New York hakkında az bilinenler isimli bu yazımda kendi deneyimlerimi ve araştırmalarımı paylaştım.
Herkesin hayali olmayabilir ama benim hayallerimden biri New York’a gitmekti. Amerikan filmlerinden ne kadar etkilenmişsem artık daha küçücükken bile kafama koymuştum. Bir gün Amerika’ya gidicem ve New York’un gökdelenleri arasında dolaşacağım, derdim. Bu yüzden sanırım heyecan içinde gezdim.
Gittiğimiz ilk gün, ilk dakikalarda başlayan tesadüfler şehrin daha da sevimli gelmesine yardımcı oldu. Sevimli gelmesi diyorum çünkü bir çok giden de sevmiyor.
Oysa bana herkes sever gibi geliyor. İstanbul’ a benzer; yaşayanlar hep şikayet etselerde gel gör ki bir türlü de ayrılamazlar. Hep sorulur İstanbul dışında nerede yaşamak isterdin, diye hep aynı cevabı veririm, New York !
Öyle bir şehirdir ki dünya üzerindeki her ülkeden insan birlikte yaşamaktadır. Kimse kimsenin umrunda değildir, en absürd şeyi cadde ortasında yapsanız bile dönüp bakmazlar. Orası New York’tur ve ilginç her sahneyle, her tipten insanla karşılaşma olasılığınız yüksektir. Zaten sağolsun Hollywood bizi öylesine alıştırmıştır ki; sarı taksilere, polis arabası sirenlerine, Central Park’a, Time Square’a, barlarına, çiçekçilerine, hotdog satıcılarına kadar gözümüz aşinadır. Bize yabancı gelmemesi çok doğal bu yüzden de
Sabaha kadar yanıp sönen ışıklar ve kalabalıklar neden “city never sleeps” yani uyumayan şehir dendiğini açıklar. Ben Amerika’ da bulunduğum sürede bir çok eyalet, birçok şehirde bulundum. Kara yolculuğuyla kuzeyde Chicago’dan başlayıp tüm Doğu Amerika, kısmen orta Amerikayı gezdim; Miami, Lasvegas, Chicago, Cincinati, St.Louis, Orlando, Boston, Houston ve daha bir sürü şehre gittim. Ama Amerika’nın son haftasını New York’a ayırmakla ne kadar iyi yaptığımızı şimdi daha iyi farkediyorum. Çünkü Amerika’ a alışıp şaşkınlık evresini geçirmiş olmak önemli. Ülke bir adaptasyon süresi istiyor.
En iyisi konumuza dönüp size New York’ u New York yapan şeyleri anlatayım.
Hollandalıların kurduğu şehir adı New Amsterdam iken İngilizler alınca York dükü onuruna şehrin adı New York olmuş.
Dünyanın farklı yerlerinden gelenler dillerini de getirdikleri için şehirde 800 farklı dil konuşulurmuş.
Şehirde yetmişiki milletten insan birarada yaşıyor. Ama en kalabalık olanlar söylenilene göre Yahudilermiş. İsrailden sonra dünyada en çok Yahudi burada yaşıyor. Yine söylenen göre her 21 New Yorkludan biri milyoner sözünü sanırım bu bilgi daha iyi açıklıyordur.
Defalarca Amerika’nın en mutsuz şehri ünvanı alan şehrin sakinleri Amerika’nın diğer herhangi bir şehrinde yaşayan insanların kahve tüketiminin 7 kat üzerinde kahve tüketiyormuş. Kahvenin yanına sigara içen New Yorkluların içtikleri sigaraların %60’ı yasa dışı yollarla eyalete sokuluyormuş meğer.
New York o kadar pahalı bir şehir ki sanırım insanların canını sıkan biraz budur. Örneğin Manhattan’da bir oda kiralamayı düşünüyorsanız, aylık ortalama 3.500 dolar kira ödemeyi göze almalısınız. Oda dediğimin altını çizerim.
Neyse ki şehrin dev parkı Central Parkları var da nefes alabiliyorlar. Unutmadan yazayım New York’ta Flushing Meadows Park’ın altında lüks bir bomba sığınağı varmış. Neden lüks anlam veremesem de varmış işte.
Amerikalılar için pek kitap okumazlar denir. Amaaaa…
Times meydanındaki bina sahibi olan herkesin ışıklı tabela asma zorunluymuş. Bu yüzden yanan sönen logolar, neon lambalar, büyük ekranlar meydanı cazibeli bir hale getiriyor ya zaten… Yeni yıl kutlamalarında şehrin bu en bilinen meydanında yapılıyor. Binlerce insan akın ediyor ve hep birlikte eğleniyor.
