Hürmüz adası’na yani Basra Körfezi’nin derinliklerine, dünya dışı bir adaya gidiyoruz. Gökkuşağı Adası olarak anılan minik adacığa.
Aslında İran’a ait birkaç ada var ama bazıları sadece askeri amaçla kullanılıyor bazıları da sadece köy yaşantısı yaşanan adalar. Biz iki adaya gittik. Biri Keşm- Qeshm adası bir diğeri de Hürmüz- Hormoz adası. Bu yazımda sadece Hürmüz’ü anlatacağım bir diğer yazımda da Keşm’i.
Bu adanın adını ilk kez duymuş olabilirsiniz. O yüzden bu yazıyı çok önemsiyorum.
İran çok büyük ve layıkıyla gezmek çok zaman istiyor. Böyle olunca İran’ a giden turlar adalara kadar uzanamıyorlar.
Sırtçantalı gezginler dışında pek giden yok desem yanlış olmaz. Fakat zamanınız bolsa, enerjiniz yerindeyse önerim İran’ ı iki parçaya bölerek gezmeniz. Dolayısıyla en az iki kez gitmekten başka çare yok.
Benim aklıma düşmesi harita sevdamdan, denizle ilgili işimden, tarihe merağımdan olmalı. Bu adayı Piri Reis’in idamına sebep oluşundan ötürü biliyordum. Evet yanlış okumadınız Piri Reis o meşhur, o büyük kaptan idam edilmiş ve sebebi bu ada.
Hepsini anlatmak istiyorum ama tarihin derinliklerine dalıp sizi sıkmak gibi bir niyetim yok. Aksine yazının sonunda rengarenk sahillere gideceğiz.
Bu yazı Hürmüz adasına gidecek olanlara kılavuz, gidemeyecek ama öğrenme aşkıyla yananlara da çok iyi gelecek. Bence önce tarihini öğrenmeliyiz. Piri Reis’ i anlatmayacağım sandıysanız çok yanıldınız:)
Günümüzde adada sadece bir köy var ama konumu gereği tarih bıyunca paylaşılamamış. Ayrıca kıymetli madenlerle kapılı olamsı da etken.
İşte bu kıymetli toprak parçasına günlerden bir gün Moğollardan kaçan Hürmüz Emiri gelmiş. Adam aslında canını kurtarmak için yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmış. Pek çok insanıyla beraber ana karadan önce Keşm Adası’na, ardından Hürmüz’e taşınmışlar. Küçük olanına eski şehirlerinin adını vermişler olmuş Hürmüz adası.
Yıllar içinde Hindistan ve Afrika’dan gelenlerin ilgisini çeken önemli bir ticaret merkezi haline gelmiş. Ada daha sonra Portekizliler tarafından işgal edilmiş. Sonunda Portekizliler, 17. yüzyılın başlarında Safevi Şah Abbas tarafından kovulmuş ve Şah Abbas, ticaret merkezini ana kara limanına taşımış. Böylece liman şehrinin adı da olmuş mu Bandar Abbas.
Bandar liman, Bandari de liman insanı.
Çok anlatasım olmasına rağmen kısa keseceğim merak etmeyin. Gerçi tarih neden sevilmez anlamış değilim. Okulda ders olunca sevmezdik, sevmezdiniz belki ama bu satırları okuyorsanız biraz yaş almış olduğunuzu hesap ederek direkt söyleyeceğim. Dizi de izleyin elbet ama tarih okumaları daha keyifli bana güvenin. Tamam tamam, uzatmayıp konuya giriyorum.
Biz onu hep Kristof Colombo’dan önce Amerika’ yı keşfetmiş olabileceğini düşündüren meşhur haritadan anımsarız. Hatta babamların yazlığında kocaman bir replikası duvarda çerçeveli duruyor. Hadi benden size bir bilgi gelsin; haritanın orijinali Topkapı Sarayı’ nın üçüncü avlusundaki III. Ahmed kütüphanesinde sergileniyor.
Fakat tarih derslerinde hiç konusu geçmeyen bir hikayesi var Piri Reis’ in.
Efendimmm, Portekizlilerin denizlerin hakimi olduğu ve baharatın para ettiği, ipeğin aşırı değerli olduğu günlerden bir gün… Yok en iyisi olayların neden idama kadar gittiğini tarih kitabımdan aynen aktarayım.
