Mostar köprüsü çok güzel evet ama aslında dünyada çok güzel başka köprüler de var. Kimi taş, kimi tahta, kimi ip, kimi çelik hatta bambudan yapılmış köprüler… heykellerle süslenmiş, harika bir doğanın içinde, mimari şaheser olanlar, teknolojinin geldiği zirve noktasını ispatlarcasına duranlar… Peki sizce bir köprü sadece iki yakayı bir araya getiren bir yapı mıdır?
İşte fark tam bu noktada Mostar’ı diğerlerinden ayırır çünkü o Balkanlar için bir semboldür.
Söylemiş miydim benim dedem bir masal anlatıcısıydı. Anlattığı hikayeler, masallar hep o topraklarda yaşanmış dilden dile nesilden nesile anlatıla gelenlerdi. O sular, o tepeler hep masallarının tanığıydı. Dinlediğimiz masalların yanında bir de Türkiye’de yaşasak da bir yanımız hep orada kalmıştı. Memleketten gelen mektuplar itina ile okunur, saklanırdı. Tebrik kartları gelirdi bazen de geleip gidenler olurdu. Babamın meraklı olduğunu bilenlker takvim getirirdi. İşte onların içinde en çok Mostar Köprüsü’ nin fotoğrafı olanı severdim. Balkanlara defalarca gitmemim, yine de gitmek istememin arkasında böyle bir geçmiş var. Boşa uzmanlar çocukluğunuza inelim demezler :)
Fakat sadece benim gibi kökeni Balkanlara dayananları değil gören herkesi etkileyen bir yer olduğunu yıllara sonra anlayacaktım. Mostar’ ı ilk görüşüm savaş sonrasıydı yani yenilenmiş haliydi. Henüz iki ya da üç yıl olmuştu yani çok yeniydi. Mostarlılar eskisini çok sevdiklerinden olsa gerek, ehh bu da idare eder deseler de biz büyülenmiştik.
Ancak gidip görenlerin anlayacağı bir garip his bırakır insana Mostar! Gidecek olanlara ise ancak şunu söyleyebilirim; Mostar size garip bir huzur hediye edecek ve siz o hediyeyi ömür boyu içinizde taşıyacaksınız.
Kimi zaman turkuvaz, kimi zaman zümrüt rengi sularıyla dağları yara yara akan Neretva nehrini izleyerek dünyanın en şirin kentlerinden biri olan Mostar’a ulaşacaksınız. Adını köprüden alan şehirdir Mostar. Çünkü Slav dillerinde most köprü demektir. Şimdilerde Neretva’nın yarattığı doğal uçuruma daha derin bir uçurum eşlik ediyor olsa da, o oradan size gülümseyecek. Belirsiz bir güç sizi köprüye çekecek.
Neretva nehrini sıkıştıran iki dağın, Podvelez ve Hum dağlarının eteğine kurulan şehrin kahramanı Mostar köprüsüni gördüğünüz an ohh be diyeceksiniz. İşte burdayım o benim karşımda!
Vitrine yerleştirilen bir süs eşyası gibi, bakmaya kıyamazsınız o kadar güzeldir. Peki Mostar köprüsünü böylesine çekici yapan nedir? Kendinize nu soruları sorarken bulacaksınız. O zaman gelin ben dilim döndüğünce size Mostar’ ı anlatayım.
Köprü, Kanuni tarafından Mimar Sinan’ın talebesi Mimar Hayrettin’e yaptırılmıştır. Kimine göre taş kesilmiş hilal şeklindedir. Köprünün kendi kitabesine göre de kudret kemeri…
Aslında şehirdeki tek Osmanlı eseri doğal olarak sadece Mostar köprüsü değildir. Mostar’da Osmanlı devrine ait pek çok yapı vardır. Hamamlar, medreseler, çeşmeler ile tipik bir Osmanlı kentidir. Camilerin en büyüğü ve güzeli savaş sırasında ağır yaralar alan 1557 yılına kayıtlı Karagözbey camisidir. Hatta Mostar köprüsünün en güzel göründüğü yer de bu caminin minaresidir. Sakince akan nehir ve üstünde Mostar köprüsü! Yine döndüm dolaştım köprü dedim değil mi? İşte öyle bir çekim gücü vardır Mostar köprüsünün. Diğer yandan taş binaların yapı tarzı ile Akdeniz mimarisini de anımsatır. Biraz İtalyan biraz Osmanlı karışımı bir şehirde gezer gibi olursunuz.
