İran hakkında konuşalım istedim. Alt tarafı birkaç hafta geçirip koca bir ülkeyi bilmiş bilmiş size anlatmam doğru olmaz, bunun farkındayım. Fakat İran’ a gideceğimi duyan çoğu insan ne İran’ mı, ne işin var orda dediğinden fark ettim ki biz komşumuzu tanımıyoruz.
Sİze ansiklopedik bilgileri kopyala yapıştır şeklinde bir yazı da yazabilirdim. Ama İran’ da görüp sevdiklerim üzerinden ya da sevmediğim konular -ki bu çok az- zihninizde bir İran canlansın istedim. Umarım bunu başarabilirim.
Dünyanın 18. büyük yüzölçümüne sahip ülkenin dili Farsça. Alfabesi ise Arap harflerinden oluşuyor dolayısıyla sağdan sola yazılıyor. Ama dikkat; İranlılar Arap değil hatta neredeyse %90’ ı Kafkasya kökenli deniliyor. Hazar denizinin kuzeyinden inen Arian denilen ırkın devamı oldukları görüşündeler. Aryan diye okuduğumuz yani soylu, özgür ve şerefli anlamına gelen bu kelime daha sonra türeyerek İran kelimesine dönüşmüş.
İran, Miladi Takvim kullanmıyor. Hz. Muhammed’in hicretini başlangıç olarak alan güneş takvimini kullanıyor. Bu nedenle de İran Takvimi 621 yıl geriden geliyor. Yani şu an İran 1402 yılında. Bu takvimde ay uzunlukları da değişik. İlk 6 ay 31, sonraki 5 ay 30, son ay da 29-30 gün arası çekiyor.
Dini bayramların en büyüğü 10 Muharrem yani aşure günü. Bugün şiiler sırtlarını zincirlerle döverek yas tutar. Diğer dini bayramlar bizdeki gibidir. Nevruz günü ise onlarda yılbaşı günüdür.
Saat ise bizim alışık olduğumuz bir saat ileride, iki saat geride şeklinde değil. Sadece yarım saat ilerdeler.
Çalışma saatleri ve günleri de değişik ona göre kendinizi ayarlamalısınız. Perşembe ve cuma tatil. Cuma komple kapalı bizdeki pazar gibi. Perşembe de cumartesi ayarında olduğundan herkes gezmede tozmada oluyor ve turistik yerler kalabalıklaşıyor. Hafta içi ise şehirden şehire değişse de öğleden sonra birkaç saat Akdenizliler gibi siesta yapıyorlar. Yani 14.00 gibi eve gidiyorlar dinlenip 16.00 civarı tekrar dükkan açıyorlar.
Tarihi geçmişine bakınca oldukça tanıdık isimleri görüyoruz. M.Ö. 500 civarında Akamanış, peşinden gelen 1. Darius ve Pers İmparatorluğu var. İndus nehrinden yani Hindistan’ dan İstanbul boğazına kadar olan koca imparatorluktan bahsediyoruz.
Sonra M.Ö. 330 Büyük İskender İran’ ı fethediyor. M.S. 637 Arap fethiyle Müslüman oluyorlar. Sasaniler, Selçuklular, Moğollar derken 1926 Şah Rıza Pehlevi hanedanlığı başlıyor.
Artık onlar 1935 yılında İran adıyla anılıyorlar.
1935 yılında kadar aralarda Şah İsmail, Nadir şah, Nizam-il Mülk, Hasan Sabbah, Ömer Hayyam, Sadi, Hafız Şirazi, Firdevsi gibi tanıdık isimlerin yaşadığı topraklar burası.
Yıl 1979 ‘a gelince tarih sahnesinde Humeyni yerini alıyor. Humeyni ile beraber dünyada bir ilk yaşanıyor ve İran artık İslam Cumhuriyetine dönüşüyor. Fakat yine onun döneminde 1980-88 arasında İran- Irak savaşı ülkeye büyük darbe vuruyor.
