Normalde zihniniz adaları İran’la ilişkilendirmeyebilir, ancak ülkenin güneyindeki Basra Körfezi, güzel Keşm adasına ev sahipliği yapmaktadır.
Komşumuz olmasına rağmen biz adalardan haberdar değilken dünyanın her yerinden insanlar bırakın kumu, güneşi, denizi Basra Körfezi kültürünü görmek için geliyor.
Bu kültür İran’ ın adalarında devam ettiriliyor. Günümüzde Katar’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Bahreyn’de, Umman ya da Saudi Arabistan’ da yerel halk büyük şehirlere taşındı. Kültürü ve eski gelenekleri koruyabilen bir yer olan Keşm’de ise durum böyle değil. İran’daki çoğu insanın aksine Keşm Adası’nın yerlileri Sünni Müslümanlardır; fiziksel olarak daha çok Araplara benziyorlar ve aslında çoğu Arapça lehçesi konuşuyor. Hem Pers hem de Arap kültürlerinin büyüleyici karışımıyla ada yaşamı, İran’daki hayata tamamen farklı bir bakış açısı sunuyor.
Singapur veya Bahreyn’den daha büyük olan adada 120.000 kişi yaşıyor. 17.000’i başkent Tabl’da yaşıyormuş. İnsanlar esas olarak geleneksel Bandari yaşam tarzını yaşıyor ve burada yüzyıllardır kullanılan ‘lenj’ adındaki tekneyle ticaretten, el sanatlarından ve balıkçılıktan para kazanıyor.
Keşm’i ziyaret etmek, kendinizi yıllar önce, petrolün olmadığı günlere geri gitmek gibi bir şey. Bu arada develer halen Keşm halkı için hayati önem taşıyor ve adada insan sayısı kadar deve de yaşıyor. Tabii ki araba var yanlış anlaşılmasın.
Dünyanın her yerinden insanları buraya çeken kültürün yanısıra jeolojik yapısı. Adanın nasıl oluştuğu, bölgenin görünümü üzerindeki etkisi, adanın UNESCO Küresel Geopark olarak adlandırılmasına yol açmış. Bu bağlamda adaya gelenlerin çoğu doğa aşığı turistler. Fakat ne yazıktır ki İran kendini dünyaya tanıtamıyor. Mağaralar var, müthiş kumsallar var. Coğrafya dersinden duyduğunuz gel-git olayını gözünüzün önünde yaşacağınız limanlar var. Yemek, kültür derken sizi muhteşem bir ada bekliyor.
O yüzden fazla uzatmadan gördüklerimi ve görmeye yetişemeyip siz illa gidin dediklerimi anlatayım istedim.
Qeshm’e gitmek için en iyi zaman muhtemelen Ekim’den Mayıs’a kadardır. Keşm adası yaz aylarında inanılmaz derecede sıcak olur. Yazın 55 dereceye kadar çıkıyor dediler.
Yerel halk bahar ayını tavsiye ediyor. Biz kasım ayında Qeshm adasındaydık ve sıcak hava, güneşli mavi gökyüzüyle mükemmel zaman olduğunu hissettik.
Adaya Tahran’dan uçakla gitmek iyi fikir. Fİyatı ise saatine, havayolu şirketine ve seyahat sınıfına bağlıdır. Elbette hava şartlarına, tatil günlerine göre yüksek veya daha düşük olabilir. Iran Air, Meraj, Mahan, Ata, Taban, Iran Airtour vb. firmalar ülkenin çeşitli şehirlerinden Keşm’e uçuş gerçekleştiren havayollarıdır. Ancak adaya uçuşların çoğunu Qeshm Air gerçekleştiriyor. (uçak bileti almak için İranlı bir dosta ihtiyacınız var. Detaylı anlatımı bir diğer yazımda bulacaksınız. Aşağıya link bırakırım)
Keşm’e gitmeyi planladığımız günlerde Şiraz’dan uçuş bulamadık. Bu yüzden otobüsle Bandar Abbas’ a gelip feribotla adaya geçtik.
İran dışındaysanız doğrudan Keşm uluslararası havaalanına uçabilirsiniz.
Adada maalesef toplu taşıma yok. Var da yok. O nasıl oluyor derseniz adada yoğun yaşanan merkezi yerler arasında otobüs varmış. Fakat oralar turistlerin gezi listesinde olan yerler değil. Bu nedenle buralarda dolaşmak için seçenekleriniz ada turları, otostop veya özel taksilerdir.