Mostar Köprüsü, sadece bir mühendislik harikası değil, aynı zamanda bölgenin tarihine ve kültürüne tanıklık eden önemli bir yapıdır. 16. yüzyılda inşa edilen köprü, yüzyıllar boyunca farklı kültürlerin ve medeniyetlerin bir araya geldiği bir nokta olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilen köprü, bölgeye özgü mimari tarzı ve estetik görünümüyle dikkat çeker.
Bir gün bir savaş çıktı ve o Bosna toprakları kana bulandı. İnsanlar çok acılar çekti hatta bunun adı soykırımdı. Bütün yaşananlar saçmalıktan ibaretti. Kimse nefretin boyutunun köprüyü hedef alacak kadar büyük olacağını tahmin etmiyordu.
Hırvatlar 1993 yılında Mostar köprüsünü bombalayarak yıktılar. Köprüyü hedef aldıklarında ne yaptıklarını çok iyi biliyorlardı. Köprüyle beraber sembolik değer ve anlamı da siliyorlardı.
Köprü yıkıldığı gün haberlerde izlediğimizde bir insan ölmüş gibi, hissetmiştik. Bu acıydı, içimizi acıttı. Savaş suçluları o anda ne düşündüler bilmiyorum ama savaş psikolojisini attıktan sonra pişmanlıktan nasıl gebermediler, ben halen şaşarım.
Az önce bahsettiğim gibi o bir semboldü. Osmanlının Balkan topraklarındaki tüm izlerini silmek adına yapıldı. Aslında köprü birkaç kez bombalandı, darbe aldı ama yıkılmadı. Son darbeyi vuran Hırvat askerlerin sevinç çığlıklarını bütün dünya haberlerde üzüntü ile dinledi.
Olayı bir başka açıdan kayıt altına amatör kamerasıyla alan Eldin Palata diyor ki; çekerken bunun bir film olduğunu sandım. Kamerayı bırakınca köprüyü eski yerinde göreceğimi düşündüm. Ama dondum kaldım çünkü köprü yoktu. Gördüklerim film değil gerçekti. Ürpermiştim.
Kimse anlam veremiyordu ama artık köprü yoktu. Hırvatlara göre böylece Osmanlıda yoktu. Fakat unuttukları bir şey vardı; köprüler birliğin, barışın, sevginin, arkadaşlığın sembolüydü. Ama dedim ya bu anlamsız bir savaştı.
Dilerseniz kısa bir video ile yıkılış anını şuradan izleyebilirsiniz.
Mostar Köprüsü, sadece bir yapı değil, aynı zamanda barışın, birliğin ve beraberliğin sembolüdür. Bosna Savaşı sırasında yıkılan köprü, savaşın yaralarını simgelerken, yeniden inşası ise barışa duyulan umudu temsil etmektedir. Köprü, aynı zamanda farklı kültürlerin ve dinlerin bir arada yaşamasının mümkün olduğunu gösteren önemli bir mesaj verir.
Şimdilerde şehir yaralarını sardı ve yıkılan köprünün yerinde yenisi var. Köprünün iki yakasındaki sokaklar tarih boyunca olduğu gibi dükkanlarla dolu. Şehir haliyle çok çekici. Bu yüzden doyasıya gezin, yorulunca bir börek, köfte yemek için durun ama hep manzaranız köprü olsun.
Kahvenin bahane muhabbet şahane olduğu o eski günleri hayal edin. Sevdiği kıza kendini ispatlamak uğruna köprüden atlayan delikanlının kalbinin atışını hissedin. Uzaktan gizlice onu izleyen kızın yanaklarının kızardığını görün. Akşam ezanının dağlarda yankılanışını dinleyin.
Mevsim seçimine gelince hava yazları sıcak, kış aylarında ise ılımandır. Öyle dondurucu Balkan soğuğu pek yaşanmaz. O yüzden bana göre her mevsim gitmek için uygundur. Her mevsimin bambaşka güzellikleriyle şehrin pozitif enerjisini hissedersiniz.
İster köprüye aşık olun ister sokaklarda kaybolun, ister köfte yeyin ister kahve için farketmez. Ama ne olur çok yavaş gezin.