Anlatılan o dur ki; zamanın Hint imparatoru Pers şahına hiçbir açıklama yapmadan santraç oyununu yollar.
Düşün, taşın nasıl oynandığını sen çöz der. Hatta bir mektup iliştirir “Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa; o kazanır. İşte hayat budur.”
Bu duruma şaşıran şahın imdadına veziri koşar ve oyunu çözer. Altta kalmak istemeyen şah ise vezirin yeni bir oyun ile karşılık vermesini ister. 10 gün içinde tavlayı icat eder ve gönderirler. Bu kez mektuba aynı sözleri yazıp cümle sonuna “hayat biraz da şanstır” notu ilave edilir.
Gerçekten de tavla stratejik bir oyun olmanın yanısıra elbette şanstır da. 1400′ lü yıllarda Osmanlı’ nın tanıştığı bu oyunda bizler halen Farsçadaki sayılarla oyunu oynarız.
Dolayısıyla İran’ da ilk ve en kolay öğreneceğiniz şey sayılar olacaktır. Gelin beraber sayalım mı?
Haydi size tavla ile ilgili ilginç bir bilgi daha vereyim. Ortamlarda anlatırsınız:)
Tavla, zaman kavramından ilham alan bir oyun.
Senenin birliğine temsilen tavla 1 tanedir.
Oyunun 4 köşesi 4 mevsimi, içindeki karşılıklı 6 hane ise 12 ayı temsil eder.
Ayrıca tavlanın iki farklı renge sahip 15 pulu bir aydaki 15 gece ve 15 gündüzdür.
Karşılıklı 12 hane de günün 24 saatini simgeliyor.
Şans oyununda diğer uca yani din konusuna geçeceğiz ama olsun hayat bu her şey içiçe.
İran deyince akla ilk gelen aşırı dindar oluşları. Ülkede ilk bakışta görülen bir kesmin modern tırnak içinde laik bir İran istediği, bir diğer kesmin de İslam ülkesi olmalarından gayet mutlu oldukları. Bu zaman zaman ülkede sorun yaratıyor. Her şeyin fazlası zarar cümlesini çok severim ve bu İran’ da camilerde içimden söylediğim bir söz oldu. O zaman gelelim karmakarışık ve en sancılı konuya İran ve din.
85 milyon olan nüfusunun %90’ ı Şii Müslüman, %8 ‘i Sünni ve %2’ lik kısım diğer din mensupları. Sıkı durun ülkede 9000 Yahudi de yaşıyormuş.
Şu an ülkede resmi olarak Şii mezhebi benimsenmiş. Aslında “Şii” taraftar demek “Şia” ise taraftarlık demek. Muaviye karşısında Hz. Ali tarafını tutanlar için söylenen sözcük daha sonraları mezhebin de adı olmuş.
Sünnilere göre Kur’an ve Hz. Muhammed kendisinden sonra geleni seçmemiş bilakis toplumun seçmesine bırakmıştır. Şiilere göre ise tam tersi Hz. Muhammed Hz. Ali’ yi kendi yerine bizzat tayin etmiştir. Ali’ nin soyundan gelen 11 imam daha gelmiştir. İran’ da neredeyse her yerde duyacağınız 12 imam konusu budur. Emin olun İran’ da en çok duyacağınız kelime “İMAM” olacaktır.
İmam’ a uyulması ise Allah’ ın emridir bir yerde. İmamların yasakları da Allah’ ın yasakları şeklinde algılanır. Bu durumda 12 imam ve mehdinin yeryüzündeki vekiline en üst düzey Şii “Ayetullah” deniyor. 12. İmam olan mehdi gelene ve yeryüzünde adil düzen kurulana kadar Ayetullah’ lar halkı yönetme hakkına sahiptir. İran yönetim biçimine bu açıdan bakınca dini ve siyasi otoritenin birbirinden ayrılmadığının temeli daha iyi anlaşılıyor. Humeyni’ ye neden Ayetullah Humeyni dediğini de anladıysak başka konulara geçiyorum.