Otostopla harika deneyimler yaşayan gezginleri duyduk, ancak adayı gezmeye ayırdığımız bir günümüzü en iyi şekilde değerlendirmek istedik. İran genelinde kullanılan snapp uygulamasından faydalanarak taksi çağırdık. Snapp ne derseniz şuradaki yazımda bahsetmiştim.
İran’ın kıyı şeridinde ve Hürmüz Boğazı’ndaki Keşm adasında kadınlar yüzyıllardır maske takıyor. Maskelere Boregheh deniyor. Ne zamandan beri taktıkları ya da neden takmaya başladıkları tam olarak bilinmiyormuş. Aslında Umman, Bayreyn, Saudi Arabistan,Yemen gibi ülkelerde de köylerde yaşayan kesimlerde benzer maskelerin takılması bana biraz güneşler ilintili geldi.
Uçağa binip direkt buraya gelseniz asla İran topraklarında olduğunuzu anlamazsınız. Örneğin erkeklerin tamamı beyaz arap elbisesi giyorlar. Başlarına sardukları ya da taktıkları takkeler de Arap tarzı. Müzikler Arap ve Hint karışımı. En azından ordan bir hayatlarına renk geliyor.
Şimdi adayı gezmeye hazırsak başlayalım.
Keşm’ in başlıca turistik yerlerini görmek için yalnızca bir günümüz olduğu için, çoğu yeri kapsayan hızlı bir taksi turu atmaya karar verdik. Ancak adada daha fazla zaman geçirseydik her yeri görmek isterdim doğrusu. Hatta deniz kenarında birkaç gece kalmak isterdim.
Keşm’deki Hara Mangrov ormanlarına yapılacak bir günlük gezide, su altı ağaçları, huzur, sakin sular ve kuş sesleri sizi bekliyor. Yerel olarak Hara Ağacı olarak bilinen Avicennia Marina ağacı, mangrovların tuzlu suyunda büyür ve çok sayıda kuşa, 220 türe bir yaşam alanı sağlar! Balıkçıllar, flamingolar ve pelikanlar sıkça görülen manzaralardır.
Mangrovlar 1972’den beri hükümet tarafından korunan bir biyosfer.
Göz kamaştırıcı mavi suları ve yeşil bitki örtüsünü en iyi tekneden görülebilirsiniz. Mangrov ormanının rıhtım alanından ortak tekne turları yapılabilir. Teknenin tamamının maliyeti 900.000 riyal (90.000 tümen) olup, bu miktar 30 dakikalıkmış. Bir grup insan arasında paylaştırılabilir.
Bizim vaktimiz kısıtlı olduğundan bir de gel-git yüzünden sular çekildiğinden Hara ağaçlarının tam göremeyecektik. Zaten araçla uzaktan da olsa pelikan görünce bu bize yeter dedik.
Yüzyıllar boyunca aşınmış uzun, görkemli görünümlü kayalar ve konik şekillerle birlikte kaya oluşumlarına ev sahipliği yapıyor. Keşm adası turunuzda zaten bütün kayaları bir şeylere benzeteceksiniz. Şu kartal, şu at, şu kaplumbağa derken sıcağa dikkat edin.
En başından beri görmek istediğimiz yer burasıydı. Chahkooh kanyonu, Keşm’deki (ve belki de İran’daki) en güzel yerlerden biri olabilir.
Kanyonun tabanı yağmur sularının aktığı yer olduğundan yöre halkı sudan yararlanmak için buraya kuyular kazdırmış. Bu nedenle, kelimenin tam anlamıyla “kuyu dağ” anlamına gelen ‘Chahkooh’ ismi verilmiş. Bu gizemli vadi, deniz dalgaları, rüzgar ve yağmurun oluşturduğu eşsiz bir yapı. Kanyon geçidi geniş başlıyor ancak içeri girdikçe daha da daralıyor.
Doğal unsurlar kanyonu aşındırarak kanyon duvarlarının yanlarında delikler ve boşluklar oluşturmuş. Muhteşem manzaralarla büyüleyici bir vadi burası. Engebeli arazide biraz çabalamanız gerekebileceğinden rahat ayakkabılar giydiğinizden emin olun.
