Braşov, Transilvanya’da bulunan ve eski bir şehir. Güney Karpat Dağlarıyla çevrili bu şehri biz çok sevdik. Şehirdeki Alman mimari evleri görünce ve tarihini okuyunca tamam şimdi oldu dedik. Size de kısaca anlatayım da içim rahat etsin.
Brașov tarihindeki Alman topluluğunun başlangıcı, 12. yüzyıla kadar uzanıyor. Orta Çağ’da, kasabanın refahı el sanatlarına ve ticarete dayanıyormuş. Şehrin bugüne kadar devam eden benzersiz karakterini oluşturan da bu unsur.
Şehrin bir diğer önemli özelliği olan kozmopolitliği, Brașov’un her zaman tüccarlar ve seyahat eden zanaatkarlar için bir geçiş alanıymış. Alman, Macar ve Rumen toplulukları tarafından eşit şekilde temsil edilen bir metropol gibiymiş neredeyse. Takdir edersiniz ki bir toplumda Almanlar varsa gelişim ve endrüstri kaçınılmazdır. Tam da böyle olmuş ve Braşov çok gelişmiş fakat gelin görün ki 2. Dünya savaşı ve Almanların kitlesel göçü gerçekleşmiş. 1989 devrimi olaylarında da Sakson nüfusu önemli ölçüde azalmış. Onlardan yadigar ise evler, kuleler, kiliseler kalmış. Yani şehri şekillendiren Almanlar.
Kısaca 800 yıllık tarihle dolu Braşov şehrinde nereleri görmelisiniz bu yazıda bunu anlatacağım.
Braşov’daki tabelaların Almanca, Macarca ve Romence yazıldığını biliyor muydunuz?
Bükreş’ ten trenle ve otobüsle gidilebilir. Tüm şehirlerle de bağlantılı seferler var. Bütün yollar Braşov’ a çıkıyor anlayacağınız. Şuradan tren ve otobüs fiyatlarına bakabilirsiniz.
Biz trenle, üstelik ayakta 2 saatte Sinaia’dan Braşov ulaştık. Ayakta gitmemizin sebebi öğrenci bayramı yüzündendi. Çok önceden biletler satılmıştı ama ayakta gitmek isterseniz buyrunuz dediler. Eh biz İstanbul’ da her yere böyle gidiyoruz şekerim, kes biletimizi dedik. Gayet de rahat bir yolculuk yaptık sanki iki saat sürmedi. (Arabayla ise yaklaşık 1 saat sürüyormuş)
Şehir ufacık olduğundan birkaç saatte sağlam bir yürüyüşle gezilebilir. Şehre benim gibi trenle giderseniz merkeze gitmek için istasyonun hemen sağındaki otobüs duraklarına gidiniz. 10 numaralı otobüsle merkeze gidip sonra da tabana kuvvet yürüyerek şehri gezeceksiniz.
Aman dikkat 1 gece kalmak şart diyerek listemi paylaşmaya başlıyorum.
Strada Republicii : Braşov’da dolu dolu geçireceğiniz güne başlamak için en iyi yerdir. Bu yalnızca yayalara açık caddede birçok açık hava kafesi, restoran ve mağaza bulunmaktadır.
Şehir meydanı (Piata Sfatului) : Burası, Ortaçağ’da cadı avı olduğu dönemde, birçok kadının yakılarak öldürüldüğü yer olarak biliniyor. Ama o karanlık dönemlerden bugüne gelindiğinde meydan yerini eğlencenin merkezine dönüştürmüş. Kafeler, fastfood zincirleri, hediyelik eşyacılar hep bu meydan etrafında yerlerini almış.
Strada Sforii : Yaklaşık 1.2 metre genişliğiyle Avrupa’nın en dar sokaklarından biri. Burası eski yıllarda itfaiyeciler tarafından kullanılıyormuş. Şimdi iki kolu açıp zar zor geçtiğini ispatlama çabasıyla yanıp tutuşan turistlerin gözdesi. Sonuçta, en geniş kısmı 135 cm ve en dar kısmı sadece 111 cm.
