Sizi bu yazıyla Sırbistan’ ın az bilinen köşesi Mokra Gora’ya götüreceğim.
Sırbistan’ın gizli kalmış bir cenneti olan Mokra Gora, size hem doğayla iç içe bir kaçış hem de sinema dünyasının büyülü atmosferini sunuyor. Özellikle Belgrad çok revaçta bir şehir haline geldi. Yakın, ucuz, kültürü ve canlı yaşam akışıyla sevimli bir şehir kabul ediyorum fakat Sırbistan sadece Belgrad’ tan ibaret değil. Bu yüzden az biraz Balkan sevdalısıysanız ya da Balkanlara gitme planınız varsa burayı not alın.
Benim yolum Mokra Gora’ya neden düştü önce onu anlatacağım ama ondan da önce bir adamdan bahsetmem gerekiyor. Emir Kusturica‘dan.
Biliyorum seveni var sevmeyeni de var belki hiç tanımıyor olanınız da vardır. Kusturica yönetmen, senarist aynı zamanda müzisyendir. Savaş zamanı şehri olan Sarajevo’yu terk ettiği yetmemiş milliyetini inkar edip aslında atalarım Sırp demiş. Üstüne vaftiz olup dinini ve ismini de değiştirmiş. Kendini Hırvat, Sırp, Bosnalı değil de Tito’nun rüyalar ülkesi Yugoslavyalı olarak gördüğünü ifade ediyor Kusturica.
Benim gibi Yugoslavya severseniz zaten bunu umursamayacak filmlerinden aldığınız hazza yöneleceksiniz.
Filmlerinde genelikle eski Yugoslavya’yı, politik geçmişin insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini anlatır. Diyaloglar kısa etkilidir, öyle dakikalarca bakışmalar filan olmaz. Sürekli bir hareket vardır tıpkı Balkanların kendisi gibi :) Her filmi bittiğinde bir iç çeker “Balkanlar işte! ” dersiniz, bu kadar.
Ak kedi kara kedi, Çingeneler Zamanı, Arizona Dream, Underground filmlerinden bazıları.
Underground/ Yeraltı filmini muhtemelen Atlas sinemasında bir festival zamanında seyretmiş olmalıyım. Dev ekrana görüntü gelmeden önce o meşhur Kalaşnikof şarkısı duyulmuştu. Sonra film çok hareketli bir sahne ile başlamıştı.
Filmin tamamı hareketli, müzikli, trajikomik şekilde ilerliyor. Balkanlarda yaşanan bazı olaylar dünyanın geri kalanına garip gelebilir ama biz Yugoslavya göçmenleri çok da şaşırmayız. Nedenini şöyle açıklayayım; filmdeki adamın başından geçenin benzerini yaşamış büyük bir amcamız var. Aynı filmdeki gibi savaş halen devam ediyor zannedip aylarca sığınaktan çıkmamış. Kimse ikna edemiyormuş savaşın bittiğine. Filmi izlerken aile büyükleri anlattığında güldüğümüz bu amcamızı izler gibiydik. Dolayısıyla bu film ve diğer filmlerinde yönetmenin aslında yaşanan, yaşanması mümkün hikayeleri mükemmel bir şekilde işlediğini görürüz.
Bazen de yönetmenin garip hayal dünyasına da şahit oluyoruz. Sağdan soldan uçan hayvanların, arabaların, trenlerin, yatakların hatta insanlar… Bu sayede onca kötülüğün içinde izleyicisini bambaşka bir dünyaya uçuruyor. haliyle bunlar benim düşüncelerim.
Dünyaca tanınması ise Arizona Dream filminde Johnny Deep, Faye Dunaway ve Jarry Lewis’e başrol vermesiyle olmuş. Filmlerinin bu kadar izlenip beğenilmesinin bir sebebi de muhteşem müzikleri. Burada devreye giren kişi ise hepinizin tanıdığı Goran Bregoviç.
