 Temmuz’da yani İlyas gününde. ( Herkes bu günde İlyas peygamberin bir savaş arabasıyla gökyüzünde gezindiğine inanır) İşte tam da o gün şimşeklerin çaktığı, göğün gürlediği anlarda İlyas peygamber, Tanrı’nın yasasını çiğneyen insanlara bu şekilde vururdu. Ama bir yandan da yağmur kötülüklerden arındırırdı. Bu nedenle yazarın planına göre o günün akşamı Raskolnikov suçu itiraf etti.
Bu karakola sıkça gidip geldi. Hem cinayatten önce daire sahibine olan borcunun ödenmemesi nedeniyle hem de cinayet sonrasında.
Romanın sonunda Raskolnikov itirafta bulunmak için aynı ofise gelecek.Polis karakolunun yeri hakkında iki düşünce var, ben bu haritadaki binayı bulamadım o yüzden ikincisinin fotoğrafını koydum. Onun adresi basit dört aslanlı köprü civarı.
Romanın sonunda Raskolnikov, cezasını çekmek üzere Sibirya’ya sürgüne gönderilir. Sonya da onu yalnız bırakmaz ve Sibirya’ya kadar ona eşlik eder. Raskolnikov, burada vicdan azabı ve işlediği suçun ağırlığıyla yüzleşir.
Sonya’nın koşulsuz sevgisi ve inancı sayesinde yeni bir insan olmaya başlar. Raskolnikov, Tanrı’dan af dileyerek içsel huzurunu bulmaya çalışır.
Koca roman ve anlattığı hikayeden herkes kendince bir sonuç çıkarıyordur. Ben kendimce şunu anladım, sanırım Dostoyevski’nin hepimizden dileği, suçlamadan önce dinleyip, anlamaya çalışmamız.
Daha detaylı bir Suç ve Ceza haritası için şuraya bir bakınız.
Sevgili okuyucu Suç ve Ceza ile olan yolculuğumuz burada bitmiş oluyor. Peki bu büyük yazarı ne kadar tanıyoruz diye sorsam? İlahi sen de tabii ki tanıyoruz dediğinizi duyar gibiyim. O zaman gelin bir de benden dinleyin, bakalım sizi şaşırtacak mı?
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Diğer yazarlar ile ilgili yazılarımın linkleri aşağıdadır
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
7 Comments
Aşağıdaki viedeodan yazarın hayatı anlatan diziden bir kesidi, Kumarbaz kitabını yazım sürecini anlatan kısmı izleyebilirsiniz. böyle bir biyografi filmi mi var ya da benzeri bişey
evet varmış, diziymiş Rus televizyonlarında gösterilmiş. Fakat bir türlü bulamadım.Keşke bulsakta izlesek.
Dünya edebiyatının en ilginç ve kaydedeğer yazarlarından birisinin izini yaşadığı şehirde sürmüşsünüz. Zevk alarak okudum. Kaleminize sağlık.
Çocuklara gençlere böyle hikaye gibi anlatılsa tarih daha başarılı olunurdu, severek okuyorum yazılarını…
Aynı fikirdeyim :) bende aynı düşünce ile biraz renk katarak anlatmak istiyourm. Beğendiyseniz ne mutlu bana .Teşekkür ederim .
Çok ilginçtir Anton Çehov’da aynı şekilde sibirya sürgününü Exile adlı eserinde kullanmış. Bildiğim kadarıyla yenisey ya da orhun yazıtlarıda sibiryaya sürülen bir subayın canı sıkılınca o civara ot toplamaya gitmiş tedadüfen taşları keşfetmişler. Yani kara kuru sibirya herkese ilham olmuş:)
İlginç gerçekten :) Sibirya da alan bol can sıkıntısından , soğuktan …