Chahkooh, Keşm’in korunan jeo-parklarından biri. Yerel topluluklar, vadideki kayalıklardaki kendine özgü doğal delikleri ve cepleri ustaca kullanıyor. Su kurak mevsimde kullanılmak üzere burada depolanıp soğutuluyor. Doğa bu güzel vadide hem sanatçı hem de mühendis anlayacağınız. Giriş kapısından vadinin içine kadar yürüyüp ter içinde kaldığımız anda imdadımıza yetişen kahraman abiye burdan selamlar. Kovayla çektiği suyu başımıza atması bizi fazlasıyla mutlu etti!
Giriş ücreti – kişi başı 200.000 riyal (20.000 toman).
Kuyu demişken aklıma geldi. Ada kurak ve belki tek sorunları su. Yüzyıllardan bu yana bu sorunlarıyla baş etmek zorunda kalmışlar. Adanın muhtelif yerlerinde kuyular var. Kuyulara uzaktan bakınca cami kubbesi gibi görünmesi sizi yanıltmasın. Adada dolaşırken rastladığımız bir kuyuya şöyle bir göz attım da su az ve pisti. Yine de ucunda bağlı bir iple kova olduğuna göre insancıkların bu suyu kullanmak zorunda kaldıklarını düşünüp üzüldük. Üstelik hemn yanıbaşında namaz kılmak için mescit olması abdest alırken de bu kuyuyu kullandıklarını gösteriyor.
Biz göremedik ama Laft şehrinde 366 adet kuyu yanyanaymış. Bu yılın her gününe ithaf edilmiş. Bu kuyular koruma altında şu günlerde de 60 a yakın sayıda var.
Her kuyunun bir adı varmış ve insanlar her gün için bir kuyu kullanırlarmış. Yerel halkın Tallaght kuyularının koruyucusu olduğuna inandığı ağaçlar varmış. Bu ağaçların canlılığı kuyularda suyun bulunduğunu gösteriyormuş.
Gitmeden önce bilmediğimizden göremedik ama gidecek olanlar bir bakıversin.
Bu mağara, 1997 yılında sıcak bir günde Çek öğrenciler ve profesörleri tarafından keşfedilmiş ve 6850 metre uzunluğuyla dünyanın en büyüğü olarak kabul edilmektedir. Ancak daha derin keşifler için mağara deneyimi gerekli olduğundan mağaranın yalnızca ilk 100-200 metresi halka açıktır.
Namak, Farsça’da tuz demekmiş. Bin yıllık kireçtaşı mağaralarının aksine, tuz mağarası, her yağışla birlikte değişen, yaşayan, hareket eden bir yaratık.
Biz mağaranın girişine geldiğimizde aklımdan aman ne olabilir ki diye geçirdiğimi anımsıyorum. Defalarca farklı yapıda mağaralara girmişliğim var. Hatta Slovenya’ da içinde trenle gezdiğim bir mağara bir var. Onun yazısını şuradan ulaşabilirsiniz. Dolayısıyla bu kadar şaşıracağımı tahmin edemedim.
Mağara ağzı gayet geniş ve yüksekti fakat içerlere doğru ilerleyince tavan alçaldı. Yer yer daraldı sonra yine genişledi yükseldi. Bastığımız zemin tuz, duvarlar tuz, tavan tuz!
Mağaraya girip biraz ilerledikten sonra sarkıtlar inanılmaz beyaz bir manzara oluşturdu. Ayrıca pembe, mor, mavi ve koyu kırmızı kristaller de vardı. Mağarada yürürken tuz kristallerine basıldığında çıkan alışılmadık çıtırtı sesi gerçekten şaşırtıcı. İnsan ister istemez eline alıp tadına bakıveriyor.
Biraz derinlere ilerleyince bir grup çekik gözlü turist gördük. Tuz zemine oturmuşlar ve ayakkabılarını çıkarmışlardı. Biz de onlardan görüp hemen ayakkabı ve çoraplarımızı çıkardık. Ayaklarımızı tuza gömdük. O esnada Selçuk bey mağaranın derinlerine doğru gitmeye karar verdi. İleride de aynı oluşumlar olduğunu görüp geri geldiğinde bizi zar zor gördü.
