Fes dünyanın en büyük ve en iyi korunmuş Ortaçağ İslam kentlerinden biridir. 1912 yılına kadar Fas’ın başkentiydi ve hala ülkenin manevi ve kültürel merkezi olarak kabul ediliyor. 1200 yılı aşkın bir süredir, saraylar, müzeler, camiler, çeşmeler, riadlar ve küçük daracık sokaklarla doludur.
Şehirdeki bitmek bilmeyen kaos, kokular, pazarlıklar, pazarlar ve renkli tezgahları dikkat çekicidir. Medine’nin labirent sokakları kaybolmak için eğlencelidir.
Fes şehrine gelen ziyaretçiler kendini eski kentin sokaklarının akışına bırakmayı yeğler. Ben bütün o karmaşayı çok sevdim. Şehre gelen herkes gibi dünyanın en büyük deri imalathanelerini görmek için sabırsızlanıyordum. Zaten gelen herkes bu sokaklar için ve elbette o bilindik deri yapım yerlerini görmek için geliyor.
Eski kent yalnızca tarihi bir bölge değil, aynı zamanda yaşayan bir şehirdir. Bin yılı aşkın zamandan beri süregelen yaşam biçiminin bugünkü temsilcileri olan zanaatkarlarla doludur. Bu yüzden gezmek hem keyifli hem zordur. Zor olan kısmı çarşıda satılanlara kayıtsız kalabilmekte.
Aklıma gelmişken, Fas’a sadece dünyada biz Fas diyoruz, bunun sebebi de Fes şehri. Osmanlı hiçbir zaman Fas’ topraklarına katmamış. Osmanlıya bölgede en uzak şehir FES ( o dönemlere başkent ve en bilinen şehir ) olduğundan evrilerek Fas’a dönüşmüş. Ülkenin adı da dilimize FAS olarak yerleşmiş.
Peki başa takılan fes ile Fes şehrinin bağlantısı nedir? Aslında kocaman bir “hiç” tir. Başa takılan fes Tunus’un bize armağanıdır. Üstüne üstlük Osmanlı’ nın son dönem yenilikçi padişahının dayatmasıyla topluma entegre oldurulmaya çalışılmıştır. Olamadığı da aşikardır. Sanırım bir tek Tosun Paşa filmlerindeki repliğe çok yakışıyor. Fes başıma, fes başıma, başım kapıya kapım başıma:)
Şimdi yavaştan şehri anlatayım da konuyu dağıtmayayım.
Trenle ulaşım; ülkenin büyük şehirlerinin hepsinden. Fes’e tren ile ulaşılabilir. Casablanca’dan 3-4 saat, Marakeş’ten 7.5 saat, Rabat’tan 2.5-3 saat ve Tanca’dan 4.5 saat sürüyor.
Otobüsle ulaşım; ülkenin bütün şehirlerden otobüs ile gelinebilir. Otogardan merkeze de taksi ile gidilebilir.
Benim Fes’e gidişim farklı bir yolla oldu. Onu da çöl yazımın içinde okuyabilirsiniz.
Tabana kuvvet deyip gezeceğiniz bir şehir burası. Sokaklarına araba hiçbir şekilde giremiyor. Taşımacılık eşek ve katırlarla yapılıyor. Kimi zaman sırtında yük taşıyan hammalları da görmek mümkün. Binlerce sokaktan oluşan bu eski kenttin tamamını yürüyerek dolaşabilirsiniz. buraya yazdığım kadar kolay değil elbet. Fes’e çok iyi zaman ayırmak çözüm olabilir. Eğer kulağınızı tıkarsanız, biraz az konuşur çokca gülümserseniz daha az yorulursunuz. Bu cümlemden anlaşılacağı üzere yürümek değil insanlar daha çok yoruyor. Hele birkaç gündür Fastaysanız sabrınız da tükenmiş olabiliyor.
Fes’de görülmesi gereken yerlerin başında tüm turistlerin ilgi odağı deri tabakhaneleri geliyor. Aşağıda görülecek yerleri listelerken şehrin ana giriş kapısından başladım. Yazdığım sıra ile bu yerleri gezerseniz en son durağınız tabakhaneler olacaktır. Şimdiden keyifli geziler, bol şans dilerim. İnanın buna ihtiyacınız olacak:)
Şehre bu kapıdan giriş yapmanızı öneririm. Bu kapının şehre girişteki kısmı mavi çinilerle bezeli içerden ise yeşil çinilerle. Sebebinin şehrin içinin cennete benzerliğine gönderme olduğu düşünülüyor. Bu kapıdan girince Fes’in iki ana caddesi olan Tala Seghira ve biraz solda kalan Tala Kebira buradan başlıyor. Tala Seghira olan cadde yemek içmek için uygun fiyatlı lokanta ve büfelerle ayrıca çok cazip görünen tatlıcılarla size karşılıyor.