Kanunî Sultan Süleyman, İran’a karşı yaptığı savaşta kesin bir sonuca varabilmek için Süveyş ile Basra arasında doğrudan irtibat kurmanın gerekli olduğunu idrak etmişti. Bunu gerçekleştirmek için önce Hürmüz’deki Portekizlileri bertaraf etmeye karar verdi. Basra Körfezi’nin girişinde bir nevi tıkaç vazifesi gören bu adayı fethetmedikleri sürece Osmanlılar körfezdeki hâkimiyet sağlayamayacaklardı.
Padişah Hürmüz Adası’nın fethini gerçekleştirmek üzere Süveyş’teki yirmi beş kadırganın bir an evvel donatılıp sefere hazır edilmesini emretti. Seferin komutanlığını “Hind kapudanı” Pîrî Bey’e verdi. Kanunî tarafından Pîrî Reis’e şöyle emredilmişti: Önce Süveyş’teki donanmayı Portekizlilere fark ettirmeden Basra’ya götürecekti. Daha sonra Basra’da bulunan 15.000 askeri aldıktan ve diğer gemileri donanmasına dâhil ettikten sonra ani ve sessiz bir harekâtla Hürmüz’ü fethedecekti. Fetih müyesser olmadığı takdirde başka bir şeyle uğraşmadan Basra’ya çekilmeliydi.
Kanunî’ nin verdiği emirden de açıkça görüldüğü gibi, donanma Basra’ya ulaşıncaya kadar Pîrî Reis’in Portekizlileri kuşkulandıracak herhangi bir hareketten kaçınması gerekiyordu.
Kaynakça: Aksaray, Y. Bülent, “Pîrî Reis’in Yaşamı, Yapıtları ve Bahriyesinden Seçmeler”, Pîrî Reis Araştırma Merkezi’nin yayını, Sayı: 7, İstanbul, 2007
Fakat öyle olmamış daha doğrusu olamamış ve Portekizliler fark edince çetin bir deniz savaşı gerçekleşmiş. Hürmüz adasını kuşatan Piri Reis 20 gün boyunca saldırmış ama yara da almış. Sonuç olarak kala kala üç gemisine Keşm adasından birkaç hazine ve ganimeti yükleyerek Yemen, Aden ve Süveyş’ e ulaşmış. Fakat adanın kuşatmasını yarım bırakmış kaçmış gibi İstanbul’ a haber gidince olanlar olmuş. Kahire’ye varınca idam edilmiş.
İdamın gerçek gerekçesi bilinmese de tarihçiler arasında farklı sebepler olduğu düşünülüyor. Biri Kubad Paşa’ya Keşm’ den aldığı ganimetlerden vermemesi, diğeri Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın himaye ettiği insanlardan biri olması… Asıl sebebin ise itaatsizlik olduğu düşünülüyor. Bu itaatsizlik Osmanlılar açısından vahim sonuç doğurmuştur.
Osmanlı ve Hürmüz adası ilişkisini de öğrendiysek günümüze dönebiliriz. Önce nerede, nasıl gidilir onu bir öğrenelim.
İran’ın güneyinde yani Basra Körfezi ile Umman Körfezi arasına Hürmüz boğazı deniyor. Kara kısmındaki İran eyaletinin adı da Hürmüzgah. Turistik olan daha doğrusu turistlerin daha çok gittiği iki ada; Keşm ve Hürmüz adası. Bu iki ada karşılıklı ve İran kıyılarından 8 km (yaklaşık 5 mil) uzaklıkta bulunuyor.
Adalara sadece Bandar Abbas şehrinden ulaşım var.
Vaktiniz varsa her iki adaya gidebilirsiniz. Bunun için planınızı iyi yapmalısınız. Yok zaman kısıtlysa Hürmüz’ e gitmeye öncelik verin.
Tahran’dan Keşm adasına ya da Bandar Abbas’ a uçakla gitmek mümkün. Öncelikle bunu söylemek isterim. Ancak zamana ve ücretine bağlı tabii ki.
İkinci ulaşım yöntemi feribot ile gitmek. Keşm’e de Hürmüz’e de Bandar Abbas limanından ayrı ayrı feribotlar gidiyor. Hangisine giderseniz gidin diğer adaya geçme şansınız da var. Adalar arasında da çalışan bir tekne var.