Az kalsın birçoğunuza ilginç gelecek bir bilgi vermeyi unutacaktım. İran’ da günde üç kez ezan okunur ve üç vakit namaz kılınır. Namaz kılış şekilleri de bizden azıcık farklı. Örneğin cuma namazları her camide kılınmıyormuş. Bulunulan yerdeki en büyük camide kılınır.
Zerdüştlük
Küçükken yani ilkokul ortaokul kitaplarımızda zerdüştlük konusu geçtiğinde bize farklı anlatılmış olsa gerek hepimizin aklında “ateşe tapanlar” olarak kalmışlar. Fakat bu yanlış bir söylem.
Zerdüştlük İran’ da yaygın olan kadim dinlerden biri. Yaklaşık 30 bin Zerdüşt olduğu biliniyor. Onlar hava, su, toprak ve ateşin kutsal olduğuna inanıyorlar. 470 yılından bu yana hiç sönmeden yanan bir ateşleri var ve koruma altında. Yazd şehrinde bu ateşi “ateş gede” denilen Zerdüşt tapınağında gördük. Açıkcası Zerdüştleri ve inançlarını çok enteresan bulduğumu belirtmek isterim. (Zerdüştlük hakkında bilgileri Yazd şehri yazımda vereceğim)
İran’ da para birimi riyal ama halk tümen diyor hatta tomen diye telaffuz ediliyor.
Oldukça karışık bol sıfırlı, yeni basım eski basım olmak üzere piyasada çeşit çeşit para dönüyor. Bozuk para yani demir paraları yok. Dolar, Euro veya herhangi bir ülke parası sarraf dedikleri bizim kuyumcu dediğimiz dükkanlarda çevrilebiliyor. Diğer yandan yemek yediğiniz bir yer, alışveriş yaptığınız bir esnafta da bozdurabilirsiniz. Hatta İsfahan’ da bir sokak vardı orada beyefendiler ellerinden deste deste para ile dolanıyorlardı. Ayaklı döviz bürosu yani.
Tarım, turizm, gaz ve elbette petrol İran ekonomisinin kaynaklarını oluşturuyor. Meyve, sebze, tahıl üretiminde kendi kendilerine yetiyorlar. Bunun dışında çok net bir şekilde İran oldukça gelişmiş ve gelişmeye çok açık bir ülke diyebilirim. Ambargo olmasa neler yaparlar kim bilir? Bilmeyenler için İran’ a tüm dünya ile ticaret yapmasınlar diye ambargo uygulanıyor. Başlangıcı ABD Tahran büyükelçilik binası saldırısından sonra ABD tarafından başlatılmış. Türkiye İran ticaret ilişkisi halı, gıda, birtakım tekstil ürünleri satışı ile aktif. Petrolümüzün %30 ‘unu İran’dan alıyoruz.
İran aslında dünyanın en büyük petrol üreticilerinden ama dediğim gibi satamıyorlar. Sadece Çin, Hindistan, Japonya ve Türkiye alıcıları. O da kontrollü miktarlardaymış. Anlayacağınız iş karışık. ABD bence İran’ ın büyümesinden korkuyor.
Tüm bu ambargo belası onları belki ilerlemeleri konusunda perçinlemiş. Kendi arabalarını, uçaklarını üretiyorlar. Benim sayabildiğim kadarıyla 8 havayolu firmaları var. Tahran’ da iki adet olmak üzere her şehirlerinde havalimanı var. Vızır vızır çalışıyorlar görmelisiniz!
Amerikan ve avrupa markası arabalar nerdeyse hiç yok. Bir müddet fransa ile otomotiv konusunda ortak çalışmalar yapılmış. O sebeple pegeout ve renault marka araba az da olsa var. Ama genelde eski model. Japon arabaları var ama onlar da az. Öyle mercedes Bmw filan yok. Iphone mesela çok yok ve pahalı. Birçok uygulama Iphone üstünde çalışmıyor bile.
