Hindistan’a gitmeden önce deliler gibi okuyup araştıma yaparken hep karşıma ” Hindistan hakkında ilginç bilgiler ” diye listeler çıkıyordu. Her okuduğum bilgi karşısında ağzım açık kalıyordu. Nasıl yani, yok artık diye diye okudum ve birtakım bilgileri not aldım. Gidip gördüm ama arada aklıma geldiğinde neşer yaşadım ben öyle der her neredeysem kendi kendime gülümserim.
Sizin de okuduğunuzda benim kadar şaşıracağınıza eminim.
Yollarda erkeklerin elele tutuşup gezmeleri çok garip gelmişti. Meğer bu benim en iyi arkadaşım demekmiş.
İstisnasız bütün küçük çocuklara özellikle bebeklerin gözlerine sürme çekilmesine de şaşırdım ama sebebini öğrenemedim.
Kimsenin tokalaşmaması ( belki ben görmedim ) dikkatimi çekti.
Araba, kamyon, rikşa gibi taşıtların arkasına asılan küçük ayakkabılar ve küçük kırmızı biberler neyin nesiydi anlamadım.
Motosiklete tek kişi binilmemesi gibi bir kural var deseler inanırdım. Çünkü illa üç beş kişi olup binmeleri gerekiyormuş gibi. Haaa bir de kadınların motora yan oturması var o da olağanüstü bir yetenek bence.
Sokakta karşılaşabileceklerinizin ise sınırı yok. Hatta tüm dünyaya level atlatacak türden. Dişçi, berber, kulak temizleyici, masaj yapan, ütücü, bisiklet ve ayakkabı tamircisi, yılan oynatıcısı. Bunların hepsi kaldırımlarda, yollarda yapıyorlar işlerini. Dişçi ve berber yazdığımı farkettiniz değil mi? Ayrıca cenaze taşıyıcısı, cenaze ağlayıcısı, cenaze yakıcısı diye mesleklerde var.
Trafikteki sürekli çalan korna sesi. Aman Allahım o nasıl bitmek bilmeyen bir sesdir öyle. Döndükten sonra bir müddet o sesi aradı kulaklarım.
Renk cümbüşü kamyonlar, içinde gece kulübü varmışcasına ışıl ışıl sürücü kabinleri.
Penceresiz bir dört yıldızlı otel olur mu? Olur çünkü burası Hindistan! Kesin dört yıldız değildi de hadi öyle olduğunu kabul ettik. Penceresiz oda nedir yahu. Başka bir otelde camlar kafes kafesti ve maymunlar yapışmış bizi izliyordu. Kısaca burada roller değişiyor kafesin içinde siz varsınız. ( bütün Hindistan için geçerli değil korkmayın )
Fareler, maymunlar için özel tapınaklar olması, hınca hınç insanla dolu olmasına çok şaşırdım. Takdir edersiniz maymunların ve fareler sadece getirilen yiyeceklere odaklanıyorlar. Çok afedersiniz ama ortalığı bok götürürken bizim tapınaklara girişte ısrarla yalınayak girmenizin istemeleri çok edici bir saçmalıktı.
Turistlerle fotoğraf çekilmenin bu ülkedeki en büyük eğlence olmasına alıştık. Bin kare fotoğraftan sonra başka şansımız da yoktu zaten.
Bir türlü alışamadığım ise her sorunuza, her istediğinize okey demeleri. Fakat hiçbir şeyin sizin anladığınız anlamda okey olmaması.
Her daim bir ayine, bir ibadet anına denk gelmek olağan bir durum olsa da alışmak zaman aldı. Her nasıl oluyorsa kendimizi kaptırıp dualara bir anda katılmaya da başladık. Bu da oldu ya ne diyeyim:)
Hala çözemediğim bir konu ise ulu orta tuvaletlerini yapmaları. Sokağa işemelerine hadi bir lafım yok. Sokak diyorum bir duvarın dibi demiyorum dikkat ettiyseniz. Fakat büyük tuvaletini tren yolu kenarında çömelmiş yanyana yapanları gördü bu gözler.
Çatal kaşık kullanmamaları fakat ikinci günden sonra bizim de aman ne gereği var diyebilecek kıvama gelişimiz kaç puan?
Kafalarını sağa sola sallamaları ve buna sizi de alıştırmaları ise kesinlikle bir başarı öyküsü.