Bandar Abbas’tan kalkan feribot, Hürmüz adasına oldukça düzenli olarak gidip geliyor. Günde birkaç kez sefer yaptığı için sabahın erken saatlerinde feribota binip akşam feribotuyla Bandar Abbas’a dönerek günübirlik Hürmüz’ü ziyaret etmek mümkün. Ama en az bir gece kalınmasını öneririm. Hatta keşke imkan olsa birkaç gün kalınabilse.
Feribot saatleri belki değişebilir ama ben yine de 2023 Kasım saatlerini yazayım.
Bandar Abbas’tan Hürmüz Adası’ na feribot kalkışları: 06.15 , 09.00, 12.00, 14.00, 17.00, 18.30, 21.30
Hürmüz Adası’ndan Bandar Abbas’a feribot kalkışları : 07.00, 09.00, 11.30, 14.30, 19.00
Önce Keşm’ e gittiyseniz ordan Hürmüz’ e geçecekseniz aman dikkat feribot indiğiniz iskeleden değil Shahid Zakeri Limanından kalkıyor.
Keşm Adası’ndan Hürmüz Adası’ na feribot kalkışları : 7.00 ve 14. 00
Hürmüz Adası’ndan Keşm Adası’ na feribot kalkışları: 08.00 ve 15.00
( kalkış saatleri değişebilir, kontrol etmeyi unutmayınız )
Her iki feribot rotasına da biletler feribot terminalinden satın alınabiliyor.
Yerli halk feribotlardansa küçük kayıklarla Hürmüz’e gidip geliyor. Cesaretinize ve zamanınıza bağlı olarak bu küçük kayıklarla da gidebilirsiniz. Bandar Abbas’tan nerden kalktıklarını bilmiyorum ama Hürmüz adasında sahilde hemen kafelerin önünden. Dolunca hareket ettiklerini unutmayınız. Feribottan ucuz olduğunu tahmin etmişsinizdir. Ayrıca hızlı da.
Biz Şiraz’ dan otobüsle Bandar Abbas’a geldik. Otobüs direkt limanda indirdi. Şansımıza hemen hareket eden feribot vardı ve önce Keşm adasına gittik. Bir gün burayı gezip adada kaldık, ertesi sabah Hürmüz adasına geçtik.
Keşm adası da kendine has bir yapıya sahip ama oldukça büyük. Taksi ile gezmemize rağmen bitiremedik.
Bu detayları da verdikten sonra gelelim adayı tanımaya.
Hürmüz adasına “gökkuşağı adası” da deniyor. Hippi adası diyen de çok.
İran’ı gezen batılı turistler genelde gezme eylemini yaşam felsefesi haline getiren insanlar. Onlar da benim gibi sırtındaki çantasına az eşya alıp yola dökülen kişiler.
Diğer yandan İran ucuz, İran geneline göre ise burası daha da ucuz. O yüzden de en çok sırtçantalı gezginler tercih ediyor.
Bir dönem adada uyuşturucu madde dahi kullanılabildiğinden Hindistan yolu üzerindeki bu ada hippilerce çok sevilmiş. Adının duyulması tamamen özgür yaşamla bağlantılı anlayacağınız. Uyuşturucu kullanımı halen vardır ama ben denk gelmedim.
Gökkuşağı adası adını alması çok yerinde olmuş. Mistik bir dünyada hissettiren renkli toprakların sebebini bilimsel olarak yüksek demir oksit içermesi diye açıklayabiliriz.
Bu kırmızı toprak; boyama, seramik ve hatta kozmetikte önemli bir katkı maddesi olarak kullanılıyor. Bu kırmızı toprağa yerel dilde golak deniyormuş. Kırmızımsı toprağı, balık pişirmeden sebze turşusu yapımına kadar baharat olarak kullanıyorlar. Omlet yaparken, bizim gözlemeye benzer bir tür hamur işinde de kullanılıyor. Örneğin ben krep içinde yedim. Onun adı Tu Muşi ve hamurunda peynir yumurta sosunda da ada kumundan var. Birazcık balık yağı ve birazcık da sirke eklenerek yapılan bir şey. Bu karışımın üstüne bal döküp yemiş olmamız değişik bir kombinasyon oldu ama olsun.
Adanın tabanındaki bol miktardaki volkanik kül, tuz, kil de demir oksitli toprağa eklenince çeşitli tonlar çıkıyor.