Kendi deterjan markaları, ilaçları var, nükleer enerji konusuna girmiyorum bile. Her şeyleri var ama her şeyleri.
Eğitim konusunda iyi oldukları biliniyor. Mesela iranlı doktorlar ülkemizde ve diğer ülkelerde oldukça başarılılar. Ülkede özellikle gençler iyi derecede İngilizce konuşabiliyorlar. Ülke kendi internet sistemlerini kurmuş. Sadece İran’ da kullanılan akıllı telefon uygulamalarıyla onlar da bizim gibi eve yemek siparişi veriyor alışverişi internetten yapıyorlar. Hatta uluslararası kredi kartı sistemine kapalı olduklarından kendi kart sistemini oluşturmuşlar. Müthiş değil mi?
Baraj, liman gibi büyük çapta projeleri hiç dışarıdan destek almadan yapabiliyorlar. Uzay konusunda başarılı çalışmaları yadsınamaz aşamada. Ülkenin tek eksiği diğer ülkelerle aralarının açık olması. Hani şöyle bi salsalar İran uçar gider. Zaten sırf bu yüzden İran’ ın adı geçtiğinde onlardan tü kaka diye bahsedilmesi.
İran’a seyahat edecek kadınların kafalarındaki en büyük soru işareti bu konu. İran’da kadınlar nasıl giyiniyor? Bir kere kesinlikle başınızı örtmelisiniz. Buna Ülkeye giriş yapacağınız sınır kapısından başlayacaksınız. Bu net! Ama nasıl örtüneceksiniz kısmı merak etmeyin esnek. Başlarında neredeyse saçın yarıdan fazlasını açık bırakacak şekilde bir örtüleri var.
İran’da vitrin mankenlerinin başörtüsüz olması bile yasak! Bazı kanunlarla belirlenmiş katı kıyafet kuralları var. Yine de görülen o ki son protestolar bu kuralları gün geçtikçe esnetmeye başlamış. Yine de temkinli olmak adına biz hiç örtüsüz çıkmadık. Hatta araç içinde trafik ışıklarında olan kameralar yüzünden şoförler tedirgin olduklarından uyardılar. Yoksa özellikle Tahran sokaklarıdan gözle görülür bir değişim var.
Özetle başınız örtülü olacak ama öylesine bir örtü. Kıyafet ise benim korktuğum kadar değildi. Kalça kapalı olsun altında tayt olsun dertleri değil gibi bir şey var. Kısa kollu, kısa etek elbette yok, boyun açık olmamalı bu önemli. Erkeklerin de şort giymesi kesinlikle yasak!
Taarof kelimesini daha önce duydunuz mu? Kim milyoner isterde bile sorulmuş. Benden önce İran’ a gidenlerden bunu duymuştum.
Arapça kökenli bu Farsça kelime İran’ın karmaşık görgü kurallarını tarif eder. Buna göre, söylenen söz kelime anlamından ötesi. İnsanlar kabul etmek istedikleri şeyi reddeder; yani kastetmek istemedikleri şeyi söyler, hissetmedikleri şeyi ifade eder. Aslında tersini yapmak ya da söylemek yoluyla gönlünden geçenleri aktarmak ister. Böyle yazınca karışık geldi değil mi. Şöyle örnekle anlatacağım hazır olun. Bir keresinde taksiden inerken anlaştığımız 250 Taksici aman ne parası dedi, parayı almak istemedi. Israr ettik, yine reddetti. Bunun üzerine biz şaşkın bir halde gülümseyip bize taarof yaptığını anladık ve yine parayı uzattık bu kez aldı. Teşekkür ederek arabadan uzaklaşabilirdik de.Taksici bu şekilde bize saygısını gösteriyordu. Taarof geleneğine göre, teklif edilen şey iki-üç kez reddedilir. Bundan sonra istediğinizi söyleyebilirsiniz, bu kabalık olarak görülmez. Önce kibarlık yapılır, ama sonunda mutlaka parasını ödemelisiniz. Gerçi size kalmış onlar da yapmasınlar biz ne anlarız taarof maarof caaanımmm.