Bence sokak değil bir geçit burası. Çünkü sokak dediğine kapı açılır bir eve dükkana bağlantısı olur değil mi? Gitmişken bir ucundan girip diğerinden çıkmanın zararı yok.
Braşov yazısı: Bu yazı aşağı yukarı her yerden görünüyor ama ne anlamı var bilemedim. Hollywood çakması bu yazının olduğu yere yani Tampa Dağı’nın en tepesine çıkan teleferik de var. (tek yön 25 Lei, çift yön 35 Lei – Pazartesi kapalı). Herkesin bu yazı ile fotoğraf çektirmesine de hiç anlam veremedim ya neyse…
Kara Kilise (Biserica Neagra) : Tam meydanda olan bu kilise Romanya’ nın da en büyüğü ünvanına sahip. Buraya Kara Kilise denmesinin sebebi, 1689 yılındaki Büyük Yangın’ın kilise duvarlarını karartmasıymış. Kilisenin içi ise aksine çok bakımlı ve etkileyiciymiş. Kilisede 4000 borulu bir kilise orgu varmış. Mışlı- mişli cümle kurma sebebim içine girip gözümle görmemiş olmamdan. Ha ben girerim derseniz biletler kilise girişinin karşısındaki hediyelik eşya stüdyosunda satılıyor.
Giriş ücreti ve saatler : 20 Lei – Pazartesi ve Pazar 12-19 arası, Salı-Cumartesi 10-19 arası
Bu kilisenin dış cephesindeki sütunlardan birinin çatı ile birleştiği yerde bir çocuk heykeli var. Çocuk sanki yere bir şey düşürmüş de eğilip onu almaya çalışıyormuş gibi. Bu çocuğun bu duruşuna 3 tane yorum yapılıyor.
Birinci hikayeye göre; kilisenin papazının çok yaramaz bir oğlu varmış. Bir gün papaz da onu ceza olsun diye çatı katına kapatmış. O gün kilisede yangın çıkmış ve çocuk da çatı katında kilitli kalmış. Bu heykel de onun alevlerden kaçmaya çalıştığı anmış.
İkinci hikaye; bu çocuk kilisenin yapımında çalışıyormuş. Ustası duvarın düzgün olup olmadığını kontrol etmek için çocuğu yukarı göndermiş. Çocuk dengesini kaybedip düşünce ustası da vicdan azabı ile bu heykeli sipariş etmiş.
Üçüncü anlatılan hikayeye göre ise bir cinayetin heykeliymiş. Kilisenin yapımında çalışan bu çocuk o kadar sıkı çalışıyormuş ki iş arkadaşı onu kıskanmış ve kontrol sırasında aşağı itmiş. Daha sonra çocuk ölünce yaptığına çok pişman olan iş arkadaşı papaza günah çıkartmış. Diğer çalışanlar bunun üzerine çocuğun anısına bu heykeli yaptırmaya karar vermişler.
Braşov Tarih Müzesi: Tam meydanın ortasında olan bu müze kapalıydı o yüzden girmedik.
Bastionul Țesătorilor (Dokumacılar Tabyası): Bir zamanlar Braşov’un surlarının bir parçasıymış. Keten dokumacıları loncası tarafından inşa edilen ve orijinal muhafız kulelerinden biridir. İç mekan bir ortaçağ müzesinin parçasıyken, dış mekan mükemmel akustiği nedeniyle konserler ve operalar için kullanılıyormuş. İçine girmeseniz bile yapıyı dışarıdan hayranlıkla izleyebilirsiniz.
Giriş ve Saatler : 7 Lei – 09:00-17:00 (Pazartesi günleri kapalı)
Catherine Kapısı (Poarta Ecaterinei) : Saksonlar 13. ve 17. yüzyıllar arasında Braşov’u yönettiğinde Rumenlerin kalenin içinde yaşamaları yasakmış. Ancak ücret ödeyip buradan girerlermiş.
Terziler loncası St. Catherine Manastırı’ndan (aynı yerde bulunuyor) adını alan kapı. 1559’da savunma amaçlı inşa edilmiş Ortaçağ’dan kalan son orijinal kapılardan biriymiş aynı zamanda.