Çoğu umumi tuvaletin kapısının olmaması. Sokakta banyo yapılması. Evet evet bildiğiniz köpürte köpürte hemde :) Yeni Delhi ana caddesinde gördük. Hani şöyle desem; Vatan caddesinde Emniyetin hemen önündeki kaldırımda adamın biri yıkanıyor. Nasıl gözünüzün önünde canlandırabildiniz mi?
Neredeyse kimsenin sigara içmediği ama ağızlarında saatlerce tuttukları Paan ‘a müptela olmaları. Bize ne diyebilirsiniz ama çiğnedikten sonra yere tükürmeleri ve ağızlarının iğrenç kan gibi kırmızı renk içinde olması. Haliyle tükürükleri de kan kırmızısı. İşte bu çok garipti. Ayrıca bu sadece bana değil Hindistan’ ın geneline garip geldiğinden artık yasaklanmaya kadar gidecekmiş. Bunu nasıl başaracaklar merak ediyorum doğrusu!
Aracınızla trafikte beklerken camınızdan fil hortumunun girmesi garip mi? Evet, ama burası Hindistan şaşırmamak lazım. Yok artık mı dediniz var var bizim arabamıza girdi. Kocaman bir hortum arka camdan uzandı bizi kokladı kokladı ve geri çekildi.
Maymunların bizdeki kedi köpek gibi sokak hayvanondan sayılması ilginç değilde halen aklıma geldikçe şaşarım o ineklerin afra tafralarına ne demeli.
Hindistan’ da en dikkat çeken şeylerden biri ineklerin sokaklarda serbest serbest dolaşması. Sokakları bırakın otobanın ortasında otursalar da kimsenin müdahale etmemesi hep duyduğum ama gözümle görsem de inanamadığım bir olaydır.
İşte bilinen en büyük yanlış tam da bu! Yok öyle bir şey arkadaşlar!
Hinduizmde sadece inek değil, bütün canlılara karşı bir saygı ve sevgi vardır. Canlılara olan saygılarının başında reenkarnasyona olan inançları gelmektedir. Bütün canlıların ruhları olduğuna inanan Hindular ölümden sonra tekrar dünyaya gelineceğine inanırlar. Bir önceki hayatını uygunsuz biçimde geçiren bir ruhun hayvan vücudu içinde yeniden doğabileceğine inanırlar. Bütün hayvanlara bu yüzden büyük saygı gösterirler.
Hinduizmde inekler uğurlu ve kutsal sayıldığı için saygı görürler. İnekler, tüm kainatın anası olan Tanrıça’nın sembolü sayıldığı için, inek ve öküzler caddelerde, diledikleri her yerde serbestçe dolaşılabilir. Bu sebeple etinin yenilmesi yasaktır.
İneği öldürmek Tanrıyı öldürmek gibi sayılır. İneğin diğer bir önemi Hindular için beş ürünü; süt, peynir, tereyağı, dışkı ve idrarını insanlığın yararına sunmasıdır. Kafanızda yeni sorular oldu, tahmin ediyorum. Hemen cevap verelim; dışkı tezek gibi yakacak olarak idrar ise tedavi amacıyla kullanılıyor. Hayvanı kesip etini yemektense ürünlerinden daha uzun sürede faydalanmayı kabullenmişler demek :)
O yüzden de havaalanı pisti dahil istedikleri yerde durabilirler, uyuyabilirler. Merdiven çıkan inek ve ışıklarda karşıdan karşıya geçen inek bile gördük. İstedikleri yere pislemeleri ise işin kötü kısmı.
Hindistan’ a giden her insan evladına en çok söylenen cümleleri sıralıyorum. Çok pismiş nasıl gezdiniz? Aşı oldunuz mu? Kokuyormuş ay ben katiyen gidemem. Yemek nasıl yediniz? Aslında bütün bu soruları çok normal buluyorum. Benim de tereddütlerim vardı.
Peki işin aslı astarı nedir derseniz; efendim Hindistan’ da inekler ve diğer hayvanlar kutsal sayılıyor ya hani, tamam işte hikaye böyle başlamış. Anlatılana göre Hindu dostlarımız ilk zamanlarda aç kalmasınlar diye evlerinden çıkan bütün yemek artıklarını yollara atmaya başlamışlar. Ne de güzel yapmışlar, hayvanlar yemişler. Plastikle tanışan yeni dünya ise bu işi bozmuş. İnsan çok olunca çöp de çoğlamaya ve plastik daha çok plastik atık oluşmaya başlamış. Hayvancıklar hepsini yiyecek değil fakat insanalr çöplerini yola atmaya bir kez alılmış olmuşlar. Zamanla etrafı bir çöp dağına çevirmeye başlamışlar.