Diğer sokak ise et, zeytin kokan yani yiyecek satılan tarafa çıkıyor. Bana göre o taraf daha renkli. Düşünsenize canlı tavuk satılan bir dükkan var. Aynı zamanda kesilmiş tavuklar asılı ve yumurta satılıyor. Yetmemiş haşlanmış yumurta da satıyorlar. Kısaca bir tavuk ne şekle girebilir bunu görebiliyorsunuz. Tam karşısında etler öylece açıkta satılıyor. Koca dananın bacağını asılı görebileceğiniz gibi deve kafası, aynı bizdeki gibi işkembeler sıra sıra. Etraf kokuyordur diye aklınızdan geçebilir ama insan vücudu acayip bir oluşum. Beş dakika sonra hiç koku almıyorsunuz. Belki de ben hiç umursamıyorumdur bilemiyorum, bu konuda ban pek güvenmeyin.
Siz siz olun yol boyunca sağınıza solunuza iyi bakın. Çünkü Fes’te harika çeşmeler göreceksiniz. Şehir bunu ırmağın yönünü değiştirerek şehre su getirmeyi başaran Sultan Taşfin’e borçludur. 11.yüzyılın sonunda, üstün bir mühendislik çalışmasıyla yapılan ve kendi kendine temizlenebilen ayrıntılı bir kanal sistemiyle getirilmiş. Şehirdeki her camiye, medreseye, hana, hamama hatta zengin evlerine su verilmiş. İçme suyu sağlayan sokak çeşmeleriyle şehre güzel bir görüntü ve su sesiyle ferah ortam yaratmışlar. Ancak yıllar içerisinde borular tıkanmış, su verilememiş. Restorasyon çalışmaları sonunda 42 çeşme şu an aktifmiş. Ben akan çeşme görmedim ama çeşmelerin parlak “zellige” leri solsa da renkleri dikkatimden kaçmadı elbet.
Zellige: Bu süslü teknik, bu coğrafyaya özgü bir çini çalışmasıdır. Geometrik bir desen oluşturmak için farklı renkteki sırlı pişmiş toprak karolardan oluşur. Kareler, elmaslar, üçgenler, yıldızlar ve diğer çokgenler gibi temel geometrik şekiller birleştirilir. Tamamlayıcılıkları sayesinde, kesişen ve sonsuz bir şekilde tekrarlanan desenler oluştururlar. En güzel örneklerini Fas’ın Marakeş, Fes gibi şehirlerinde göreceğiniz gibi İspanya’daki Elhamra sarayında, Sevilla’ daki saraylarda da rastlamanız mümkündür.
Kaynak: https://zellige.info/index-en.html
Diyelim ki Babü’l-Cedud kapısından girdiğiniz ve çarşı içine doğru kendinizi saldınız gidiyorsunuz. Çeşmelerdi, satıcılardı, eşekler derken karşınıza Ebu İnan Medresesi çıkacak. ( Öyle kolay çıkmıyor o yüzden siz yine de sora sora ilerleyiniz. )
09.00-17.00 saatleri arasında küçük bir ücret karşılığında gezilebilir. Mimarisi işte bu Fas dedirten türdendir. Avlunun sakin görünümde karmaşık desenlerin ahenkli birlikteliğini görürüz. Bu meğer evrenin karmaşıklığının altında yatan birlik ve düzene olan inancı temsil edermiş. Medrese öğrencilerinin ders çalıştığı odalar ise üst katlarda görünür. Yukarıda bahsi geçen zelligelerin en güzel örneklerini bu mederesede görebilirsiniz.
Camide 20 bin kişi ibadet edebilmektedir. Buraya müslüman olanlar haricinde turistler alınmıyor. Biz girip birkaç kare fotoğraf çekip çıktık. Orta avluya kadınlar giremiyor. Fas’taki tüm camiler tıpkı evleri gibi avlular ve ortasında minik bir havuz barındırıyor. Biraz serinlik biraz da su sesinin verdiği huzur için olduğunu düşünüyorum.