Emir Kusturica “Life is Miracle ” adlı filmini Tara, Zlatibor ve Sargan dağlarının arasındaki Mokra Gora -Mecavnik tepesinde çekmiş.
Film, kullanılmayan bir tren yolunu açmak için çalışan bir Sırp mühendisiyle savaş esiri olarak yanına getirilen müslüman kız arasında geçiyor. Filmde üç ülke arasındaki bir köyde, o büyük parçalanma sürecini ve savaşı görüyoruz. Hem de, acısıyla tatlısıyla ve en önemlisi absürdlüğüyle. Kullandığı simgeler ise o kadar etkileyici ki; “vay be nasıl bir gönderme yapmış adam” diyorsunuz. Bir türlü yapılamayan tren yolunda tam da savaşın ortasında bir sürü mucize oluyor. Hayat tren yolu gibi akıp giderken durağan yaşam dağ başındaki bu istasyonda geçiyor. İşte mucizeler burada yaşanıyor. Filmin bence en önemli iki mesajı vardı birincisi savaşın insanlara ait olmadığı yönetenlerin olduğu, ikincisi ise aşkın gücü…
Sıradan hayatları sıra dışı anlatan Emir Kustarica bir başyapıt ortaya çıkarmış bence… Tek cümleyle etkisinde kalacağınız bir film.
Acaba dedim doğru mudur, böyle bir tren yolu var mıdır, varmış gerçekten de varmış. Hemen nerededir, nasıl gidilir araştırmalarına başladım. Üstelik bir de Kustirica’ nın filmi çektiği yerde artık bir köy kurduğunu öğrendim.
Yıl 2009 ajandama not almışım ” Mokr Gora’ya gidilsin “ Fakat ancak 2015 de kısmet oldu. Filmdeki tren istasyonuna, tünellere, partiledikleri o balkona ve birçok yere daha gittim ve bu harika bir duyguydu. O bir başka yazımda. Bu yazının sonuna linkini bırakırım.
Bir grup arkadaş (hangi akla hizmet ettiysek) Aralık ayında Belgrad’ a bilet aldık. “aman ne var ordan otobüse atlar Mokra Gora’ya ordan Sarajevo ya geçeriz” dedik. (Tabii bunlar hep benim başımın altından çıkıyor) Sonra ne oldu sizce?
Tabii ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Hava buz gibi, bir yandan da sis var. Sinemacılığını sevsekte hepimiz Emir’ i sevmiyoruz ama manzaralar harika! Üstüne yüksek bir bölge olduğundan karlı ve yollar virajlı, hava buz gibi fakat biz yine de yılmadık.
Yolda giderken yolu boyunca da yönetmene saydırdık, öyle kötü böyle kötü adam diye ama gel gör Mecavnik’ e gidince daha ilk dakika karşımıza Emir Kustirica çıkmaz mı. Kanlı canlı Kusturica karşımızdaydı. Eee doğal olarak bu havada buraya gelen bu manyaklar kim acaba diye bize bir baktı, yanımızdan geçti. Sonradan öğrendik meğer adamın evi oradaymış. Biz köyü gezdik, fotoğraflar çekildik, güldük eğlendik. Dağdan indik ama o çok istediğimiz tren yolu kar yüzünden çalışmıyormuş. Şöyle bir bakınıp Visegrad’ a doğru yöneldik. Yazının sonuna doğru Kusturica’yla alakalı sürpriz sonlu bir olay gelecek siz okumaya devam edin.
Yönetmen tesisi gerçekten harika bir yere yapmış Mokra Gora her haliyle film platosu. Bu köyü yapınca ismini ne koysam diye çok düşünmüş ve sonunda tam kendine yakışır biçimde “politik” bir çözüm bulmuş.
Bölge halkı tarafından bulunduğu tepenin bilinen ismi Mecavnik. Geleneksel tahta evlerden oluştuğu için tahta şehir anlamına gelen Drvengrad’ da deniyor. Almanca dorf /köy kelimesine yönetmen kendi adının ilk hecelerini eklemiş olmuş mu sana Kustendorf Böylece batılılar daha kolay söyleyebilir olmuş. Ticari zekasını konuşturarak batılı turistleri, Sırp milliyetçilerini ve yöre halkını hoş tutmuş. Nasıl fikir ama?
