Dünyanın çatısında, Himalayalar’ın eteklerinde, Nepal’de olağanüstü bir gelenek yaşamaktadır. Bu geleneğin merkezinde ise Kumari olarak bilinen yaşayan tanrıçalar yer almaktadır. Yaşayan tanrıçası Kumariler dedim evet yaşayan bir tanrıça doğru okudunuz. Bu güne kadar duyduğumuz o Hera, Afrodit Artemisi gibi mitoloji tanrıçaları gibi değiller onlar canlı, yaşıyorlar. Tamam kafanız şu aşamada karıştı farkındayım. Ama ister inanın ister inanmayın dünyanın bir ucunda milyonlarca insan onlara tanrıça diyor.
Ülkeyi çepeçevre saran Himalayalar yetmezmiş gibi Kathmandu’nun sokakları, tapınaklar, insanlar, değişik kokular, sesler… Binbir yüzüyle Nepal, eşsiz bir deneyim imkanı sunuyor.
Size düşen ilk birkaç günü sadece etrafı izleyerek geçirmeniz. Olup biteni anlamasanız da içlerine karışmaya çalışmanız. Zaten insanlarla muhabbet etmeye başladıkça, renkli sahneleri izledikçe hayran kalacaksınız. Kısaca size sadece an’ı yaşamak ve bolca şaşırmak kalacak.
Nepal’in size kattığını ise kendi ülkenize döndüğünüzde anlayacaksınız. Peki o nedir derseniz inanın buna net bir cevap bulamadım. Fakat dünya üzerinde iyi niyetli insanların bir ülke içinde yaşadığını bilmek beni mutlu etmeye yetiyor, diyebilirim. Üstelik sanmayın ki bu biz Türklerin hissettiği bir duygu, hayır efendim elin Norveçlisi, Avusturalyalısı da böyle hissediyor. Ruhunu temizleyip bir kısmını da Nepal’de bırakıp dönüyorlar evlerine.
Dedim ya binbir yüzü olan bir ülke diye, beni en çok etkileyenlerden sadece bir tanesi yaşayan tanrıça diye tabir edilen “Kumari” oldu. Bu yazımda size onlardan bahsedeceğim.
Kelime anlamı bakire olan Kumari onların inancına göre tanrıça. Aslına bakarsanız bir kız çocuğu o. Evet evet doğru okudunuz çocuk onlar! Nepalliler için fazlasıyla önemli bir tanrıça çünkü diğerleri gibi heykel değil binlercesinden farklı, o yaşıyor. Ona yaşamak denirse elbet…
Seçilme aşaması, yaşamları, tanrıçalıktan sonraki hayatını anlatacağım fakat önce nasıl bir hikayesi var ordan başlayayım istiyorum. Hikayeler daha doğrusu efsanaler etrafında şekillenen bu tanrıça olayının çıkışından başlayalım.
Efendim hikayemiz 15. yüzyılda geçiyor. Bir kral var adı Jaya Prakash Malla. bu kral nasıl oluyorsa tanrıça Taleju ile gizlice zar oyunları oynarmış (biz buna tavla diyelim). Günlerden bir gün yine böyle tavla oynarlarken kralın karısı onları görmüş. Aaa o da ne kocası tanrıça ile tavla oynuyor. Şeytanın işi yok işte tanrıça Taleju da kralın karısının onları izlediğini farketmiş. Krala dönüp, benden kimseye bahsetme demedim mi sana, demiş. Zaten hafiften tanrıçaya aşık olmaya başlamış olan kral mahcup olmuş. Aman etme eyleme demiş ama tanrıça duruma feci bozulduğundan artık gelmeyeceğim, diye bağırmış. Kral ağlıyor sızlıyor, yataklara düşüyor derken tanrıça; hadi yine kıyamadım beni tekrar görmek, krallığın güvende olsun istiyor musun, diye sormuş. O zaman beni Sakya kabilesinde bakire olan küçük bir kızın bedeninde vücud bulmuş olarak ara, demiş ve ortadan kaybolmuş.
Bunun üzerine kral tanrıça Taleju’nun niteliklerine sahip bir kız aramaya koyuluyor ve bu uygulama bugüne kadar aralıksız devam ediyor.
İyi güzel tanrıça aranıp bulunacak ama nerde aramalılar?
Bu bir Hindu inanışı olması rağmen tanrıça kızçelerimiz Budizmin kurucusu olan Siddhartha Gautama’nın Shakya sülalesinden geliyorlar. Asıl mevzu köydeki hangi kızın bedenine gireceğini bulmak!