Beyaz Kule (Turnul Alb): Burası bence Kara kuleden daha güzel. Ormanın içinden şirin bir yoldan çıkacaksınız ama buna değecek.
Kara Kule (Turnul Negru): Bu kulenin manzarası çok güzel ama çıkması dert. Tahmin edersiniz kule içine girmek paralı ve biz ne yapmış olabiliriz? Evert doğru bildiniz içine girmedik. Size bir tüyo vereyim bu kara kuleye yüzlerce merdivenle çıkılıyor ama siz önce Beyaz kuleye çıkarsanız ordan patika yoldan kara kuleye geçerseniz daha az yorulursunuz. Aşağı inerken bu kez merdivenleri kullanırsınız.
Nalbant Savunma Kulesi (Bastionul Fierarilor)
Piața Sfântul Ioan (St. John Meydanı): Ana yaya caddesi Strada Republicii’den çok uzakta olmayan küçük bir meydan. Grafittili duvarlarla çevrili ve ağustos ayında Braşov jazz festivaline de burada yapılıyormuş.
Biserica Sfântul Nicolae (Aziz Nicholas Kilisesi): Freskleri görmek için kilisenin içine girilebilir.
Brasov İstasyonu’ndan Rasnov İstasyonu’na trenle gidiliyor fakat 2026 yılına kadar tadilatta olduğu için kapalı. Ama 30 Lei ücret karşılığı kalenin bahçesine asansörle çıkıp şehri kuşbakışı izleyebilirsiniz.
1211-1225 yılları arasında inşa edildiği tahmin edilen Raşnov Kalesi’nin tarihi ortaçağa dayanmaktadır. Kalede bulunan kuyunun efsanesi ise ilginçtir. Anlatılanlara göre Osmanlı’nın kuşatması esnasında tutsak alınan iki Türk esire, kuyu kazmalarının karşılığında özgürlükleri teklif edilmiştir. Bu iki Türk esir, on yedi yıl boyunca kuyuyu kazmış ve duvarlarına Kur’an’dan ayetler yazmıştır. Ancak esirlerin kaderi bilinmemektedir.
Kale Braşov merkezden arabayla yarım saat uzaklıkta. Toplu taşıma ile ise önce otogara gideceksiniz. Sonra minibüsle kalenin dibine kadar gidebilirsiniz. Biz bu yöntemle çok rahat gittik.
Bran kalesi Drakula’nın Kalesi olarak bilinse de alakası yoktur fakat kabul edelim kitaptaki hayali kale ile tıpatıp uyuşmaktadır. Tarihi ortaçağa kadar uzanan kaleyi Romanya kraliyet ailesini resmi saray olarak da kullanılmış. Özellikle Romanya’nın ünlü kraliçesi Marie’ya ait mobilyalar sergileniyor.
Giriş ücreti ve saatler : 70 lei – işkence odaları 20 lei – zaman tüneli 30 lei
1 Nisan – 30 Eylül arası Pazartesi: 12.00- 18.00 Salı- Pazar 09.00- 18.00
1 Ekim – 31 Mart arası Pazartesi: 12:00 – 16:00 Salı – Pazar: 09:00 – 16:00 (son giriş)
Peki nasıl olmuş da bu güzelim bina kana susamış vampir Kont Drakula’nın kalesi olmuş?
Doğaüstü hikayeler yüzyıllardır Rumen folklorunda dolaşıyordu, ta ki İrlandalı yazar Bram Stoker onu bir altın hikayeye dönüştürene kadar.
Ölümsüz karakter Kont Dracula, Transilvanya’da içinden nehirlerin aktığı bir vadide, yüksek bir tepe üzerindeki kalede yaşamaktadır.
Drakula, Galce’de tam anlamıyla kötü kan anlamına gelen Drac Ullah olarak tercüme edilir.