Hürmüz Adası, farklı toprak türlerinden oluşması ve çeşitliliğin fazla olması nedeniyle jeologlar arasında jeoloji cenneti olarak biliniyor. Kayalar, Hürmüz Adası’nın yavaş yavaş sudan çıktığı binlerce yıl boyunca çeşitli şekillerde aşındırıldığını gösteriyor. Hürmüz Adası’nın jeolojik yaşı yaklaşık 600 milyon yıl, su dışındaki ömrü ise yaklaşık 50 bin yıldır.
wikipedia
Gökkuşağı adası Hürmüz’de toplu taşıma bulunmuyor.
En popüler ulaşım aracı ise tuk-tuk olarak da bilinen motorlar. Tuk-tuk yaklaşık 6 kişi kapasiteli olduğundan, birkaç gezginle ortak kiralamak en iyi seçenek.
Adayı kendi başınıza gezmeyi tercih ederseniz motosiklet ve bisiklet de kiralayabilirsiniz. Ada nispeten küçük olduğundan yürüyerek gezmeyi tercih edebilirsiniz. Ancak vaktiniz bolsa…
Yerel halk, İran’ın güney kıyısında yaşayan ve ‘liman halkı’ anlamına gelen Bandari adlı bir etnik gruba mensup.
Küçük adanın sakinleri geleneksel ve minimalist yaşıyorlar. Her şeyleri basit. Geçimlerini büyük ölçüde balıkçılıkla sağlıyorlar. Turizmin devreye girmesiyle haklı olarak onlar da farklı iş kollarına yönelmişler. Kafe, lokanta, araç kiralama, rehberlik hizmeti gibi. El yapımı takılar, kumaş örtüler satmak gibi.
Ada olduğundan bir numaralı yemekleri deniz ürünleri elbette. Fakat çok güzel yöresel hamur işleri ve falafeli ile meşhur. Yemeklerinin çoğu, önemli bir baharat malzemesi olarak görülen yukarıda bahsettiğim adanın kırmızı aşı boyası ile hazırlanıyor.
Adada çok miktarda tuz bulunması nedeniyle tuz hasadı da önemli bir yer kaplıyormuş. Bu, adadaki her kaynağın nasıl kullanıldığını ve birçok durumda yerel halkın geçiminin buna bağlı olduğunu gösteriyor.
Ada macera tatilcilerinin artan ilgisini çekmiş olsa da konaklama oldukça sınırlı.
Geceliği 6 ila 20 dolar arasında değişen, geleneksel tarza sahip birkaç pansiyon ve misafirhane var. Bu ilginç yapılar son derece özgün, bu nedenle sizi minimalist bir gece deneyimi bekliyor. Aslında “hiçlik” ten bahsediyorum ama onu nasıl isimlendirsem bilemediğimden minimalist diyorum.
Yerde uyumak size göre değilse, konaklamanızı daha konforlu hale getirmek için otele de gidebilirsiniz. Zannederim ( tercih etmediğimden araştırmadım bile) birkaç tane var. Kampçıysanız ve yanınızda malzemeleriniz varsa yaşadınız adanın her yerine çadır atabilirsiniz.
İranlılar çok canayakın ve yardımseverdirler ancak adada çok fazla seçenek olmadığından uyuyacak bir yer bulamama riskiyle karşı karşıya kalabilirsiniz de.
Adaya erken saatte vardık ama sıcaktan mıdır nedir gezmeye mecalimiz yoktu. Maps.me haritası üzerinde “guest house center” diye bir yer gördüm. A ne güzel demek turistler için merkez varmış dedim ve oraya doğru ilerledik. Fakat adreste bakkal mı nalbur mu tüpçü mü belli olmayan bir dükkan vardı. Adam evet adres doğru guesthouse burası, elimde de bir oda var dedi. Yolun karşısındaki binaya beraberce gittik. Garaj kapısını açtı, ben ordan bir şey alacak başka yere götürecek diye beklerken burası dedi. Yatak var, WC var o kadar. İnternet, sabun, tuvalet kağıdı, sıcak su filan hak getire. Biz biraz daha dolaşıp öyle gelelim dedik. Akıllılık edip sırt çantalarımızı indirdik.
