09.06.2012 BAR / BUDVA
Bar’dan Budva’ya geçiyoruz. Otobüsteyiz ve sıcak, klima yok, araçlar eski sayılır, numaralı bilet satma diye bir şey yok. Olsun ne farkeder ki manzara müthiş, müzikler şahane, insanlar canayakın.
Karadağ ın tarihine bakış
Adı Karadağ bu ülkenin dünyada bilinen adı ise Montenegro aslında İtalyanca Monte =dağ Negro = siyah demek kulağa çok ahenkli geliyor.
Karadağ eski Yugoslavyayı oluşturan altı Cumhuriyet’ten biriydi. Çok şaşırmıyoruz çünkü az çok memleketimiz olduğundan biliyoruz ama bazı tarihi kayıtlar yine de şaşırtıcı. Şöyle detayları aktarmak boynumun borcudur diyerek hafif bahsedelim; VII. yüzyılda halkının Arnavutlardan oluştuğu biliniyor. Daha sonraları Venedik cumhuriyetine geçiyorlar. Sanırım isim ordan geliyor.
Karadağ’a Osmanlı gelince
Osmanlı Balkan topraklarına geçince defalarca almaya çalışıyor. Ama nafile taa ki Fatih Sultan Mehmet’e gelene kadar mümkün olamıyor. Tam alamıyor ve onlara özerklik veriyor. Bu özerk yönetim biçimi Arnavutluk krallığı için de geçerlidir yeri gelmişken belirtelim. Yani hiçbir zaman Osmanlı bu iki ülkeyi tam hakimiyetine alamamıştır. 1878 de isyana kadar bu böyle gitmiş. Ortalığı karıştıran ve sonrasında Osmanlı-Rus savaşında Rusların tarafına geçen Karadağ savaş sonrası Berlin anlaşması ile bağımsızlığını kabul etmiş. İlk tanıyan da Osmanlı olmuş.Sonra Balkan savaşları derken Yugoslavya’ya katılmışlar.Yine savaş 95’te patlayınca olanlar olmuş tabii. Sırpların baskısıyla ateş onları da vurmuş. Ancak 2006 da Sırplardan kurtulup bağımsızlıklarını ilan etmişler.
Her savaştan sonra göç vermişler Avrupa’ya, Amerika’ya, Avusturalya’ya. Her göç sonrası insan kaybının zorluklarını yaşamışlar. Ehh çok normal netice de gitmek ne kadar zorsa kalmak da bir o kadar zor.
Budva’ ya gidişimiz
Kısaca; varsın bizim Türk turistler gidince “ayyy yolları bozuk, Türkiye nin 50 yıl gerisinde,otobüsler arabalar eski, şekerim bir fakirlik var ki ” desinler… Siz siz olun en güzeli nerelerden gelip geçtiklerini okuyun, dinleyin derim…
Neyseee, nerden nereye geldim değil mi? Bar’dan çıktık yola istikamet Budva! O da deniz kenarında küçücük bir şehir. Son yıllarda pek bir turistik eee yeni yerler peşinde insanlar. Kapalı kutu Karadağ da tam meraklılara göre. Dağ var,deniz var, tarihi eserler var, yemek güzel, ucuz turistlerin ve gezginlerin listesine girmek için çok neden var. Otobüs ile Bar Budva arası 1 saat sürüyor.
Budva kalacak yer
İnternetten bir hostel bulmuştum ama rezervasyon yapmamıştım, onu aramaya başladık. Siteye yaptıkları tarif ilginçti. “Otogardan sola dönün, üşenmeden yürüyün, oteli geçin, sağa dönün, barikat var. Özel alana giriş orası ama siz girin, arkasından dolaşın. Çıkmaz sokağın sonundayız. “ Adından işgillenmeliydim aslında “FreedoomHostel !” Tüm o tarife rağmen bulduk, bulduk ama yer var mı diye soracak ayık insan bulamadık. Bahçede asılı çamaşırlar, boş şişeleri ve etraftaki malum maddenin kokusunu duyunca bu bizi bozabilir, uzayalımmmm en iyisi, dedik.
…
Bir sokağa girdik bahçeli evin kapısını çaldık. Şirin mi şirin teyzecik ve gülen yüzüyle eşi odaları gösterdi.Çatı katına yerleştik. Yine 4 ayak üstündeyiz şahane bir balkonlu, klimalı tertemiz bir dairemiz oldu. Teyzeden civarda ne var ne yok bilgisini de aldık. Artık keyfimiz yerinde.