Artık New York’ta “simit sarayı” açıldığına göre siz yine de tercihinizi yapın. Fakat NY’ uların pizza demeyip slice/dilim, deyince peynirli pizzanın anlaşılacağını, pie derseniz de tam bir pizza aldıklarını bilin. Sokak tezgahlarından yemek istiyor olabilirsiniz. Mavi ya da sarı şemsiyeli sosisli tezgahına yanaşabilirsiniz. Almanların Pretzeli, Meksika tamalesi, Hintlilerin dosası, Belçika Waffle, Ortadoğu falafelini bulunabilirsiniz.
Diyelim ki Central Park’ta bir sosisli tezgahı açmak için izin istiyorsunuz. O zaman yaklaşık 300.000 dolara mal olacağını bilmeniz gerekmektedir. O para kaç yılda geri döner, kimbilir?
Eskiden metrolarda yaşayan sıçanların nüfusunun kontrolden çıktığı, kişi başına 1 sıçan düştüğü söyleniyor. Hatta dev sıçanları görenler için özel bir telefon hattı oluşturulmuş. Diğer yandan Metro 1904 de açıldığında binmek isteyen 150.000 kişi sıraya girmiş. Şimdilerde 5.000.000 kişi her gün metroyu kullanıyor. Görünümü hoş olmasa da, içeride sıçanlar ve çöpler olsa da bu dev sistem 7/24 çalışıyor bilginize. Bazı istasyonlarda hatta çoğunda yürüyen merdiven olmaması biraz sinir bozucu şimdi aklıma geldi de yazayım dedim. Koca valizimize el atıp taşımamıza yardım eden beyfendi olmasa halimiz haraptı.
Metrolarda her an müzik yapan birileriyle karşılasabilirsiniz. Bu kişiler her bahar Grand Central terminalde yapılan seçmelerde belirleniyormuş. Underground music tam olarak buna denir. Darısı ülkemizin başına.
Dünyadaki bütün büyük ve kalabalık şehirlerin en büyük sorunu güvenliktir. New York’ta kişi ilk önce kendisi dikkatli olmalı ama yine de güvenecekleri bir polis teşkilatına da sahip merak etmeyin.
NYPD yani polis teşkilatı 10 ayrı bürodan oluşuyormuş. Bana en ilginç gelen ise film çekenlere yardımcı olmak üzere uzmanlaşmış “film ve televizyon birimi “ olması. 120 atlı polis de görev yapıyormuş. Bu hayvanlar siren, gürültülü kalabalık, silah ve patlama sesinde sakin olmak üzere eğitilmişler.
Ben orada sadece Central park civarında iki atlı polis gördüm o kadar. Bir kez de otobanda hız sınırını aşdığımızda bir polis durdurdu, o da Tennessee eyaletindeydi. Polis dediğiniz de kafasında kovboy şapkası olan kostüm partisinden çıkmış gibi bir tipti. İnsanı bi gülme alıyor hatta ciddiye alamıyor acaba kamera şakası mı diye. Maalesef şaka değildi, cezayı yedik. Onun dışında polis bile görmedim desem yeridir. Bu fotoğraflardaki artist olanlarla karşılaşmadım. Alıntı foto bunlar.
Özgürlük heykelinin Fransa’nın hediyesi olduğunu biliyor muydunuz?
Peki heykelin 350 parça halinde geldiğini kolu ve meşalesinin 6 yıl boyunca Madison Square parkta sergilendiğini biliyor muydunuz? Bunu halkın ne kadar büyük bir hediye aldıklarını anlamalarını sağlamak için yapmışlar. Ben çok akıllıca buldum. Zira bazen hediyeler küçümsenebiliyor. İç dökme zamanı; yurt dışına gezmeye giden birinden ne olur bir şey istemeyin. Eğer o size bir şey getirirse de kıymetini bilin. Nedenine gelince; birincisi normalde hediye almak zordur, bir de yabancı bir memlekette daha da zor arkadaşlar. İkincisi maddiyat sorunu. Çünkü başınıza ne geleceği belli olmayacağından paranızı kontrol altında tutmalısınız. Diyeceksiniz bir magnet ne kadar pahalı ki? Ama siz bir tek kendinize getirecek sanıyorsunuz oysa benim kafamda en az yirmi yakın dost var. Ona alsam diğerine almasam olmaz, diğeri kırılır. Derken yirmi magnet en basitinden 5 usd olsa 100 usd yapar. Kura göre de hesabı siz yapıverin gari.
Borsa kurulmadan önce insanlar hisse alıp satarken Wall Street’teki bir ağacın altında toplaşırlarmış. Wall Street eski nehir kıyısındaki duvarın olduğu sokağın zamanla birkaç iş adamı tarafından 1792 de dünyanın ilk borsanını kurmasıyla oluşmuş.
