Bu yazımın kahramanı Harran sarı sıcak Mezopotamya topraklarında tarihe ve insanlığa dargınmış gibi öylece orada duruyor. Neden ona dargın şehir dediğimi birazdan anlayacaksınız. Gidip görenler bana hak verecektir diye tahmin ediyorum. Ola ki henüz gitmemişseniz lütfen bir şekilde gidiniz görünüz efenim. Ülkemizin bu güzide bölgesi yani Güneydoğu Anadolu’daki bütün şehirlerimiz gerek insanıyla, gerek tarihiyle gerekse yemeğiyle ( bakın bu çok önemli ) size kollarını açacak. Şimdi gelin beraberce Harran’ı tanıyalım.
İnsanlığın başladığı toprakların güneşte kavrulup yoğrulduğu yer burası. Çok önemli ticaret yollarının, astronomi biliminin, inanç önderlerinin merkeziydi. Evlerinden, üniversitesine, verimli ovalarına, tarihin çamurla şekillendiği bu topraklar nam-ı değer İbrahim’ in şehrini barındırıyordu.
Harran ismi ise denilene göre binlerce yıldır değişmeden günümüze gelmiş. İsmiyle müsemma Harran bazı kaynaklara göre kesişen yerler bazılarına göre ise şiddetli sıcak anlamına geliyormuş. Sümerce ve Akatçada ise seyahat veya kervan anlamına gelen Haran-u olarak geçiyormuş. Şehrin adının ilk geçtiği buluntular MÖ 2250 yıllarına ait tabletlerde rastlanıyor. Bu tabletlerde şehir “Ha-ra-an” olarak adlandırılıyor. Bütün anlamlar nasıl da yakışıyor değil mi?
İncil’deki Haran ile ilişkilendirilir. Tevratta da adı geçtiği bilinir. Kur’an-ı Kerim’de adı geçen Nuh’un kavmi olarak kabul edilen, Sabii’lerin ana vatanı olarak kabul edilir. Haçlı seferleri zamanında oldukça büyük hasarlar görmüş ama Eyyübi dönemlerinde yine toparlanmış. Selçuklular derken Osmanlı gelmiş.
Şu anda yaşayanlar 18. yüzyılda Osmanlının getirip yerleştirdiği Arap kökenli bir aşiret. Yaklaşık kırkbinkişilik kalabalık aşiretin dili de arapça ancak okulda Türkçe öğreniliyor. Anlaşılan o ki coğrafi şartlara uyum sağlamalarındaki başarıyı diller konusunda başaramamışlar. Gerçi yakın zamanda televizyon ve internet sayesinde artık yeni nesil bu konuda da uyumu yakalamışa benziyor. Maalesef Suriye sınırında olduğundan çok yoğun bir mülteci akınına maruz kalmış.
Miladi 11. yüzyılda çok geniş yeşil, verimli bir Mezopotamya şehriyken zamanla çölleşmiş. Neyse ki GAP projesi çerçevesinde başlayan bölgedeki tarım yatırım meyvesini vermeye başlamış. Gördüğüm kadarıyla ki gezide beraber olduğumuz ablam tam 25 sene önce buraya geldiğinde tek bir yeşillik tek bir ağaç yoktu diye aktarıyor. Şimdi ise pamuk tarlalarıyla dolu. Umarım daha da yatırım yapılır ve toprak bereketini bölgeye sunar.
Bu yüzden biz Urfa’ya bağlı ilçeyi en çok coğrafya derslerimizde geçtiği adıyla tanıyoruz; Harran ovası !
Eski ihtişamından pek eser kalmasa da geçmişte kaleler her zaman şehrin en değerli kısmıydı. Kenti çok uzun süre koruyan bu kale kısmen ayakta ve restorasyonu halen devam ediyor. Ne zaman yapıldığı da bilinmiyor. Üç katlı kaleye şu anda giriş yok fakat insan geçmişteki ihtişamını bu haliyle bile görebiliyor.