Şimdilerde ipin ucu kaçmış gibi duruyor. Gerçi benden sonra ülkeye giden birçok kişiden duyduğuma göre nispeten daha temizlermiş. Sevindirici bir haber özellikle orada yaşayanlar için.
Koku kısmına gelirsek; tütsü, baharatlar, insan ve hayvan pisliğinin kokularının karışmasının yanında atılan çöplerin kokusu da birleşince tabii ki ortalık kokacak. Fakat sürekli dile getirildiği gibi kokudan yaşanamaz bir durum yok. En azından ben rahatsız olmadım. İnsanoğlu kokuya da alışıyor.
“Nasıl bu kadar büyük bir pislik içinde yaşayabiliyorlar” diye düşünmek sığ. Zaman içinde alışıyorsun, takmamaya başlıyorsun ve “Bu, onların kültürü!” diyorsun. Çünkü derinde büyük bir huzur var, bütünlük var, hoşgörü var.
O yüzden “ayy çok pis, çok kokuyormuş nasıl gezdiniz ” soruları artık bana saçma geliyor, sormayın lütfen. Allah aşkınıza İstanbul’ da hiç mi toplu taşımalarda koltuğunun altına yüzyıldır deodorant değmemiş insanlarla karşılaşmadınız? Daha düne kadar Lodosta Haliç, Kadıköy deresi kokuyordu abartmayın bence. Netice de Türkiye’ den gidiyoruz biz İsviçreli filan değiliz, iki plaza da çalıştık diye havaya girmeyelim isterseniz deyip serzenişimi de yaptım oh rahatladım…
Biz onları genelde rengarenk elbiseler, kolları şıkır şıkır bilezikleriyle tanıyoruz. Alınlarının ortasındaki kırmızı nokta, burunda hızma, ayakta hallar, ayak parmaklarında bile yüzükler. Bu paragrafı bu cümle ile bırakırsam arkadan o tatlı hint ezgilerini duyar gibi olursunuz değil mi? Ama pek de işin aslı öyle değil. Gerçek Bollywood filmlerinde gördüğünüz gibi değil. Aranızda gidip gelenleriniz vardır sizin benim gördüğümüz kadınlar da istisna. Unutmayın milyarlarca insandan bahsediyoruz. İşte bu milyarlarca insanın içinde en talihsizi sınıf farkı olmaksızın kadınlar.
Yazılı olmayan ama geleneklerin nerdeyse kurala dönüştüğü bir ülke burası. Örneğin kadının eşine ismi ile hitap etmesi ayıptır. Saçma mı geldi? O zaman okumaya devam edelim.
Hindistan genelinde halen yaygın olan evlendirilme şekli çocuk yaşta evlenme! Bizdeki beşik kertmesi gibi düşünülebilir. Evlilik çok küçükken yapılıyor ve ergen olduklarında aynı evde yaşamaya başlıyorlar.
Evliliklerde tarafları aileler birbirlerine yakıştırıp daha doğrusu çıkar ya da başka sebeple uygun görüp seçiyorlar. Seçme hakkı yok. Boşanma zaten yok da velev ki oldu kadını toplum izole ediyor. Aile rızasıyla bile olsa boşanan çiftlere ömür boyu evlenme yasağı uygulanıyor.
Hindistan’ da kızlar erkeğe başlık parası verirler. Bu yüzden de fakir aileler kız evlada sahip olmak istemezlermiş. Hatta bebekler doğar doğmaz öldürdükleri de çok rastlanan bir facia.
Kocası ölüp dul kalan kadınlar yakın bir zamana kadar yakılıyormuş, neyse ki artık bu kaldırılmış. Sati geleneği ile ilgili bir belgesel var ama uyarmalıyım tüyler ürpertici. Dul kadınalrın işi çok zor burada; yolda gördüklerinden bile kaçıyorlarmış çünkü onlar uğursuzluk getirebilirmiş.