Kalacak yer konusunda özetlemem gerekirse, aslında biraz şans işi. Elbet rezervasyon imkanı veren siteler güvenli ama bu kişilerin beklentilerine göre değişiyor. Biz 40 yaş ortalamasında üç kadın olarak oranın bize uygun olmadığını düşündük. Belki siz çok keyifle ucuza kalabilirsiniz. O yüzden bana göre sitelerde mekanların yorumlarını iyi Okumak lazım. Yeri gelmişken Budva’da kalacak yer arıyorsanız sitemdeki booking com ü tıklayın ve alternatifleri inceleyin.
Budva’ nın yıldızı Sveti Stefan
Evinde kaldığımız teyzeden bilgileri alıp Sveti Stefan’ a gitmeye karar verdik. Nasılsa yakınmış, Otobüs ile gidilirmiş dedi. Giydik mayoları, taktık şapkaları “ohhh be işte deniz geliyoruz bekle bizi “diyerek vardık o meşhur manzaraya…
Budva Sveti Stefan adası
Merkezden sadece 25 dk da geliniyor. Karadağ’ın en güzel manzarasını veren tepeden olmazsa olmaz fotoğrafını çektik. Merdivenli, begonvilli yollarından sahile indik. Öyle temiz, öyle güzel bir deniz vardı ki önümüzde hemen atlayalım dedik. Fakat su buz gibi, olsun biraz ıslanırız, dinleniriz şu kale görünümlü adacığa yürürüz dedik.
…
Okumuştuk ama pek inandırıcı gelmemişti, doğruymuş adacığın tamamı bir otelmiş. Söylenilene göre geceliği 1500 – 2000 eur arasında. Pöfff kim verir o parayı dedik. Aldık cevabı Madonna, Beckhamgiller, Clinton gibi dünya isimleri Adriatik kıyılarına gelince illa burda 1 gece de olsa geçirirmiş. Aman iyi onların olsun, ne özelliği var ki?
Sveti Stefan adasında çok eski tarihi binalar aynen korunmuş. Küçük bir ortaçağ şehri görünümünde binalara dönüştürülmüş. Her bir bina lüks bir otel odası aynı zamanda. Toplamda 50 oda 8 suit varmış. Krallara kraliçelere layık dediler, inandık. Gazateci giremiyor dediler, tamam dedik. Dünyanın en pahalı otellerinden biri ve şu an Singapurlu bir vatandaşa aitmiş. Ne kadarı doğru bilinmez ama biz bakarız keyfimize zaten denize girmişiz, dinlenmişiz geri dönelim dedik. Derken plaja giriş fiatını gösterir tabelaya gözümüz takıldı, inanamadık. İşte siz de bakın da fiyata inanamayın :)
…
Plaj 50 eur. Çok değil mi sizce de? Evet çok bir de şöyle bir şey var ki adanın solunda 2 saattir denize giren biz ve diğer insanlar hiç para ödemiyor. Sağında da aynı deniz ve aynı kumsala sahip peki insanlar 50 eur neden veriyor? Ha işte orda dünyanın her yerinde olan sınıf farkını başkalarının gözüne sokma dürtüsü devreye giriyor. Bize göre enayiler, onlara göre ise sosyetikler. Varsın olsunlar :) dönüşte taksiye mi binsek diye düşünüyoruz çünkü onca merdivenin çıkışı korkutucu geliyor gözümüze. Taksiye fiyat soruyoruz, üç kişiye göre makul geliyor ve hemen orayı terk ediyoruz.
…
Neyseee biz Budvamıza geri döndük. Hemen üzerimizi değiştik biraz süslendik eski şehre ( starigrad ) gezmeye indik. Ama yeteri kadar süslenmediğimizi farkettik. Aman Allahım o da ne? Bayanların istisnasız hepsi çok güzel giyinmişler, uzunlar, sarışınlar, inceler, bronzlar… Biz hiç oralı olmuyoruz çünkü ne yesek derdindeyiz. Deniz kıyısında çok şık restourantlar, barlar, dondurmacılar, pastahaneler var. O gece orda 2 saat oturup yedik içtik daha çok etraftaki insanları izleyerek sohbet ettik. İyi geldi doğrusu çeşit bol, bak bak bitmiyor.
Eski şehre gelince; tarihçesi 1500 lere dayanan korsanlardan, Türklerden korunmak için yapılmış tüm adriatik kıyısındaki diğer şehirler ile aynı yapıda. Surlar ile çevrili muntazam inşa edilmiş taş evler, dar sokaklar var. Şirin hediyelik eşya dükkanları, lokantalar, antikacılar çarşısı sizi kendine çekiyor. Sokak çalgıcılarının sesi eşliğinde akşam serinliği bambaşka bir hava veriyor. Küçük Dubrovnik resmen.