Bir kere iran’ a biz Türkler vizesiz gidebiliyoruz. Herkesin aklındaki sorun İran’ a gidersem Abd vizesi alabilir miyim ve israil’ e gidenler İran’ a girebilir mi? Bu konuya açıklık getireyim. İran ülkeye girişte pasaporta damga bile vurmuyor fakat karadan girenlerde sistem nedir bilemem. Dolayısıyla Abd vizesi olayı sıkıntı değil. İsrail mevzusu ise tamamen alakasız. Şöyle ki İsrail ‘ de pasaporta vize vurmuyor. Hoş olsa bile İran bunu dert etmiyormuş. Özetle İran’ a vizesiz gidiliyor pasportunuz için endişelenmeyin.
Şimdi gelelim eğlenceli konulara. Her akşam minik İran gezi grubumuzla yani ben, ablam, yengem ve yeğenimle oynadığımız oyuna. İran’ da neleri sevdik sırlama oyunu bu. Bir de bu oyunun İran’ da tanıdığımız insanları puanlamak oyunu da vardı.
1) Ülkede en sevdiğim şeylerden biri elbette mimarisi. Her şehir hem birbirine benzer hem de nevi-i şahsına münhasır detaylar barındırıyordu. İsfahan devasa meydanıyla, Şiraz bahçeleriyle ve elbet Persepolis antik şehriyle, Yazd ise rüzgâr badgirleriyle şaşırtıcıydı. Camilerin dışı kadar içleri de büyüleyiciydi. Şia camilerine mahsus aynalı iç kaplama olayı çok enteresan. Dolayısıyla İran mimarisi beni benden alan konu oldu.
2) Ülke genelinde güvenlik zafiyeti yok. Kadın başınıza İran’ da çok rahat gece gece sokaklarda gezebilirsiniz. Bu söylediğime lütfen inanın ve gaza gelip İran’ a gidin. Tek başınıza gidin, arkadaşlarınızla gidin, turla gidin ama gidin.
3) Gidin ki güzel İranlıları kendi gözünüzle görün. İnsanların misafirperverliğini, yardım etme çabalarını görün.
4) Şükürler olsun İran’ da bizdeki gibi taharet musluğu var. Bizim bildiğimiz şekliyle değil duş musluğu gibi bir aparat var. Umumi tuvaletlerin hepsinde, otogar gibi yerler de dahil WC kâğıdı da vardı.
5) Satıcıların bağırıp çağırıp bir şeyler satmaya çalışmamasını sevdik. Yakana yapışmıyorlar hatta kibarlar. Bu harikaydı doğrusu. Mısır ve Fas’ a gidenler hatta İstanbul Kapalıçarşı’ ya yolu düşenler bu maddeyi yazmamı anlamışlardır.
6) Korna sesi yok, Tahran’ da trafik yoğun olmasına rağmen makul düzeyde duyduk diyebilirim.
7) Tahran demişken metro iş çıkış saatlerinde kalabalık olsa da insanlar sakin sakin inip biniyor. İteleme, oflama puflama, bağırış çağrış ve koşuşturma yok. Metroda sadece kadınlara mahsus vagonlar olmasını ise aşırı sevdim. Aman olur mu öyle şey diye baktığım bir konuydu ama pek de güzel oluyormuş. Hatta japonya’da, Hindistan’da ve Meksika’da da var bu uygulama.
8) Ayrıca metroların içinde satıcıların aklınıza gelebilecek her şeyi satıyor olmasını da beğendim. Bu başka hiçbir ülkede rastlamadığım bir olaydı. Çalışan kadınlar için dönüş yolunda eksikleri giderme açısından güzel bence.