Bu sırada iskeleden beri yanımızdan ayrılmayan tuktukçu var. O da ayrı macera???? Adam sürekli benim de evim var bize gelin diyor. Böyle sıcaktan bunalmış, hayal kırıklığına uğramış, tuktukçunun yakamıza yapıştığı dakikalarda sahil kafelerinde oturan bir kız seslendi.
Türk müsünüz? Evet Türküz ya siz? Ben biraz Türkçe biliyorum dedi. Yalan yok, dizilerden öğrenmiştir diye oralı olmadım. Ne arıyorsunuz filan derken kızcağızın yıllarca İstanbul’ da yaşadığı, üstelik iyi Türkçe konuştuğu ortaya çıktı. En güzeli yanındaki delikanlının tuktuğu vardı, bingooo! Leyla ve İzzi ile böylece tanıştık.
Atladık tuktuğa ve köy içinde dolaşmaya başladık. Köy evlerini gezip kalacak yer aradık. Şartlar zorlayıcıydı, yerde bir hasır var o kadar. Gece yatacağınız zaman yastık ve üzerinize ince bir örtü getireceğiz dediler. Biraz önce burun kıvırdığımız o yatak ve kalu beladan kalma yastıkları olan garaj bir anda zihnimde saraya dönüştü. En iyisi biz oraya dönelim zaten çantaları da adama emanet ettik, ayıp olmasın, dedik.
Böylece sahilde ama apaçık garajdan bozma odada kalacaktık. Üstümüzü değiştirip Leyla ve İzzi ile adayı gezmeye başladık. Adayı gezdik geldik. Akşam vakti gündüz bir kişinin bile olmadığı o sahil şeridi tıklım tıklım doldu. Yerlere tezgahlar serilmiş, hediyelik eşya standları kurulmuş. Seyyar ocaklar yakılmış hamur işi kızartılmaya başlanmıştı. Biz Leyla’nın tavsiyesiyle falafel yedik. Her yerde çay elbet var. Halkı belki ki fakir ama çok sıcak kanlı, sevecen. Almasak da bir şeyler ikram etmeye çalıştılar.
Harika bir akşam geçirdik. Garajımıza dönüp hemen uyuduk. İnanır mısınız tüm İran gezim boyunca en rahat uykumu burada çekmiş olabilirim.
Sabah yine Leyla ve İzzi’yle beraber akşam gezmeye yetiştiremediğimiz yerlere gittik. Aslında saatlik anlaşmıştık ve hava kararınca yetişemedik ve saat alacağımız kalmış meğer. Biz hiç farketmedik bile ama çocuklar sağ olsunlar olmaz öyle şey her yeri göstermeliyiz hem saat alacağınız kaldı, dediler.
Yöresel kahvaltı yaptık ve eksik yerleri dolaşıp feribotla Bandar Abbas’ a geçtik. Leyla’ nın instagram hesabını yazımın altına eklerim böylece adaya gidenler kendisine ulaşırlar.
Ada, hayranlık uyandıran doğal renklerle bezenmiş bir oyun alanı gibi. Adanın etrafında tam bir tur yaparak sağlam bir planla bir günde gezilir.
Biz şanslıydık çünkü Türkiye Fethiye’den tek başına İran’ı gezmeye gelen Selçuk beyle yolda tanıştık. Adaları beraber gezdik. Burdan onda da selam olsun!
Adayı gezmeye başladığınız saate göre güzergah belirlenmeli. Çünkü bir gün batımı izleme noktası var ki kaçırmak istemezsiniz. Gelelim görülmesi gerekenler listesine. Hazırsanız başlıyoruz.
Hürmüz’ün en güzel doğal cazibe merkezlerinden biri burası. Kanyonun üzerinden sarı renkli bir tuz nehri geçiyor. Safran renginden ötürü bu adı almış anlayacağınız.
Bu vadideki mineraller, bölge toprağındaki demir elementiyle temas etmesi nedeniyle bu renge dönüşmüş. Taş zannettiğiniz her şey aslında tuz.
Tepeler ve vadiler arasında renklerin birbirine karışması, tuz kireçlenmeleri ve kükürtlü su akıntıları çok güzel bir tablo oluşturmuş. Dağların biraz daha ilerisine giderseniz sonunda 100 metre kadar uzanan kısa bir mağara var, görülmeye değer.
Adada ilk gördüğümüz yer olduğundan mı nedir ben en çok burayı sevdim.