Hani dizilerde filmlerde görürüz ya ” gerçek hayat hikayesinden esinlenilmiştir” diye işte bu roman tam öyle. Drakula, Romanya tarihinin en bilinen figürlerinden biri olan Vlad Dracula’dan esinlenmiştir. Vlad Tepeş (Kazıklı Voyvoda) lakaplı olan bu kişi bizim Fatih Sultan Mehmet ile beraber büyümüş desem şaşırırsınız değil mi? Ama tarih böyle gariplikler dolu. (yazının bu kısmında size romanı anlatacağım için Vlad Tepeş’i geçiyorum. onun hayat hikayesini Sighişoara yazımda okuyacaksınız)
Roman genç İngiliz avukatın Kont Dracula’ nın davetiyle ülkeye gitmesi ve peşi sıra olağanüstü anların yaşandığı günleri anlatıyor. Bence güzel, üstelik bu türün ilki. En çok satanı, en bilineni bu roman. O yüzden bir şans verip okunmalıdır. Sen okudun mu derseniz ben okumaktansa radyo tiyatrosu şeklini dinlemeyi tercih ettim, size de tavsiye ederim. Çünkü oldukça uzun bir roman.
Bram Stoker Romanya’ya hiç seyahat etmemiş olsa da, kitabını Romanya’daki birçok gerçek yerin açıklamalarıyla doldurmuş. Belli ki yazar kütüphanelerde çok fazla zaman geçirip bölgeyi iyice tanımış. Sighisoara yani Kazıklı Voyvoda’nın doğum yeri, Borgo Geçidi, Bistrita kasabası şimdilerde çok popüler olmasını romana borçlu. Doğduğu söylenen ev bir lokanta ama önünde kuyruk olan bir lokanta. Mesela Drakula romanında, genç bir İngiliz olan Jonathan Harker, Bistrita’yı ziyaret eder ve Golden Krone Hotel’de ( Hotelul Coroana de Aur ) bir gece geçirir. Sonra Kont Drakula’nın şatosuna doğru yolculuğuna devam eder. Roman yazıldığında böyle bir otel olmasa da, şimdi aynı adı taşıyan bir otel inşa edilmiş. Dünyanın her yerinden ziyaretçileri ağırladığını söylememe gerek yok sanırım.
Bana kalırsa dünyanın her yerinden turistler bugün Romanya’ya geliyorsa Dracula romanının %100 etkisi var. Anahtarlıklar, magnetler, çikolatası, şarabı, menü isimleri, kostümleri derken ülke resmen Dracula’ nın ülkesi haline gelmiş. Olsun iyi de olmuş vesileyle Romanya’ nın muhteşem doğasını ve düzenli şehirlerini tanımış oluyoruz.
Size kolaylık olsun diye gezdiğim yerleri işaretlediğim haritayı da şuraya bırakıyorum.
Bir diğer Transilvanya şehrine Sibiu’ya geçelim o zaman. Yolumuz uzun hep beraber Sighişoara’ya da gideceğiz, sonra Turda’ya gidip tuz madenine ineceğiz.
Herkese sevgilerimle…
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Bükreş gezi rehberini şuradan
Romanya’ya gitmeden önce bilmeniz gerekenler şurada
Sibiu gezi rehberine şuradan
Sighişoara gezi rehberine şuradan
Sarajevo’nun en iyi yeme-içme rehberini şuradan
Einstein’ın bilinmeyenlerini ise şuradan
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
4 Comments
Emeğine sağlık,çok güzel faydalı bilgiler edinmiş olduk.
Değerli vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.
iyi gunler,
romanya ve diger gezı tanıtım yazılarınız için tesekkurler.
brasov yazınız sonundakı shıou ve bukres lınklerı aktıf degıl.
Turlar dısında Romanyadakı bu merkezlere Uçaklı Ekonomık ulasım şekli Nasıl?
Bükresten Brasov ve shıou ya ulasım nasıl ?
Otel ve KIralık araba fıat mertebeleruı nedir?
Sizin Yaptıgınız programda bu detayları da eklersenız cok sevınırız. ,
Keyıflı GEzıler
merhaba, öncelikle vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Sonra da yazıya linkleri ekledim ve Romanya içi ulaşımlar hakkında bir diğer yazım olan “Romanya’ya gitmeden önce bilmeniz gerekenler” başlıklı yazımda bilgi ve linkler verdim. Umarım gidersiniz beğeneceğinizden kuşkum yok, iyi gezmeler