Çünkü turist grubuyla anlaşıp tüm tepe lambalarını kapatmış zifiri karanlıkta sessizliğe bürünmüştük. O dakikada o kadar derin sessizliği daha önce duymadığımı farketim. Dağlarda, ormanda, deniz ortasında elbette çok sessiz ortamlarda bulundum. Eminim siz de şahit olmuşsunuzdur ancak her birinde rüzgar sesi, dalga sesi, yaprak hışırtısı vardır değil mi? Ama burda yoktu tek bir ses yoktu!
Mağara girişinde verilen broşürdeki uyarılardan biri gözüm kapalıyken aklıma gelmez mi? Zaten karanlık sevmem arada gözlerimi de açtım baktım bakalım herkes kapamış mı diye. Ama kimseyi göremedim çünkü zifiri bir hal içindeydik. Broşürde; mağarada sizi rahatsız edebilecek minik böcekler olabilir, bu yüzden yanınıza bir maske alabilirsiniz. Mağarada da yaşayan yarasaların sesini duyarsanız tedirgin olmayın. Bunlar aklıma geldi de neyse ki minik turist grubunun rehberi telefonuna alarm kurmuştu. Herkes dünyaya geri döndü.
Ayrıca bir diğer ek bilgi daha vermeliyim. Keşm Namakdan Mağarası’nın tuzu tıbbi olup çeşitli tedavi amaçlı kullanılıyormuş. Tuzun bileşikleri magnezyum açısından zengin olduğundan solunum yolu hastalarına faydalıymış. Ayrıca profesyonel sporcular tuzu kapsül şeklinde kullanırlarmış. Yani tuzun tadına bakmak istiyorsanız sorun değil çünkü yenilebilir. Ben birkaç duvarın tadına baktım. Zaten eller tuz içinde olduğundan bir müddet tuzlu tuzlu gezdik. Hatta yerde kopmuş bir parçayı yanıma aldım. Şu an bu satırları ona bakarak yazıyorum.
Mağaranın dibinde harika olan tuzlu su akıntıları da var. Namakdan Dağı’nın kalbindeki bu su akışı mağaradan çıkış yolunu açıyor gibiydi. Tuzlu su deresi, dağın eteğinde pınar gibi görünen doğal beyaz bir havuzda toplanmıştı. İranlıların su birikintisine girdiğini görünce biz de ellerimizi yıkadık.
Ne yazık ki Qeshm adasındaki bu cazibeyi, adanın zıt uçlarında yer almaları nedeniyle Chahkooh kanyonuyla aynı gün dahil edilemediği için kaçırmak zorunda kaldık. Aslında tersten başlasaydık gidebilirdik. Çünkü ada merkezine 30 dakika uzaklıkta.
Yıldızlar Vadisi, 2 milyon yıllık tuhaf kaya oluşumlarıyla ünlü bir yer. Yöre halkı, bir meteorun ya da kendi deyimiyle yıldızın bu yere Dünya’ya çarptığını ve bu kaya şekillerini oluşturduğuna inanıyor. Bu yüzden buraya Yıldızlar Vadisi diyorlar. Vadide rüzgarın kayalardaki deliklerden esmesiyle oluşan tuhaf sesler duyulurmuş. Ada halkına sorarsanız perili buralar ve onlar hayaletlerin sesi.
Şimdi eğri oturup doğru konuşma vakti geldi. Keşm adası hakkında tek bildiğim; Laft diye bir liman köyü var ve orada Lenj adı verilen ahşap tekneler yapılıyor. İnternet adalara inince oldukça zayıfladı yer yer çekmedi. Bizim ülkemizde de kimi yerde çekmediği gibi. Bu kısıtlı bilgi ile yine de bence iyi gezdik.
Keşm’de belirlediğimiz yerlerden sonra Laft köyüne gider orda kalır, ertesi günde Hürmüz’ e geçeriz şeklinde bir plan yapmıştık. Güneşin tepeden bir türlü inmediği akşam üzeri saati Laft’ a vardık. Laft’ın sahilinde bir gölge olmadığından güneşe karşı gözlerimizi kısarak denize bakıyorduk. Denizin kokusu vardı, gemiler vardı, balık ağlarını onaranlar vardı ama deniz yoktu. Vardı da yoktu:) Gel-gitten dolayı çekilmiş gemiler karada duruyordu. Söylediklerine göre hava kararınca yüzecek hale geleceklerdi.