Bölgede yapılan yeni kazı çalışmaları derinlerde daha çok eserin gün ışığına çıkmasını sağlayacak. yazımın sonunda yapılan kazılarla ilgili makaleyi bırakacağım.
Keşke dokunabilmek mümkün olsaydı taşlara dokunmayı çok severim de…
Gitmeden önce fotoğraflarını gördüğümde ne kadar enteresan diye düşündüğüm bu evler coğrafyaya o kadar uyumlu ki insana hiç garip gelmiyor doğrusu. Tam da Mezopotamya insanlarına yakışır bir güneş, toprak ve suyun becerikli ellerle buluşması. Resmen tarih burada çamurla şekil bulmuş.
Minibüsle gittiğimiz için nereden başlayacağımızı bilemiyorduk ancak şoförümüz oranın yerlisiymiş ve bizi tam da eski şehrin içindeki kalenin dibine, dolayısıyla konik evlerin olduğu yere kadar ekstra yol giderek bizi sıcakta yürümekten kurtardı. Halimize acımış olmalı?
Gelelim evlere; yapımlarında kullanılan malzemeler haliyle ellerinde en fazla bulunan malzemeyle yani tamamen topraktan yapılmış. Külah biçimde bindirme tekniğiyle yapılan evlerin tavan yükseklikleri 5 metre. İç ve dış duvarları samanla karıştırılan çamurdan dolayısıyla kışın sıcak yazın serin oluyor.
İçlerinde iç içe odalar ve mutfak var. Eşyalar duvara asılı duruyor. Keza mutfak malzemeleri de aynı şekilde. Ailenin tüm ferdleri aynı evde yaşıyormuş yakın zamana kadar. Fakat şimdilerde birkaç turistik ev dışında sadece ahır olarak ya da depo olarak kullanılıyor.
Oysa karınca yuvasını andıran labirent gibi olan şekilleri bana sorarsanız çok daha ciddi bir şekilde korunmalıydı.
Tam ortalarında tavanda yani bir delikten hava geliyor, ışık geliyor ya da kışın duman çıkışı sağlanıyor. İnsan tavanlara bakınca ağzı açık kalıyor.
Kullanılmayan ve bakıma muhtaç olanlarını görünce ise açıkçası ben çok üzüldüm. Yöre insanı elbette rahat bir yaşamı hakkediyor ama bir şekilde farklı bir şey düşünülebilirdi.
Bir kısmı ayakta olsa da bakınca kocaman bir şehri koruduğunu görebiliyor insan. İç sur ve dış sur varmış zamanında. Eski gezginler şehirden bahsederken Kudüs surlarıyla kıyaslarmış. Sekiz kapısı ise açıldığı bölgeye göre adlandırılmış. Halep kapısından çıktın mı dosdoğru gidersen Halep’ e varırsın yani. Elips şeklinde surlardan kalanları görmek çok etkileyici. Çünkü bu surlar, Emevilerin son başkentini, Abbasilerin üniversite şehri, Memlüklülerin yaşadığı yeri korumuşlar. Taaa ki Moğolların istilasına kadar. Yakıp yıktıkları şehirden kaçan insanlar sağa sola dağılmışlar. Osmanlı himayesine girdiğinde adeta bir köymüş.
Dolayısıyla hükmü çoktan bitmiş. Buna rağmen taşların ayakta kalan kısımları görülmeli. Zaten gezerken göreceksiniz merak etmeyin.
Binlerce yıllık tarih serüveninde en önemli yerlerden biri olan Harran’ın zamanında muhteşem insanlar yetiştirdiği yer burası. Yıldızlarla konuşan insanlardan matematik, tıp, din felsefeye kadar bilimin her türünden insanlara kadar burada yetiştiği biliniyor.
Burada yetişmiş en değerli isimlerden biri El Battani yani dünya ile ayın arasındaki mesafeyi hesaplayan adam! Bir diğeri cebire adı veren matematikçi Cabir Bin Hayyan ! Aklıma gelmeyen niceleri burada yetişmiş ve bilim insanı yetiştirmiş.