Budva nın ortancaları
…
Gece boyunca ertesi günlerin planlarının üstünden geçtik ve Kotor da kalacağımıza bir an önce Dubrovnik’ e gidelim konusunda hemfikir olduk. Güzel geçen gecemizi güzel bir uyku ve harika bir balkon kahvaltısı ile devam ettirdik ve Budva ya veda ederek 10:30 gibi Kotor a hareket ettik. Yarın Kotor ve Dubrovnik e varış var sırada…
günün maliyeti :
Bar dan – Budva ya otobüs 4.5 eur
Budva oda 10 eur
sv.Stefan gidiş dönüş 6 eur yemek,
dondurma, market vs. 30 eur
10.06.2012 BUDVA / KOTOR
Kahvaltı sonrası Budva’ dan Kotor ‘a otobüsle hareket ettik. Biraz virajlı ama düzgün, muhteşem deniz ve dağ manzarası eşliğinde Kotor’ a vardık. Sırtçantalarımız ağır mı ne? Kotor kıyı şeridindeki diğer eski şehirlerle aynı özelliklere sahip. Kıyıdan gelebilecek saldırılara karşı savunma amaçlı surlarla çevrilmiş. Uzaktan bakıldığında içinde insan yaşamıyormuş gibi gözüken kale şeklinde. Denizden oldukça içerilere girmiş bir koyda diğer bir adı fiyord. Sanki istiridye kabuğuna saklanmış inci tanesi gibi.
Şehrin üç kapısı var, biz ana kapısından içeri girdik. Karşımızda turist kalabalığı arasından taş binalar, ahşap panjurlar, serin dar sokakları bekler bulduk . Turizm informationdan aldığımız harita doğrultusunda Sv. Luka Kilisesi, Sv. Ana Kilisesi, Sv. Marija Kilisesini gezdik. Gospe od Zdravlja ve 17. yüzyıldan kalma Prens Sarayı ile 19. yüzyıldan kalma Napolyon Tiyatrosunu bulalım dedik. Kimini bulamadık kimi de tesadüfen karşımıza çıktı. BU küçücük şehirde kaybolmayı başardığımıza şaşırarak bir limonata molasının zamanıdır dedik. İyi de ettik buralarda şu limonata işini biliyorlar diye diye farkettik. Her gün iki bardak buzlu limonata içiyoruz . Orjinal limondan yaptıklarından olsa gerek…
…
Bu küçük şehri 4 saatte gezdikten sonra yukarıdaki kaleye çıkmaya başladık. Şöyle bir panorama fotosu aldık. Koşarak aşağıya indik. çünkü hava öylesine sıcak ki nefes almak bile zor. Ha aklımdayken surlardan aşağıyı izlemek için yolun başında taburesinde pek rahat oturan gence para vermeliymişiz. Aşağı inerken yakaladı bizde bilmiyorduk dedik , bana ne dedi , yanımızda cüzdan yok , biriniz kalsın biri para alsın dedi. Neden sonra aklına nerelisiniz demek geldi. Türküz deyince komşu geç para istemez dedi. Yaaa böyle de güzel yanları var.
Kotor hakkından yazacak çok şeyim olmadığını söylemek zorundayım. Çok sıcaktı layıkı ile gezemedik ondan mı? Yoksa hakikaten ismi var kendisinde çok bir hareket yok ondan mı, şimdi aklıma takıldı. Yalnız söylemeden geçemeyeceğim tek şey Unesco tarafından güzel onarıldığıdır. Deniz ve sıradağların güzelliğini kelimelerle anlatamam o da ayrı. Görünen odur ki bir yerin adı turlarda görünmeye başlayınca her şeyiyle sıradanlaşıyor. O yüzden geniş zamanımız olmadığına hayıflanarak bir daha gelirsek küçük koylardaki balıkçı köylerinde kalırız planları yaptık ve Kotordan 14:10 otobüsü ile ayrıldık.
Kotor
kotor içecekler 9 eur
kotor herzeknovi arası 3.5 eur – herzeknovi Dubrovnik arası 11 eur valiz için 1 eur
15:45 hareket 30 dk sonra sınır pasaport kontrolü 17:30 varış not : o dönemler Hırvatistan bizden vize istemiyordu.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
2 Comments
Yakında vizeli olacak ,gitmeyenler acele etsin :)
Kesinlikle haklısınız , acele etmeliler …