Tuktukta püfür püfür esen rüzgar ve müzik eşliğinde gezmeye devam ederken ikinci durağımız burası oldu. Yol üstünde tabelalarla bilgilendirmeler güzel yapılmış.
Kaplumbağaların dönem dönem gelip yumurtalarını bıraktığı sahil burası. Bu sahile karadan ulaşım yok ama yüksek tepeden sahilin manzarası şahane.
Bu kum cennetinin kırmızı tonlarına sanki gül rengi gözlüklerle bakıyormuş gibi hissedeceksiniz.
Kırmızı dalgaları ve Mars yüzeyi gibi pembiş olan bu plaj, adeta bir rüyadan çıkmış gibi görünüyordu.
Bildiğiniz kırmızı kum. Kumun kırmızı olduğu yerlerde denizdeki dalgalarla, gelgit ile pembeye dönüyor. Bu da efsane bir görüntü oluşturuyor.
Kumu elinize alınca eller kınalı gibi boyanıyor. Çok kuvvetli bir boyama gücü var aman dikkat. Beyaz ayakkabılarımı İstanbul’ a dönünce makinede yıkamama rağmen çıkmadı. Bu detay aklınızda olsun.
Bir de hemen aynı kumsalın devamı gümüş plajı olarak anılıyor. Burada ise kum gri ve parlak. Ama nasıl parlak nasıl görmelisiniz, kelimelerle anlatması zor. Hani assolist makyajı olur ya simli mimli işte onun gibi. Üstünüz başınız, eliniz her yeriniz pırıl pırıl parlıyor. Çok hoştu, orada çektiğim videoları instagram profiline sabitledim en iyisi oradan izleyiniz.
Günler sonra deniz kenarında olmanın, suya elimizi ayağımızı sokmanın mutluluğunu yaşadık. Bu esnada Leyla bize adada kadınların denize hiç girmediğini, girmelerinin yasak değil ama örflere aykırı olduğunu anlattı.
Kendisi arada giriyormuş, dilerseniz elbiseyle filan girebilirsiniz, dedi. Ama bunu çok istemesiniz çünkü bu deniz köpekbalıklarıyla ünlüdür, demez mi. Vay canına köpekbalığı mı derken ileri de denize dikkatli bakın gördünüz mü dedi, ben fark edemedim. O sırada aklım maskeli kadınlardaydı. Şu işe bakın ben size asıl adaların alameti farikalarından yani maskeli kadınlardan bahsetmeyi unuttum. Apayrı başlıkta anlatırım önce gezmeyi bitirelim.
Tuhaf şekilli kaya oluşumlarını tuktukla yaptığımız gezimiz esnasında izledik. Adı Robinson cafe olan bir yerde durduk. Tuhaf kaya şekilleri arasında ki cadılar vadisi de deniyormuş buraya yürüdük. Kayaların içinde hangi şekillerin gördüğümüzü birbirimize söyleyerek bir çeşit oyun oynadık.
Yol, adanın en güzel manzaralı yerine götürdü bizi. Bizim gibi gün batımını izlemeye gelenlerle doluydu. Herkes yerini almış güneşi uğurlamaya hazırdı. Bu esnada bir yandan da müzik yapanlar vardı. Anlayacağınız muhteşem bir yarım saat geçirdik. Hayatımda izlediğim en güzel gün batımlarından biriydi.
Hürmüz Adası’nın canlı renklerini tam anlamıyla görmek istiyorsanız burası tam size göre. Gökkuşağı Vadisi, keşfedilmeyi bekleyen bir tuval.
Kıvrımlarında 70 çeşit mineral barındıran rengarenk toprak, bu bölgede yol alırken sizi nefessiz bırakacak.
Hürmüz Adası’nın yüzeyi oldukça kayalık ve engebeli ama manzaralar resmen dünya dışı.
Gökkuşağı mağarasını kaçırmayın
Bu mağaranın girişi ayakta durabileceğiniz yüksekliktedir ama uyarımı yapayım şayet kapalı yer korkunuz varsa girmeyin. Derine gittikçe elbette havasız. Hatta tavan o kadar çok alçaldı ki ablam, Leila ve ben önce yere oturarak sonra yerde uzanmış şekilde sürünerek biraz derine gittik. Telefonun ışığıyla aydınlattığımız renkleri keşke size gösterebilsem. Sadece olağanüstüydü demekle yetinmek zorundayım.