9) Sokakların temizliği fevkalade bir şeydi. Birkaç arka sokak dışında yerde çöp görmedik. Tahran başkent oluşundan, en büyük şehir ve en kalabalık oluşundan daha keşmekeş gibi görünse de orası bile düzenliydi. Hele İsfahan’ da caddeler geniş, her iki tarafı kocaman ağaçlarla çevriliydi. Birbirine paralel dümdüz caddelerde ağaç dipleri betonla kaplanmamış ve yağmur suları için kanallar bırakılmıştı. Şiraz ve Yazd şehirlerinde de eski şehirlerin tarihi sokakları özgün halleriyle oldukça bakımlıydı.
10) Gittiğimiz her şehirde parklar, bahçeler vardı. Zaten İran’ ın bahçeleri meşhur.
11) Taksi sistemine de bayıldık. Snapp denilen bir uygulama var. Bu maddeyi İran gezi rehberi yazımda anlatacağım.
12) En sevdiklerimden biri elbet yemekler oldu. İran bizim mutfağımıza yakın gibi dursa da farklı. Baharat oranları, pilav ağırlıklı oluşu gibi bir fikirle gitmiş olsam da gördüm ki gayet sebze ve baklagiller de yoğun yeniyor. Tatlı konusunda bizim elimize dünya üstünde hiçbir ülke su dökemez ama İran’da da ağzımız tatlandı. Kuruyemiş boldu, meyve çok bol satılıyordu.
İsimleri çok cici olan bir sürü yemek tattık ama ne aklımda tuttum ne de her birinin fotoğrafını çektim. Aklımda kalan en basit isim Aash yani aş var. Bir çeşit tahıl, sebze ve baharatla hazırlanan kıvamlı bir çorba. Aklımda kalanlardan biri de “faludeh” denilen tatlı. Yazd’de yediğimiz en şahanesiydi.
13) Listemize şehirler arası otobüs sevdamız giriyor. İnsan otobüs sever mi, severmiş.
14) Ülkede yüksek sesle müzik hiç duymadım. Başkalarını rahatsız edecek şekilde (bizde olduğu gibi) çalındığına şahit olmadım demek daha doğru. Kafelerde müzik duyduk hiç duymadık değil elbet. Hatta İran ezgileri ne güzeldir, mest eder insanı. Dakikalarca dinlersiniz doymazsınız. İstemsizce gözlerinizi kaparsınız. Ahh o ahenkli lisanları yok mu… Lisan konusuna da geleceğim merak etmeyin.
15) Kaldığımız tüm hosteller şehirlerin eski kısımlarındaydı. Bu sebeple geleneksel İran evlerinde kalmış olduk. Bu evler bizdeki medreseler, kervansaraylar olur ya hani işte o şekilde. Dört tarafında odacıklar dizili ve ortalarında bahçe var. İlla ki bahçede minik bir havuz var. İnsanı rahatlatan su sesi, etrafındaki çiçekler, bir de geleneksel sedirlerle çevrili oluşları mis gibiydi misss…
17) İlk kez bir ülkede çaya hasret kalmadık desem. Konaklama yaptığımız her yerde sürekli çay olması bizden tam puan aldı.
18) Paraya alışana kadar sıkıntı yaşasak da içimiz hep rahattı. Diyelim ki fazla para verdik bu çok deyip hemen içinden gereken miktarı alıyorlardı. Dürüst olduklarına inandık diyelim.
Bazı müze girişlerinde turist tarifesi çok olunca biz Türk’üz dediğimizde indirim yapan oldu. Dört kişi olmamıza rağmen 2 kişi parası alan oldu. Bazı yerlerin girişinde İranlılar biletimizi aldı ne yaptıysak parasını veremedik, almadılar.