Kısa borsa bilgisi vermek gerekirse; bear market / hisse düşüşüne verilen isim neden mi? Ayı saldırırken pençesini batırıp aşağı indirirmiş o yüzden. Bull market / hisse yükselişine verilen isim o da boğa düşmanı ile boğuşurken boynuzlarıyla havaya kaldırırmış o yüzden:)
Ayrıca New York’un Federal Reserve Bankası, dünyanın en büyük altın deposuna sahiptir. Sokak seviyesinin 80 feet altında ve dünyanın altın rezervinin yaklaşık yüzde 25’ini barındırır, diyorlar, onların yalancısıyım. Aklıma La Casa de Papel dizisi geldi.
Harlem aslında Chicago şehrinin takımı. New York’un Afro-Amerikalı kültürün merkezinde olan semttir aslında. Semtte halen “Sokak basketi ” oynanır. Kural yok, alan dar, seyirci yok, sponsor yok önemli olan tek şey maçın kendisi…
Semt, zenci halkın yoğun yaşadığı bölge olup nispeten ev fiyatları ucuzdur, güvenlik konusu ise soru işaretidir. New York’ un Harleem, Brooklyn, Manhattan olarak ana bölümlerden oluştuğunu yeri gelmişken belirtelim.
Şehirde bariz biçimde ayırt edilen renk sarıdır, neden mi? Taksiler yüzünden tabii ki. Taksiler “cab” diye bilinirler, 13.000 taksiden birinin şoförü olabilmek için okuluna gidip, fiziki muayeneden geçmeniz gerekir.
Taksi durdurmak için tepesindeki ışıkların anlamını bilmeniz çok önemli.
Işık yanıyorsa, boş. Yanıyor fakat yanında off duty yazıyorsa o zaman mesai dışı. Işık yanmıyorsa doludur.
Hatta bu ışıklarda ehliyet numarası yazar bilginiz olsun. Unutmadan; New York’ta bir taksi plakası satın almayı planlıyorsanız size 1 milyon dolara mal olacağını bilmeniz gerekiyor.
Batman, Superman, Godzillas, Kingkong ve aklıma gelmeyen birçok kahraman NY’ u kötülerden kurtarmak konulu filmleri biliriz. Birçok aşk filminde, dizilerde de görürüz.
Adını sıkça duyduğumuz Broadway ise müzikaller ve tiyatroların davetkar afişleriyle insanı cezbederler. Şanslı iseniz ve elbet bütçeniz elveriyorsa büyük müzikallere bilet bulabilirsiniz. Büyük müzikaller dışında bir çok gece kulübü, eğlence mekanı da bu bölgededir. Sadece biraz atıştırıp kaliteli müzik dinlemek için bile güzel mekanlar bulunabilir. Broadway bambaşka bir dünyadır.
Şimdi devir değişti modern inşaat teknikleri geliştirildi ama köprü yapıldığı yıllarda çok zormuş. Çalışanlar yere inerken zaman ve güç harcadıklarından çoğunlukla kablolara asılı hamaklarda uyurlarmış. Düşerek yaşamını yitirenler de olmuş. Şimdiyse NY denince zihnimizde oluşan resmin en önemli parçası halinde.
Bu fotograftaki sokak hangi filmde geçer hatırlayanınız var mı? Evet evet ta kendisi “once upon a time America “ ve filmin muhteşem sahnesinden hatırlarız. İzlemeyen varsa tavsiye ederim.
Bütün bunların dışında modanın, en güzel mağazaların bulunduğu 5th avenue illa ki yürünmesi gereken caddesidir. Şatafatın, modanın lüksün tam da merkezi burasıdır. Channel’ den Dior’ a yani devler arenası burasıdır.
Terminali yine birçok filmin veda ya da buluşma sahnesinden hatırlıyoruz. Amma velakin gizli saklı bir tarafı da varmış meğer. Şöyle ki; gizli merdivenler, bodrum katı ve otel Waldorf – Astroria’nın altındaki kullanım dışı 61 nolu hat. General ve başkanlar, özel misafirler bu hat ile özel trenle gelir ve platformdan otele çıkarlarmış. Wuuu, çok havalı değil mi?
Gizli geçitleri görmek imkansız ama ortasındaki dev saati ise görmemek mümkün değil. Herkesin göreceği kadar büyük :) O yüzden buluşma noktası ve bu yüzden terminal filmlerde sık sık kullanılan bir yer durumunda.
Tipik İtalyan lokantalarında makarnanın, pizzanın en iyisini yiyebilirsiniz. Bana cazip gelmesinin bir başka nedeni de yavaştan memleketi özlememdi. Malum İtalyanlar ve biz benziyoruz. İtalyan mahallesi olarak bilinen Little Italy bölgesi son zamanlarda gözden düşüp yerini Soho‘ya bırakmış. Yine de iyi bir yemek için İtalyanların en iyi tercih olacağından yanayım. Fiyatlar nasıl diye merak edenler için -pahalı- diyebilirim. Soho’ ise daha da pahalı!