Baharda gidin; kuşlar öter, ağaçlar yeşermeye başlamıştır, nehir suyu daha canlıdır. Mesela sabah erkenden uyanın koşa koşa bir Pekara’ya yani fırına gidip kifle (bir tür poğaça) alın. Sıcacıkken yolda yemeye başlayın. Yaşlı amcalar camiden dönüyordur kahve molası verip sakin sakin konuşuyorlardır, dobro utra (günaydın) deyin. Köprünün ortasına kadar gelin orda bir durun, nefes alın verin. Hem tam ortasından suyun sesi daha net duyulur.
Kışın gidin; çünkü şehir sizindir, köprü ile başbaşasınızdır. Hava serindir ehh netice de Balkanlardasınız. Köprünün tam ortasına gelince bırakın rüzgar yanaklarınızı kızartsın hatta acıtsın, dert değil. Gider bir Bosanska kafa içer ısınırsınız. Aslında pek yağmaz Mostar’da ama kar yağarsa şanslısınız, nasıl güzel olur oralar.
Yazları gidin; kalabalık ta olsa sokak aralarında yürürsünüz. Bir cafede buz gibi içeceğinizi yudumlarken köprüden atlayan gençleri izlersiniz. Dar sokaklarda hediyelik eşyalara bakarsınız. Köprünün ayağındaki savaş belgeselini izleyip hüzünlenir, ağlarsınız muhtemelen. Kızgınlığınızı gideren yegane şey ise buz gibi suya ayaklarınızı sokmak olur. Bu kez köprünün üstünde değil altındasınızdır. Aşağıdan daha da güzel görünür. Bakmalara doyamazsınız… Hem yaz akşamları çok güzel olur Mostar çünkü Boşnaklar eğlenmeyi çok iyi bilirler.
Sonbaharda gidin; koca yaz turistleri ağırlayan ama şimdi yalnız olan şehri doyasıya gezin. Daha bir sessizdir, şehrin gerçek sahipleriyle konuşma fırsatınız olur. Size köprünün eski günlerinden bahsederler. Gençken köprü üstünde kızlarla oğlanların nasıl kaçamak bakıştıklarını anlatırlar belki.
İşte yukarıda anlattıklarımdan ötürü Mostar ‘a gittim diyenlere ilk sorum hep, ne zaman gittin, olur. Sonra kaç gün kaldın, kendin mi gittin diye sorarım. Mostar ‘ın her mevsim güzel olduğundan hiç kuşkum yoktur. Ama kalabalık gitmezseniz hele hele tek başınızaysanız tadından yenmez olur.
Ben her gittiğim yere kendim gittiğim için söylemesi kolay ama gerçekten de Mostar aceleye getirilmemelidir. Rehberin peşinde koşup grubu kaybetmemeye çalışanları, yediği yemeği kahveyi alelacele bitirenleri görüyorum. Grupla gidenlerde en çok gördüğüm zorluk ise saatlerce alışveriş yapanları beklemek zorunda kalacak olmak. Bir de sadece oraya gittiğini ispatlama derdinde olanlar var; selfi çubuğuyla bir o yana bir bu yana dönüp, saçını başını düzeltmeye çalışanlar. Ah nasıl zaman kaybı. Ha fotoğraf da mı çekmeyelim çekin elbet ama köprünün sizinle konuşmasına izin verin. Siz de onunla konuşun ya da sadece susup dinleyin. Suyu, taşı dinleyin…
Kısaca sakin sakin dolaşın isterim Mostar’ da.
Söylediklerim biraz ağır kaçmış olabilir, farkındayım. Ama dışarıdan görülen manzara maalesef ya koşturan insanlar ya da fotoğraf çekme derdinde olanlar. O yüzden hep aynı öneriyi yaparım; Mostar’da mutlaka en az bir gece kalın. Gecesini de yaşayın gündüzünü de… Yapamadınız, şartlar buna elvermedi mi yine de gidip gördüğünüz için şanslısınız.
Taşlar birkaç tanesi hariç o ilk köprüye koyulanlar değil ama duymasını bilirseniz anlatacak çok şeyleri var, bana inanın!
Bir yazının daha sonuna geldik umarım hoşunuza gitmiştir. Hatta Bosna ile ilgili diğer yazılarımı okumak isterseniz linklerini aşağıya ekliyorum.
Herkese sevgilerimle…
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Saraybosna’da gezilecek yerler !
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
1 Comment
Bu köprü neler neler görmüş geçirmiştir diye düşündürdü beni yazdıkların, okurken bir mutluluk hissettim birden, sonra hüzün geldi bir anda ve yazının sonuna doğru yine bir büyük özlem duygusu …..