Burada ağaç kabukların ve tütsülerden yılan derilerine, bitki köklerine, baharatlara, iksirlere, muskalara, değişik koku ve aromaya kadar değişik aktar malzemesi bulabilirsiniz.
Baharat kokularından sonra benim kendisine gölgelikli çarşı dediğim kına çarşısına çıkarsınız. Meşhur ele yapılan kınaların malzemesi, göz makyajında kullanılan Fas’ a mahsus “kohl” denilen ürünü bulabilirsiniz. Kokuların peşinden gidip sizi cezbeden yağlardan alabilirsiniz.
Aslında tam çarşı değil de bir meydan demek daha doğru sanırım. Karaviyn camisinden çıkarken solunuza devam edince bu küçük çarşı çıkacak karşınıza. Zaten elinde bakıra şekil veren zaaatkarların çekiç seslerini duyacaksınız. Bu meydanı geçipte küçük köprüyü gördüğünüzde meşhur dericilere yaklaştınız demektir.
O küçük köprüyü geçer geçmez dar sokaklarda ilerlerken muhtemelen yanınıza minimum on kişi yaklaşacak ve sizi tabakhanelere götüreceğini söyleyip para koparmaya çalışacaklar. Biriyle pazarlık yapmaya başlarsanız sonu gelmez. Ama size kalmış, ben o dar sokaklarda yürümeye korkarım derseniz o zaman küçük bir meblağı gözden çıkarıp peşinden gidin.
Dar sokak dediğim gerçekten dar, üstelik yer yer karanlık ve alçak tavanlı olabiliyor. Tam karşıdan deri yüklü bir eşek gelirse yandınız. Fakat gözünüzü korkutmasın insan bir şekilde baş ediyor.
Size burada tabakhanelerle alakalı uzun uzun yazmak isterdim ama ayrı bir başlık altında anlatılmayı hak eden bir konu. O yüzden meraklısı için tam okumalık bir yazım var. Linki de şurada; Tabakhaneye ne yetiştiriyorduk ?
Ben Fas seyahatim boyunca önceden rezervasyon yapmadan dolaşıp içlerine girerek, fiyatta pazarlık yaparak yer seçmeyi yeğledim. Bunun iki sebebi vardı hem seyahatimizin biraz spontane gelişmesi biraz da fotoğrafların kısmen yanıltıcı olmasıydı. Fakat Fes şehrinde kaldığım yer şehrin kalbinde olup fiyatı çok makuldü. Riad olmasının yanısıra mutfağını kullanmamıza izin verdiler. Çatısından şehir manzarası harikaydı. Gitmek isteyenler için kolaylık olması açısından adı ” Riad Dar Assia” Sitemin içindeki booking com a girip inceleyebilir, hoşunuza giderse rezervasyon yapabilirsiniz.
Bu sorunun cevabı sanırım bütün bu anlattıklarımdan sonra deri olacak ancak ilaveten işlenmiş bakır kaplar, kilim, halı, baharatlar, esanslar, hasır sepet ve çantalar da alınabilir. Tercih size kalmış ama seçmek çok zor.
Bence 2 gece 2 tam gün yeterlidir. Yukarıdaki listelere ilaveten şu meşhur sapsarı altın gibi gözüken dev kapının olduğu yer Royal Palace diye adlandırılıyor. Fakat eski şehirden çıkıp oraya kadar yürümeye değer mi, bence değmez. Haa bizim gibi kapının önüne gidip oradan şehrin bambaşka yüzü yahudi mahallesi olarak geçen Mellah mahallesine gidebilirsiniz.
Eski bir sinagog var ama açıkcası para verip girmeye değer olmadığını düşündük. Özetlemek gerekirse bir gün az gelir daha fazlası da can sıkar ve yorar. Netice de Fas büyük her yanını görmek lazım değil mi?
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Dİğer yazılarım da hoşunuza gidebilir düşüncesiyle bazılarının linklerini de aşağıya bırakıyorum, herkese keyifli okumalar ve sevgiler…
Fas’ta Tabakhane Turu: Deri İşleme Sanatı
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
3 Comments
çok güzel bir yazı olmuş. ellerine sağlık abla //seyyahcihan
ne güzel anlatmışsın,ilk defa gidecek olan birisi fes te görülecek yerleri hiç atlamadan görebilir.
ben ise yazını okurken,cedud kapısından girdim,aşağı doğru yavaş yavaş yürüdüm,kaldığımız riad a kadar geldim ….. gibi hissettim
teşekkürler, umarım birilerinin işine yarar.