Çin mahallesi ise nev-i şahsına münsahır millet Çinlilerin tüm karmaşasını izleyebileceğiniz bir bölge. Eğer yolunuz New York’a düşerse labirenti andıran kalabalık sokaklarında kaybolmanın keyfine varın. Sadece Çinliler değil neredeyse tüm Asyalıların birarada yaşadığı bir bölge burası. Mutlaka görülmesi gereken (kötü kokusuna rağmen) Çin Mahallesi küçücük restoranlar, açık balık pazarları (kötü kokunun kaynağı) ve hediyelik eşya dükkanlarıyla dolu. Çin Mahallesi’ndeki asırlık binaların çoğunu çok kiracılı ucuz apartmanlar oluşturduğu için fazla kalabalık. Merkezi konumdaki Çin Mahallesi’nden pek çok metro hattı geçiyor ve SoHo gibi semtlere komşu konumda yer alıyor. Yani yürüyerek ulaşılabilir konumda.
Tüm gün yürüyüp kısa dinlenirim hem lavabo ihtiyacını gideririm dediğim Çin mahallesindeki McDonalds’ı hayatım boyunca unutamam. Tabelalar Çince, menü bir değişik, çalışanlar Çinli, müşterilerin %90’ı Çinli, koku ağır mı ağır veeee WC rezalet pis. Şimdi biri çıkar Çinlileri savunursa hiç karışmam adresi veriyorum gidip kendi gözüyle görsün, adamlar pis hiç lamı cimi yok! Ama Çin mahallesi çok renkli onu da kabul ediyorum.
Yemek çeşitleri, müzikler, kıyafetler, parkta oturup oyun oynayan ihitiyarlar… Dünyada satılan her ne varsa emin olun burada satılıyordur. Bulamayacağınız yegane şey ise “iyi İngilizce konuşan bir Çinli” olacaktır. Birkaç nesildir yaşayanalrın bile konuşamadığını söylüyorlar, garip.
Bir çok müze var New York’ta hepsini saymak gereksiz. Fakat dünyanın en bilinen müzeleri arasında olan Metropolitan müzesi bambaşka. Biz oradayken Bizans eserlerinin sergilenmesi tesadüftü. Giriş ücreti 25 USD idi o dönemlerde.
Başlıcaları Empire State, Chrysler, The Flatirion binası ( bence en güzeli ), Rockefeller, New York Times, Bank of America binası en gözde olanları. Yüzlerce vardır desem yanlış olmaz. Aralarından güneş zor girdiğinden insan bazen şehirde gezerken üşüyor. Rüzgar girdap yapacak kadar sert olabiliyor.
Ben gökdelenlerden Empire State olana çıktım. Midtown Manhattan’daki bu binayı biz KingKong filminden anımsıyoruz ve elbette New York fotoğraflarının hepsinde görüyoruz. Ziyaretçiler 86. ve 102. katına çıkabiliyorlar. 365 gün açık olan binaya 08.00 den 02.00 ye kadar çıkılabiliyor. 86. kata çıkış yetişkinler için 36 USD idi.. 86.kata 59 saniyede çıkan asansör için 2 saat sıra beklemeyi göze alınmalı dikkat! Akşam üzeri çıkılırsa daha iyi olur böylece hem gündüz ve gece ışıl ışıl halini izleme şansı yakalanabilir.
Yukarıda şahane bir fotoğraf makinanız yoksa katiyen o bilindik New York manzarasını çekemeyeceğinizi hatırlatırım. Ayrıca kafes kafes tellerin arkasından aşağıya bakmak biraz ürpetici. Rüzgardan bahsetmiyroum bile.
Siz siz olun Amerika’ya yolunuz düşerse mutlaka New York’u dünya gözüyle görün ve Empire State binasına çıkın derim.
Amerikalılar hakkındaki önyargılarınızı cebinizin en derinlerine atın ve kendinizi dümdüz caddelerin karmaşasına bırakın lütfen.
Not : EmpireState tepesine çıkarken çantama çarpan bir herif yüzünden dökülen su fotoğraf makinamı mahfettiğinden alıntı foto kullanmak zorunda kaldım. Ne kadar çok üzüldüğümü, ağladığımı tahmin edersiniz.
Diğer gezi yazılarımı takip edebilmek için siteme abone olabilirsiniz.
Ayrıca beni instagramdan da http://www.instagram.com/pustoodunya hesabından takip edebilirisiniz.
Amerika ile ilgili yazdığım bir diğer yazım ise şöyle;
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.