Benim sevimli bulduğum yanı ise meydan ve sokaklara verdiği isimler. Bir meydanın adı Maradona, bir diğeri Rus yönetmen Andrej A.Tarkovski. Ana cadde Ivo Andric diğer sokaklar ise Ernesto Che Guevera, Nikola Tesla, M.Petroviç Çkalya, Federico Fellini, Ingmar Bergman. Bir efsane Bruce Lee ve hiç tanımadığım birçok Sırp yazar ve aktörlerinin isimleri de yer almış.
Toplam 70’e yakın tahta evden oluşan bir otel kompleksi gibi düşünün burayı. Evlerin her birine caddelerde olduğu gibi gibi isimler verilmiş. Dostoyevski, Yuri Gagarin, Che Guavera ilk aklıma gelenler. Sinema salonunun adı Stanley Kubick ! Spor salonunun adı Ivo Andric’ in romanı olan Prokleta Avlija!
Tabii ki ancak sıkı takipçilerinin anlayabileceği detaylar da mevcut. Örneğin bir kulübenin duvarında kara bir kedi resmedilmiş, bir diğerinin duvarında hiç esmeyen Arizona çölünde uçmaya çalışan Johhny Deep var. Underground’taki siyah araba, Zavet’ teki eski model limuzin ve sürekli bagajı açılıp kapanan beyaz araba :) hepsini görebilirsiniz. Beni gördüğümde güldüren ise Zivot filmindeki mucit dedenin yaptığı çan kulesi olmuştu. Filmi izleyenler hatırlarlar, izlemeyenler ise lütfen izleyiniz! Hatta yazının sonuna fragmanını bırakırım böylece fikriniz olur.
Yüzme havuzu, kapalı basketbol sahası, tenis kortu, kütüphane, seyir terasları, restoranlar, ATM ve cafeler var. Unicef de bizi destekledi tabelası hemen girişte asılı.
Restoranlardan birinin adı Lotika! Drina köprüsündeki meşhur Lotika’ nın barından almış ismini ve içerisindeki dekordaki detaylar yani eski radyolar, örtüler, resimlerle insanı o döneme götürüyor.
Bir başka lokantanın adı Corkan! Yine Drina Köprüsünde adı geçen Salko Corkan hani şu köprü üstünde oynayan adamımız. Diğer lokanta ise Sırp yazar, gazeteci, fotoğrafçı Momo Kapor‘a ithaf edilmiş.
Burada her yıl Kustendorf adını verdiği film festivali yapılıyor. Hatta ilk yıl Johhny Deep gelmiş (benim için en önemlisi o, diğerleri gelmese de olurmuş) bizden biri Fatih Akın oradaymış. Müzik festivallerine ev sahipliği yapıyormuş. Dünyanın önemli sinemacılarını, müzisyenlerini her yıl buraya toplaması bile Sırbistan’ın tanınması için ne kadar önemli düşünsenize. Biz koca ülke Antalya film festivalini duyuramamışken hele… Hatta baltalamışken.
İşte o yüzden ben bölgeye yaptıklarından ötürü kendisini takdir ediyorum.
Zaten bu kadarla da kalmadı Kusturica. Şimdilerde Visegrad’a yaptığı Andricgrad bir diğer ismi Kamengrad yani taş şehirle adından söz ettiriyor. Drina köprüsünün hikayesini film yapacağı projesine burada çalıştığı söyleniyor.
Sinemalar, otel, lokantalar, kitapçılar yapmış. Hem para kazanıyor hem de devlet ile arası sıkı fıkı. Çok uyanık şu Kusturica! Filmi yapıp piyasaya çıktığında bölgeye gelecek turist sayısını elbette çok fazla olacak.