Bizim acilen kalacak yer bulmamız gerekiyordu. Bütün gece otobüs yolculuğu sonra feribotla adaya varış ve tüm gün mağara, vadi derken pestilimiz çıkmıştı. Yemek yemeğe fırsatımız bile olmamıştı. O yüzden Yazd’ de görmeye alışık olduğumuz rüzgar kulelerine, manzaraya filan bakacak halde değildik. İşin kötüsü internette gördüğümüz hostel kapalıydı. Olsun bir yer buluruz deyip köy içinde dolaşmaya başladık.
Arap Sünnilerin yaşadığı Laft iki binyıllık tarihe sahip antik bir köy. Evlerinin mimari tarzı çok şaşırtıcı ve çekici.
Harika sokaklar, begonviller, palmiyeler ve sarı duvarlar arasında birkaç kapı çaldık. Söyledikleri fiyatlar uçuktu. Tamam butik işleşmeler ve belli ki köy turistik. Ama maalsef bizim öyle bir rakam ödememiz mümkün değildi. Adanın Dargahan denilen merkezi yerine geri döndük. Deniz kenarında dört yıldız bir otelde çok çok ucuza kaldık.
Denizcilik kültürü Qeshm Adası’nın en somut olmayan miraslarından biri. İran’da yelkenciliğin tarihi, Dezful şehrinde bulunan kil damgasına göre 6.000.000 yıl öncesine kadar uzanıyor. Geçmişte Basra Körfezi ve Hint Okyanusunda dolaşan küçük ve büyük 40 tür ahşap gemi tespit edilmiş. Tabii ki UNESCO durur mu, hemen onları Acil Korunması Gereken Somut Olmayan Kültürel Miraslar listesine yazmış.
Yüzlerce yıldır aynı temel ilkeleri kullanarak ahşap lenjeleri elle, kalas üzerine inşa etmeye devam ediyorlar. Hem de bir plan kullanılmadan. Müşterileri ne kadar yük taşımak istediğini söylüyormuş. Onlar da ona göre yapıyorlarmış. Örneğin birisi 600 ton kapasiteli bir lenj istiyorsa uzunluğunun 30 m, genişliğinin 10 m olması gerektiğini biliyorlar.
İranlı denizciler ayrıca enlem ve boylamı hesaplamak için formüller icat ettiler ve kıyılarında esen mevsimsel rüzgarları inceleyerek her fırtınaya isim vermişler. Lenj denizcileri ayrıca yaklaşan fırtınalardan kaçınmalarına yardımcı olmak için suyun rengini, dalgaların yüksekliğini, bulutların hareketini ve hatta martıların davranışlarını okuma konusunda da uzmanlaşmışlar.
Hengam Adası Qeshm’in birkaç kilometre güneyinde yer alır. Bu küçük adacığa küçük teknelerle gidiliyor. Muhteşem gümüş rengi kumsallar, yüzmek için güvenli, temiz bir deniz ve yerel deniz ürünleri muhteşemdir, dediler. Ama biz gitmedik biraz yorgunduk ve genelde dalış için gidilen bir adacık.
Pek çok turist, mercan kayalıklarında ve açık denizdeki gemi enkazlarında mükemmel tüplü dalış yapmak için Hengam’a geliyor. Şibderaz limanından tekne turları yapılıyormuş. Teknenin yakınında yüzen yunusları oyun sırasında görmek için en iyi zaman sabahın erken saatleri…
Aynı zamanda Hengam tropik kuşlara, ceylanlara ve kaplumbağalara ev sahipliği yapıyormuş.
Size Keşm adası Yunus balığı şeklinde demiş miydim? Bana kalırsa bir ok gibi duruyor.
Peki burdan Hürmüz adasına geçip harika bir ada daha kaldık demiş miydim?
O zaman siz hadi gelin o adayı da okuyun, rüya gibiydi gerçekten rüyaydı. İşte Hürmüz adası yazısı burada !
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Diğer İran yazılarımdan bazılarını da şöylece bırakıyorum.
Şiraz, İran’ ın gül ve şair şehri- Persepolis’ in gölgesinde bir şehir
Gelenek ve Gelecek Arasında: İran’ın Maskeli Kadınları
Hürmüz Adası – İRAN’ ın gökkuşağı
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
1 Comment
yazı dilinize bayıldım sanki sizinle gezmiş kadar oldum