Kızlarının Kumari olmasını isteyen yüzlerce Budist aile tapınaklara geliyor. Kumariler 2-5 yaş arası kız çocuklarından seçiliyor. Aileler kızlarını Kumari yapmak için birbirleriyle yarışıyor. Kızları tanrıça olduğu için imtiyazlı hale geleceklerini düşünüyorlar. Benim şahsi fikrim; devletin tanrıçaya bir ev ve ömrünün sonuna kadar maaş bağlaması nedeniyle bu yarışın içindeler. Yine de günahlarını almayayım☹
Peki kriterler neler derseniz otuz iki maddelik bir listeleri var. Kızın hiçbir ciddi hastalık geçirmemiş olması, lekesiz cilt, siyah saç, parlak manalı göz (hatta inek gözlü kızlar diye tabirleri var), gür ses, ince uzun kollar, inek gibi kirpikler, ceylan gibi bacaklar, narin yumuşak el ve ayaklar, banyan ağacı gibi bir vücut.
Bitti mi, bitmedi… Sağ tarafa kıvrılmış düz saç, ördek gibi yumuşak ses, güzel kokan vücut lazım. Tam 20 dişinin olamsı ve daha önce hiç kanının akmamış olması gibi…
Diyelim ki bütün bu dış görünüşle ilgili kısımlar adayda var olay bitti mi, hayır! Bir rahip komitesi aday olan yüzlerce kız çocuğunu alıp bir türlü testlerden geçiriyorlar. Nerdeyse işkence diye adlandırılabilecek işlemlerden bahsediyorum.
“108 manda ve keçi kurban edilir. Minik aday Taleju tapınağına alınır ve hayvanların kopmuş kafalarının mum ışığıyla aydınlatıldığı bir odada tek başına bırakılır. Eğer gerçek tanrıçaysa korku belirtisi göstermez. Yok yapamazsa başka bir aday getirilir.”
Tırnak içine aldığım yukarıdaki paragrafı okuyunca benim bile kanım dondu doğrusu.
Bütün testleri geçtiler diyelim bu kez ülke için önemli şahıs olan kralın yıldız haritası ile adayımızın haritası kontrol edilir. Eğer burçları aynı ise zaten tamamdır, diyelim ki burçlar farklı o zaman burçları uyumlu değilse sil baştan.
Yukarıda anlattığım seçilme işlemi zor gibi görüyor değil mi? Kesinlikle ondan daha zor olanı -bana sorarsanız- tanrıçalık bittikten sonraki kısmı. Oraya da geleceğim ama öncesinde tanrıça olunca neler oluyor kısmı var ve orası da karmaşık.
Maalesef küçücük, üç dört yaşlarındaki kız çocuğu için artık hayat esaretten ibaret. Artık kimseyle konuşmayacak, fiziksel temasta bulunmayacak. Söylemek istediğini kafasıyla ya da göz işaretleri ile anlatacak, asla konuşmayacak.
Bu küçük kızçelerin ayaklarının yere değmesi yasak olduğundan yıllarca oturuyorlar ya da kucakta taşınıyorlarmış. Hatta ayaklarının özel bir kasenin içinde durduğu söylense de ben yürürken kendisini gördüm. O kısma geleceğim.
Yılda birkaç kez festival zamanlarında tahtırevan ile taşınmak suretiyle dışarı çıkabiliyor. Halk o gün izdihamı göze alarak onu görmek için ülkenin dört bir köşesinden Kathmandu’ ya geliyormuş. Tanıçanın ayaklarının dibine hediyeler bırakmak onu bir kez olsun görebilmek için.
Ayrıca günde bir kez Kathmandu’nun dünya mirası olan meydanı “ Durbar Meydanı” ndaki Kumari sarayında görülebiliyor. Görülebiliyor dediysem öyle kraliçe Elizabeth gibi elinde eldiven, kolunda çantası halkı selamladığını düşünmeyin. Üst katlarda bir yerlerde şöyle bir geçerken yüzünü belli belirsiz görebilirsiniz. O da şansınız varsa!
Daha önce söylememiş olabilir ama ben oldukça şanslı biriyimdir. Gittiğimizde balkonda yürüdüğü saatleri öğrenmiş, işi garantiye alıp birkaç kez gidip gidip gelmiştik. Hakikaten söylenilen saatte yanında refakatçisi ile geçiverdi ve biz yüzünü gayet net gördük. Bir grup meraklı turist sarayın bahçesinde bakınırken balkonlardan birindeydi. Boyu tırabzana bile zor yetişiyordu.
Gizlice fotoğraf çekme teşebbüsümüz hüsrana uğradı. Zaten görevliler göz açtırmıyorlar. Onlara göre fotoğraf ruhu makinaya hapsetmek gibi algılanıyor. İşte bu yüzden kendi çektiğim fotoğraflar bu yazıda yer almıyor. O gün biz bile Kumari’ yi yani yaşayan tanrıçayı gördük diye sevindik. Aman ne büyük olay diye düşünebilirsiniz ama içinde bulunduğunuz ortam o mistik havaya sizi alıyor içine dostlarım! Haa bizim için sadece yüzüne makyaj yapılmış bir çocuktu, o kadar.