Biz Mokra Gora’dan sonra Visegrad’a inince Andricgrad’ı tesadüfen gördük ve şok olduk. Tam o sırada baktık Kustirica’da oraya gelmiş. Bir baktı biz dağdayız, bir baktı Andricgrad’ tayız, gülümsedi. Sonra döndü yine baktı hani fotoğraf filan ister miyiz gibisinden. Bir duraksadı tam o anda kendi aramızda Türkçe hadi dedik ayıp olmasın bir foto çekilelim hiç değilse. Adam durdu yani yolun ortasında durdu bize bakıyor. Fotoğraf çekmek siter misiniz dedi. Nermin ablamız direkt Boşnakça iyi madem bir foto alalım, dedi. Ama öyle bir söyledi ki ağlama tamam Emircim tamam, çektiririz bir fotoğraf, yoksa meraklısı değiliz, der gibiydi. Bu da bize bir anı oldu işte, hatırlayınca gülüyoruz :)
AndriçGrad’ta ana meydanda İvo Andric in heykeli, girişte solda Osmanlı kahvesi sağda Bizans meydanı var. Sinemanın girişinde ise yapılan mozaikte yönetmenin kendisini de resmetmesi ise tatlı olmuş.
Kafeteryalarda oturabilirdik. Belki canımız istese yemek de yerdik ama nedense hiç aklımızdan geçirmedik. Neden biliyor musunuz? Çünkü hemen yanında akıp giden Drina nehrinde yüzyıllardır duran şahane bir köprü varken burası o kadar donuktu ki.
Özetle Kustirica istediğini yapsın, paralar döksün, helikopterlerle Hollywood starlarını getirsin orada tek bir star var Sokullu Mehmet Paşa köprüsü. Nam-ı değer “Drina köprüsü”
Yukarıda anlatıklarım 2015 gezimdendi. Buraya bir şekilde yolum tekrar düştü bu kez 2017 yazında gittim. Hani bir tren yolundan bahsetmiştim ya hani kar yağdığı için binemediğimiz. Ben onu unuturum mu sandınız. Tabii ki unutmam, temmuz ayında gidip işi garantiye aldım. Hatta onun hakkında da yazdım linki aşağıda hop şimdi de onu okuyun isterseniz.
Mokra Gora yakınlarındaki en yakın büyük kasabalar Zlatibor ve Užice’dir . Belgrad’tan özel araçla yaklaşık 3 – 4 saat sürüyor.
Belgrad’dan Mokra Gora’ya direkt tren veya otobüs yoktur. Belgrad’dan Užice’ye önce trenle gitmeniz ve Mokra Gora’ya giden bir yerel otobüs bulmanız gerekir. Alternatif olarak, Belgrad’dan Lajkovac’a giden bir otobüse de binebilirsiniz.
Lajkovac’tan Mokra Gora’ya yakın bir kasaba olan Zlatibor’a giden bir tren vardır. Zlatibor’dan taksiyle yaklaşık 15 EURO karşılığında Mokra Gora’ya ulaşabilirsiniz.
Giriş ücreti : Kustendorf- Mecavnik- Drvengrad giriş bileti: 250 dinar.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın! Hoşunuza gideceğini düşündüğüm diğer yazılarımın linkleri de aşağıdadır.
Köprü ile yazım DrinaKöprüsü
Tren yolu yazım …SarganOsmica tren yolu
Zavet filmi fragmanı https://youtu.be/GMrMp51QRwQ
Mokragora videosu https://www.youtube.com/watch?v=t0657Q0CpPs
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
3 Comments
Yazı gerçekten çok güzel eline sağlık .unuttuğum her şeyi yeniden hatırladım çok güzel bir bölge herkesin görmesini isterim
Kış aylarında gitmemiz ayrı bir macera idi ama iyi ki gitmişiz :)
turistleri çekmek için neler yapmış,neler…… çok güzel bir doğası var mokra gora’ nın , kışı ayrı güzel ,yazı ayrı güzel ,yazı gayet bilgilendirici ,eline sağlık