Mağaranın içinde tortul ve tuzlu kayalar katman katman tıpkı gökkuşağı gibi pürüzsüz bir yüzey oluşturmuş. Mağaranın en güzel kısmı renklerin doruğa ulaştığı uç. Bu mağarada görülen renk paletinde yaklaşık yetmiş farklı renk varmış.
Salt Goddess denilen bu “tuz dağı” gerçek gibi görünmüyor. Bu büyülü! Bu rengarenk kristal dağın manzarası muhteşem. Sadece 10 dakika kadar yürümeniz gerekiyor. Yol biraz hassas olduğundan dikkatli olun ve uygun ayakkabı giymeniz daha iyi olur.
Biz yürümeyip yol kenarında kaldık. Adaya gelirken tanıştığımız Selçuk bey Türkiye’ de de sürekli dağ bayır gezen biri olduğundan bu sıcakta siz yürümeyin ben bir koşu giderim dedi. Hakikaten koşarak gidip geldi. Bize çektiği fotoğrafları gösterdi.
Hormoz’ un tuz tanrıçası dağı ve mağarası İran’daki en güzel doğa olaylarından biri kabul ediliyormuş.
Bu yumurta benzeri yapılar ZAV Architects diye bir otel projesi aslında ama adayı ünlü etmeye yetmiş gibi görünüyor.
Kubbeleri çeşitli renkleri ada toprağının tonlarını taklit etmek için böyleymiş. Bölgedeki kum kullanılarak kum torbalarından oluşturulan yapılar, ada kültürünün görsel bir kutlaması. Bence pek bir numarası yoktu. ,
İlk yapıldığında belki renkler canlıyken güzeldi onu bilemem, üstelik otel kapalı.
16. yüzyılın başlarındaki Portekiz egemenliğinin hayatta kalan bir kalıntısı olan kalenin kalıntıları, duvarlarında tarih barındırıyor. Unutulmuş nice mücadelelerin tanığı olarak ayakta. Biz girmedik sadece dış duvarlarına baktık.
Gelelim bu adayı dünyaca meşhur yapan ikinci şeye!
Yani bize çok değişik gelen yüzü maskeli kadınlarına.
Bandari kadınları geleneksel renkli kıyafetler, yüzlerini kapatan ve gizemli bir görünüm katan özel bir maske boregeh giyorlar. Bu maske geleneksel kıyafetlerinin bir parçası haline gelmiş ve yüzyıllardır bunu takıyorlarmış. Dini bir anlamı olsa da aynı zamanda bölgeye vuran kuvvetli güneşten ciltlerini korumak için de kullanılıyor. Onlarla alakalı başka bir başlık altında yazım var. Kadınalrı ve maskenin tarihçesini anlattığım bu yazıyı okumak isterseniz linki şurada.
Seyahat etmek, keşfedilmemiş ve yaşanmış hayatları deneyimlememizi ve başka bir dünyaya göz atmamızı sağlar.
Hürmüz Adası ise kan kırmızısı suları ve prizma benzeri tonlarıyla tipik ada destinasyonuna farklı bir bakış açısı sunuyor.
İlginç kültür ve büyüleyici çevre, daha az seyahat edilen bir dünyaya özel bir bakış. İran’ın gizemli hazinesi Hürmüz Adası, sizi de büyüleyeceğinden eminim.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Diğer İran yazılarımdan bazılarını da şöylece bırakıyorum.
Keşm Adası – İRAN’ ın gözbebeği
Şiraz, İran’ ın gül ve şair şehri- Persepolis’ in gölgesinde bir şehir
İran’ ın en meşhur şehri İSFAHAN
Tek başına İran gezisi planlamak
Leyla’ nın instagram adresi : https://www.instagram.com/eden_hormuz
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
5 Comments
inanılmaz güzel bir yazı olmuş yarın keşm sonrasında hormuz’a gideceğim bilgiler çok faydalı oldu ayrıca yazı dilinize bayıldım ????
çok çok teşekkür ederim, umarım en az benim kadar seversiniz. izlenimlerinizi geri döndüğünüzde yazın olur mu?
bilgiler gitmek isteyenlere çok faydalı olacaktır , iyi ki gitmişiz dediğim yerlerden oldu hürmüz ,
teşekkür ederim. harika bir yazı olmuş iyi ki varsınız
Ay orada olmak varmış eline sağlık yine çok güzel bir yazı