Camilere girerken üstümüze kocaman bir örtü verilmesi beni zorladı. Çünkü zaten başımı örtmüşüm üstüm başım kapalı ne diye o örtüyle gireyim ki? Tamam İran İslam Cumhuriyeti o yüzden başımızı örtüyoruz onu anlıyorum. Fakat insanın aklına şöyle bir soru da gelmiyor değil. Bir İranlı başka ülkeye gittiğinde onlara da aynısını yapsalar. Mesela siz de buradaki kadınlar gibi giyinmek zorundasınız deseler ne yaparlardı?
İkinci sevmediğim konu yine camiyle alakalı maalesef. Camilere girişin ücretli oluşu çok sinir bozucuydu. En azından Müslüman turiste ayrım yapılabilir. Tıpkı Mescid-i Aksa’ ya girerken yaptıkları gibi dua okutsunlar. Hayır bir cami iki cami üç derken dünyanın parası harcanıyor.
İran’ da kredi kartı geçmiyor bu yüzden bir tomar parayı taşımak zorunda olmak da zorlayıcı bir konuydu. Geçmiyor derken çok büyük işletmeler harici kullanılmıyor.
İran’daki sıkıntılı durumdan biri bu. Tüm hostellerde internet var, gittiğiniz her yerden telefonuz 3G gösteriyor ama gelin görün ki kopmalar sıkça yaşanıyor. Yeterli alt yapının olmadığından değil. Devletin kontrol politikası gereği insanı bezdiren yavaşlıkta tuttuğu söyleniyor.
İran’dayken biz tek bir hat ile dört kişi idare ettik. İşimizi gördü ama akşamları hostele gelince fotoğraf yüklemek dertti. Yine de ailemizle iletişime geçebildik, bu da yetereliydi. VPN denilen uygulamayı gitmeden önce yüklemelisiniz aksi halde oraya gidince hat aldığınızda ya da wi-fi ile internete bağlanamazsınız.
Facebook, Twitter ve YouTube gibi bazı sitelere ise erişim komple yasak. Ama instagram serbest.
Iphone 14 -15 yasak daha doğrusu çalışmıyor henüz.
Konuşurken Farsça ve Türkçe ortak veya benzer kelimeleri fark etmek çok eğlenceliydi.
Örneğin birine daha fazla çay istemiyorum demek isterseniz “kâfi” deyin yeter dediğinizi anlar. Bir şey satın alırken fiyatını sormak için alacağınız şeyi gösterip “kıymet” diye sorun anlaşırsınız.
Dördümüzde Farsça sayıları bir saatte ezberledik. Abartmıyorum bir saat bile sürmemiş olabilir. Hal böyle olunca bilet alırken “çar nefer” deyip dört kişi olduğumuzu belirtiyorduk.
Taksi mi bekliyorsunuz diye gelip soranlara “piyade” diye cevap vermenin yürüyerek gideceğiz demek olduğunu fark etmek başarılıydı.
Bunların dışında fakat, eğer, yani, bahçe, cevab, ehemmiyet, gerçi, ferd, lütfen, kadim, hadese, hassas, havades ilk aklıma gelen ortak kullandıklarımız.
Devam edelim; hayvan, hususi, gırmızı, şekayet, çay, taze, mecbur, kenar, iskele, gısmet, vazife, tahsilat, zaman. Bunlar kulağıma çalınanlar oldu. En şaşırtıcı gelen ise bulmacalarda eski dilde su karşılığı olan “ab” aynen su olarak kullanılıyormuş.
Peki sizce ben hangi kelimeyi çok sevdim? Nerden bileceksiniz hemen yazıyorum ve İran yazı serisinin ilkini bitiriyorum. Sevdiğim kelime “ bademcan” şimdi sizden küçük oyunumuza katılmanızı ve anlamını tahmin etmenizi isteyeceğim. Haydi yoruma yazın bakalım doğru bilen çıkacak mı görelim.
Bizim minik eğlencemizi anlayabilmeniz için size şuraya Farsça bir şarkı bırakıyorum. Eminim hemen ortak kelimeleri yakalayacaksınız.