Dünyada tecavüz vakalarının en çok görüldüğü ülke maalesef Hindistan! Sebebinin de yukarıda bahsettğim kız çocuklarının öldürülmesi nedeniyle etrafta kız yok biz ne yapalım diyen sapıklar. Evet gerçekten konu incelendiğinde savunmaları bu şekilde oluyormuş. Ne kadar acı, ne kadar kötü!
Öte yandan “aile içi şiddetin” üst gruplar da dâhil yaygın olduğu söyleniyor. Bizim ülkemizde de olduğu gibi Hindistan’da da kadın şiddete uğradığında resmi makamlara başvurmaktan çekiniyor. Böyle olunca da şiddete uğrayan kadınlara dair veri olmasa da görünen o ki neredeyse her kadın maruz kalıyor.
O kırmızı nokta yani bindi, üçüncü göz demek, Hintliler üçüncü gözün açılacağına inanıyor, maneviyata bir vurgu. Evli kadınlarda kırmızı bekarlarda ise siyah olan bu bindi’ nin özel bir anlamı var. Aynı zamanda, “Bu kadına yanlış gözle bakma, onun bir eşi var, o evli!” anlamına geliyor. Kendilerini koruduklarına inandıkları bindileri anlaşılan o ki işe yaramıyor. Bu sayede konsantrasyonlarının arttığını düşünüyorlarmış. Milattan önceki yıllara dayanan bir kültür bu. Ama ne kem gözden ne şiddetten onları koruyor.
Bütün bunlara rağmen Gulabi Çetesi isimli bir çete yalnızca kadınlardan oluşuyormuş. Çağrılmaları durumunda şiddet uygulayan eşleri süpürgeyle dövüyorlarmış. Yürüyün be caaanım kadınlar işte böyle…
Bütün bu anlattıklarım kulağa korkunç gelse de çağımıza ayak uydurma çabaları da yok değil. Cinsiyet ayırımcılığına karşı henüz 2023 yılında parlemontada birtakım yasalar değiştirilmiş. Bu orada yaşayan binlerce hemcinslerim için çok sevindirici bir haber.
Hindistan’ daki kast sistemini duymayan bilmeyen yoktur. Yine de kısaca yer vermem gerekirse; üst tabaka Brahman (elitler) bunlar aynı zamanda din adamı. Şaşırdık mı hayır. Altında Kshatriya (savaşçılar), Vaishya (tüccarlar) ve Sudra (hizmetçiler). Bir de bu dördünün dışında listeye bile almadıkları dokunulmazlar dedikleri Dalitler var.
Her ne kadar Gandhi onlara “Tanrının çocukları ” dese de onlar sistemin dışındalar. HALEN YIL 2024! Buğdaydan ayrılan saman gibi değersizler. Sanki yoklar, sanki toplumun, şehirlerin, köylerin değil insanlığın dışındalar. Öyle ki bazı köylerde kolayca ayırt edilsinler diye üzerlerinde karga tüyü taşımaları zorunluymuş. Bazı köylerde ise yalınayak olmaları şartı varmış.
Dalitlerin evleri yok, okula gidemezler dolayısıyla okuma-yazma yok. Hastalandıklarında ne oluyor bilmiyorum ama sanırım ölüme terkediliyorlardır. Bir yerde okumuştum o kadar fakirler ki açlık nasıl bir şey onu bile bilmiyorlar yazıyordu.
Dalit kadınları muhteşem zor bir iş yapıyor. Yaptıkları işe Hintçe ne denir bilmiyorum ama İngilizce onlara “scavenger” yani “çıkarıcı” deniliyor. Yaptıkları işin dünyanın hiçbir yerinde icra edildiğini de sanmıyorum. Merak ettiniz değil mi? Onlar çıplak elle insanların bokunu topluyorlar. Afedersiniz ama açık açık bok yazmak zorundayım.
Biraz konuyu açmak gerekirse; Hindistan genelinde (büyük şehirleri hariç)dışkılarını dışarıya yapıyorlar. Her yer leş gibi nehirler, sokaklar, tarlalar… Hele kırsal kesimde olay facia boyutunda. Onlar burda devreye giriyorlar. Üst tabakanın bahçesinin kenarına, evinin arkasına açtığı çukuru elleriyle temizlemek. O da yakın zamanlarda çukur kazmak akıllarına gelmiş. Kuru tuvalet diyorlar adına. Eskiden, bazı yerlerde hala açık açık bahçeye yol kenarına yapıyorlar. Buraya kadar okuduklarınız gerçek, yanlış okumadınız sevgili dostlar! Dünyanın bir yerinde sırf anne babası dalit olduğundan elleriyle bok temizleyen insanlar yaşıyor.
Dalit erkekleri de pek sevimli bir iş yapmıyorlar. Babadan oğula geçen bir meslekten bahsedeceğim; fare avcılığı! Tarlalardaki fareleri avlıyorlar. Çıplak elle yakalama sanatı çok eski bir gelenek. Kuşaktan kuşağa miras olarak aktarılan bir beceri aslında. Neden avlıyorlar ki, diye sormadan ben söyleyeyim. Bu minik kemirgenler ürünleri yediği gibi toprağın altında yuva yaptıklarından toprağı zayıflatıyorlar. Dolayısıyla zararlılar. Öldürülmeleri gerekiyor ve dalitler ne güne duruyorlar değil mi?
Bu işi yapanlar o kadar ustalaşmış ki minicik deliklerde fare olduğunu bir bakışta anlıyorlarmış. Ellerini deliğe sokup hayvanı yakalayıp yanlarındaki taşa vurup öldürüyorlar. Neyse buraları kısa geçelim, şu an içim bulanır gibi oldu, özür dilerim. Fakat eklemeden geçemeyeceğim, dalitler o kadar fakir o kadar fakir ki çoğunun yediği tek yemek bu fareler deyip konuyu kapatıyorum.
Öyle dedim böyle dedim sanki kötü tarafları ağır basarmış gibi oldu. Ama Hindistan’da da hiçbir yerde olmayan bir şeyler var. Bir kere renk cümbüşü var. Sarılar, safranlar, maviler, yeşiller, kırmızılar, pullu pullu şıkır şıkır kumaşlar… Parlak mı istersiniz mat mı, çiçekli mi, altın ipli mi hepsi var.
Her yerden bir şey fışkırıyor. En önemlisi bütün o gürültü ve karmaşaya rağmen, fakirliğe rağmen herkesin birbirine gülümsemesi. Açken bu kadar tok gözlü olmaları şaşırtıcı. Müthiş bir teslimiyet içindeler, yüce gönüllüler. Hayatları kutsanmış gibi. Sen de onların içine karışıp akıyorsun sanki. Kendi yaşantınız her saniye şükrettiğinizi düşünün, işte ben bir ay boyunca her an şükrettim. Onca fakirliğe rağmen huzurlu duruşlarını özledim.
Hep bir sürpriz, hep bir şaşırtıcı hadise, hep inanılmaz. “Incredible India” diye boşa demiyorlar.
Hindistan hakkında sayfalarca anlatsam yeteri kadar tarif edemeyeceğimi biliyorum. Elimden geldiğince anlatmaya çalıştım.
Herkesin Hindistan’ ı görmesini isterim! Ama söylemekte yarar var; eğer aşırı titizseniz Hindistan size göre değil!
Benim için hafızamda, kalbimde harika bir ülke olarak kalacak çünkü Hindistan’da insanlar güler yüzlüydü ve benim için bu her şeyden önemli…
Pismiş, kokuyormuş, taşa heykele tapıyorlarmış hiç farketmez o onların tercihidir tıpkı gülümsemek gibi.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Youtube : pustoodunya
Instagram : pustoodunya
Hindistan yazılarımın aşağıda listeledim
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
8 Comments
Hindistan hayranıyım çok güzel anlatmışsınız üç bayan gittik Hindistan ‘a hiç de rahatsız olmadık çok eğlendik tekrar girmeyi çok istiyoruz büyüleyici hele de dansları ahhhhh ahhhh süperdi
ne güzel, bizde 3 kadın gitik. Çok keyif aldık hatta aklımız hep orada diyebilirim. sevgiler
Teşekkürler
Merhaba sıkılmadan merakla okudum nasıl bittiğini anlamadım her paraf ilginç bilgilerle dolu gitmiş kadar oldum. Ellerine sağlık devamını merakla bekliyorum.Lütfen yazmaya devam edin.
çok teşekkür ederim,yenşi yazılar yolda :)
Süpersin bebeğim kalemine sağlık ❤️
Eline sağlık canım
Eline sağlık, bilgiler müthiş