Kimseyle konuşmuyorsa bu kızcağız ne yapıyor bütün gün? Bence sıkıntıdan patlıyordur.
Ailesinden birileri geldiğinde onun önünde eğilip ona dokunabiliyor ve ona bir şeyler anlatabiliyorlar, ancak o cevap vermiyor. Yanında tüm hayatını Kumari’nin her ihtiyacını karşılamaya adamış bir grup insan var. Ayağını elini yüzünü yıkıyor, yedirip içiriyor, makyajını yapıyor. Her zaman kırmızı ve altın rengi giyiniyor. Saçlarını mutlaka sıkıca toplamak zorunda ve alnına özel algılama güçlerinin bir sembolü olan “ateş gözü” denilen bir boya sürülüyor.
Çok sıkıcı bir hayat ama meğer saraydaki görevlilerin çocukları oyun oynarken onları izleme hakkı varmış. Aman ne büyük lütuf!
Yakın zamanda yine saray içinde özel öğretmenler onlara okuma yazma ve ülkedeki diğer çocukların gördüğü eğitimin aynısını vermeye başlamış. Bu da bir nebze sevindirdi elbette.
Tabii ona yüklenen dini bir görevi de var. Dertli gönüllere giren işte benim zeki müren hesabı kapısını aşındıran insanları dinliyor. Bu kimi zaman yüksek din adamları kimi zaman ülke yöneticileri de olduğu gibi halk da kapısını aşındırıyor.
Huzuruna çıkanlar için zor bir süreç. Zaten bir derdi olan garipler bir de Kumari’ nin kaşının gözünün hareketini takip ediyorlarmış. Çünkü her tepkisi bir cevaba denk. Mesela gülerse iki yakanız bir ara gelmez, tut ki hediyelere dokundu almaya kalktı işiniz ters gider para kaybedersiniz. Ağlaması ciddi rahatsızlık alameti. Titrerse sizi mapushane yolları bekliyor demek. Gözleri sulanırsa filan tık diye öbür dünyaya gideceksiniz gibi işaretler. Haa diyelim ki huzuruna vardınız hediyeler ayağının dibine bırakıldı ve o sessizce durdu, yaşadınız dualarınız kabul gördü demektir.
Küçücük bir kız çocuğuna fazla yük değil mi bütün bunlar?
Eee tanrıçamız ergenliğe adımını attı ne olacak? Regl olduğunda Kumari’nin saflığının bitti ve tanrıçanın vücudu değişti demek oluyormuş. Bu yüzden hemen yeni bir arayış başlayacak. Tabiri caizse o artık kapının önüne koyulacak.
Neredeyse hiç tanımadığınız ailenizin yanına sıradan bir insan olarak döneceksiniz yani.
Aileniz yıllarca devletin verdiği eve yerleşmiş ohh mis gibi takılmış. Siz dışarıdan renkli gibi görünen cehennem hayatını yaşamışsınız. Bir gün gelmiş çıkmışsınız. Ama dışarıda yürümek nasıl bir şey onu bile bilmiyorsunuz. Nasıl yemek yapılır, nasıl giyinilir, diğer çocuklarla nasıl konuşulur, oynanır onları öğreneceksiniz.
Bakın halen çocuk diyorum çünkü bana göre 13-14 yaş çocuktur.
Tamam devlet bir maaş bağlıyormuş ama ne fayda.. Duyduğuma göre çok çok azmış. Bu da işin diğer acı tarafı daha var. Saraydayken kıymetliydiniz oysa tanrıçalığınız bitince artık uğursuzun tekisiniz. Haydaa, ne oldu şimdi dün tahtırevanla şehri gezdiriyordunuz bugün ne değişti, demeyin, bu böyle.
Bütün bu anlattıklarım dünya üstündeki milyonlarca insana saçma geliyor. Fakat milyonlarcası da buna inandığı için bize saygı duymak düşüyor.
Bence Kumari’nin hikayesi, bize insan ruhunun ne kadar güçlü ve dayanıklı olabileceğini gösteren ilham verici bir örnektir.
Peki size Kumari geleneği, modern dünyada yer almalı mı, yoksa sona ermeli mi?
Sevgiyle kalınız…
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Diğer yazılarımdan bazılarının da linkini aşağıya bırakıyorum.
Kraliçe Victoria , Abdulkerim ve Oryantalist ressam Rudolf Swoboda
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
2 Comments
Muhteşem blgi
Müthiş