Ulu cami ise yatay cami mimarisi kalıntıları ve bir dikdörtgen minareden başka bir şey kalmamış.
İlk yapanların kim olduğu bilinmese de İslamın bölgeye gelmesiyle işlevi daha da geliştiği biliniyor. Moğolların istilasından sonra eski günlerine dönememiş şehirden kalanlar işte bu kalıntılar. İşte bu yüzden insanlığa dargın şehir diyorum Harran’ a. Gelen vurmuş giden vurmuş şimdi de biz yeterince koruyamıyoruz. İnsanlar orada o kavurucu sıcak altında yaşamaya çalışıyorken biz sadece şöyle bir tur atıp ne güzeldi diyoruz. Gerçi ne yapabiliriz ki, iş yetkililere düşüyor. Bölgeyi başımıza bağladığımız örtülerle, yüzümüze sürdüğümüz güneş kremleriyle gezmek kolay elbet.
Şehir dediğimiz koca surlarla çevrili bir bölge ama içinde kale, okullar, su yolları, tapınaklar gibi mekanları barındıran bir bölge. Yakın zamanda hamamlar arkeologları şaşırtmış çünkü muhteşem bir su gideri, tuvalet sistemi varmış. Koca yerleşim yerinden geriye birkaç konik ev dışında üniversitenin kalıntılarından başka bir şey değil. Oysa birkaç betonarme evin avlusunda ben bile çıplak gözle belki Roma belki Makedonya, belki daha da eski dönemlerden kalan sütunu görebiliyorsam toprak altında kimbilir neler vardır.
Surlar dışındaki yakın bölgelerde Sormitor antik kenti, Şuayp peygember mağarası gibi yerlerin olması geniş bir bölgeyi kıymetli yapan diğer unsurlar.
Şanlıurfa’ya olan mesafesi 45 kilometre civarında. Dolayısıyla seçenekler özel araç, taksi, şehir merkezinde günlük tur düzenleyenler ile gitmek. Ya da bizim gibi sırtçantanızı alıp gittiyseniz şehir içi minibüslerle de gidebilirsiniz. En ucuz yöntem de bu.
Minibüsler Urfa otogarından kalkıyor. Yarım saatte bir var ama dolunca saati beklemiyorlar. Otogara kadar gitmeyeyim derseniz toplama merkezi otobüs durağının civarında kime sorsanız Harran minibüslerinin geçtiği yeri gösterirler. Bu durumda caddede geçmesini beklemeniz gerekir.
Biz otogara gidip binmeyi tercih ettik. Ücreti ise 30 TL tek yön
Antik bölgeyi ve evleri gezmek için ihtiyacınız olan süre maksimum 3 saat. Ona göre gidiş ve geliş saatinizi ayarlayabilirisiniz. Giderken son minibüsün saatini sormayı unutmayın. Bir de minibüslerin Harran’ da kalktığı yer belediye binasının karşısı. Tam durağın arkasında bir fırın var, çok güzel çörekler yapıyor bunu da not alın.
Kubbeli evlerinde serinlemek, ilk üniversitedeki öğrencilerin dokunduğu taşlara dokunmak, güneşte kavrulmak, ter ve toz içinde sessiziliğin ortasında kalmak istiyorsanız gideceğiniz yer Harran! Şimdi düşünüyorum da keşke fırsatımız olsaydı da bir gece geçirebilseydik de yıldızlarla konuşabilseydik!
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Dİğer yazılarım da hoşunuza gidebilir düşüncesiyle bazılarının linklerini de aşağıya bırakıyorum, herkese keyifli okumalar ve sevgiler…
Saraybosna’ da gezilecek yerler !
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
2 Comments
Nasıl da korunamamış bakılamamış insan üzülüyor halbuki sadece harran bile turizm için önemli olabilirdi bunca yıldır üstüne göbeklitepe halfeti gibi hazineler var
kesinlikle öyle. Tüm bölge çok daha fazla turisti hakediyor.