İran yazılarım peyderpey yüklenecek. Bu sırada siz dilerseniz başka yazılarıma da göz atabilirsiniz. Pişman olmazsınız! Peyderpey ve pişman kelimelerinin Farsça olduğunu tahmin ettiniz değil mi?
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Youtube : pustoodunya
Instagram : pustoodunya
İran gezi rehberi – Tek başına İran gezisi planlamak
Yezd, İRAN – Gördüğüm en güzel çöl şehri
Hürmüz Adası – İRAN’ ın gökkuşağı
Şiraz, İran’ ın gül ve şair şehri- Persepolis’ in gölgesinde bir şehir
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
14 Comments
Gezimizin heyecanını tekrar yaşattın. Çok güzeldi gerçekten. Anlattıkların yorumların olduğu gibi abartısız, ortak gözlem ve hislerimizdi. Çok iyi anlattın emeğine sağlık
Teşekkğr ederim yengecim. Güzel bir gezi oldu güzel hatıralarla döndük. Yazımı beğenmene de ayrıca sevindim
Çok teşekkürler, ne kadar bilgilendirici, gerçekten gitmiş kadar oldum, bu kadar kapsamlı yazmanız ne güzel.En çok camilere ücretli girilmesine ,taarof ,metroda kadına özel vagonlara,kredi kartı geçmemesine şaşırdım, siz hep yazın bizlerde zevkle okuyayım, sevgiler.
Çok teşekkür ederim beğenmenize çok sevindim.
Hemşehrim (bu kelime de Farsçadan) merhaba.
Ne zaman İran’a gitmeyi planlasam, İran’da hep bir iç karışıklık çıkmıştı. Bu nedenle bu gezimi iptal etmek zorunda kalmıştım.
Güzel anlatımınla ilk yazını okudum, diğerlerini de bekliyorum. Bana İran gezimde yol göstereceğine inanıyorum.
Bu arada internette ”Bademcan’a baktım, patlıcan demekmiş.)))). Ben ”bademgözlüm” olabileceğini düşünmüştüm.
İyi gezmeler diliyorum.
Hemşehrim (bu kelime de Farsçadan) merhaba.
Ne zaman İran’a gitmeyi planlasam, İran’da hep bir iç karışıklık çıkmıştı. Bu nedenle bu gezimi iptal etmek zorunda kalmıştım.
Güzel anlatımınla ilk yazını okudum, diğerlerini de bekliyorum. Bana İran gezimde yol göstereceğine inanıyorum.
Bu arada internette ”Bademcan’a baktım, patlıcan demekmiş.))))
İyi gezmeler diliyorum.
Çok teşekkür ederim, görüşleiniz benim için çok önemli Malik bey. sevgiler
İranı cok güzel anlatmışsınız. Anılarım canlandı. Tesekkürler
Çok sevindim. Anılarınızı hatırlatması ne kadar güzel ne mutlu bana o zaman.
Gerçekten çok bilgilendirici yazınızın her satırını zevkle, hatta iki kere okudum,çok teşekkürler, gitmiş kadar oldum inanın,perşembe ve cumanın tatil oluşuna, “taarof” kısmına,kadınlara mahsus vagonlara, camilere ücretli girilmesine çok şaşırdım diyebilirim.Sevgiler.
Bademcan patlıcan olabilir :)
Şükran hanım tüm yazılarınızı okuyorum özellikle İran deneyiminiz bizi de iştahlandırıyor . Kendine has bir ülke İran ve ne kadar yanlış imajı var , hatta bazen bizim gibi:( inşallah bize de kısmet olur
Teşekkürler yazınız için ????
İran’ı harika anlatmışsınız.Ayrıca dilinizde akıcı .Téşekkürler.
Çok teşekkür ederim, değerli vaktinizi ayırıp okumanıza beğenmenize çok sevindim.
Asıl Ben teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğunuz için