Orta Doğu’ nun kalbindeki şehir Semerkant’ ı size anlatmaya nereden başlasam inanın bilmiyorum. Şehri etkileyici kılan devasa meydanları mı, birbirinden güzel medreseleri mi? Havası mı, insanı mı inanın tarifi zor.
Semerkant’ ın tarihi
Amin Maalouf’ un aynı adlı romanında “ Semerkant dünyanın güneşe dönük en güzel yüzüdür” der. Peki o zaman gelelim nasıl gidilir, nerde kalınır, nereler görülmelidir gibi konulara.
Önce bir şehrin tarihine bakmalıyız. Şehrin M.Ö. yedinci yüzyıla kadar uzanan bir geçmişi var. Önce Pers İmparatorluğu’nu sonra Büyük İskender’ in Makedonyasının bir parçası haline gelmiş.
Ancak Semerkant’ı Semerkant yapan Timur. Hani bizim Yıldırım’ ı esir alan. Timur İmparatorluğu’nun başkenti olarak imparatorluğun aynı zamanda sanat ve bilim merkezi de olmuş.
Ülkenin tam ortasında olduğundan tüm şehirlerden gitme imkanınız var.
Semerkant’a otobüsle gitmek mümkün. Taşkent ana otogarından sık sık otobüsler var. Biz bir türlü saatini denk getiremediğimizden hiç otobüs kullanmadık. Özbekistan’ da her şehir birbirine otobüs ağı ile bağlı merak etmeyin.
Taşkent’ten hızlı tren 2 saat, bir diğer alternatif de 3.5 saat süren tren var. Haliyle bu daha ucuz. Maalesef tren web sitesi çok iyi çalışmıyor gara gidip bakmak en temizi. Tren tercihimizdi ama onda da saatler tutmayınca paylaşımlı taksi ile gitmek en mantıklı olandı diyebilirim. Hatta otobüs bileti fiyatı ile taksi ücreti aynıydı. Daha hızlı gitmeniz de cabası. Paylaşımlı aracı Taşkent otogarı önünde bulabilirsiniz. Hatta kaldığınız yerdeki görevlilere de yardımcı olur. Kapıya kadar gelip sizi alacak bir araç ayarlarlar.
Taşkent Semerkant arası 310 km ve 3.5 saat kadar bir karayolu yolculuğu yaptık.
Timur’ un şehri Semerkant Özbekistan’ ın incisi. Az çok göreceklerimize hazırdık ama bu kadar huzurlu olabileceğini tahmin etmemiştik doğrusu. Halen ablamla Semerkant mı Buhara mı diye birbirimize soruyoruz. İkisi arasında seçim yapmak çok zor. Kimse kırılmasın diye Hive çok güzeldi deyip işin içinden çıkıyoruz. Taşkent ise başkent olduğundan ya da onca güzellikten sonra gittiğimizden midir nedir bizi cezbetmedi. Fekaaaat metrosu şahaneydi hakkını yemeyelim.
Ancak Timur İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra şehir birçok kez el değiştirmiş. Özbek hanlıklarından başlayıp son olarak Rus İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmiş. 20. yüzyılda Sovyetler Birliği’nin bir parçası olmuş ve nihayetinde Özbekistan’ın ikinci büyük şehri haline gelmiş.
Ulaşım ücreti : Araca kişi başı 80bin som ödedik.
Birçok alternatif var ama ben sadece kaldığımız yeri biliyorum. Umarım bu yazımı okuyan birileri gider orada kalır ve o güzel ev sahibesi ile tanışır. Kapıdan girip yer var mı, odaları görebilir miyiz dedik. Önce bir çay için sonra bakarsınız deyip şu masayı iki dakika da donattı. Masanın hatrına orda kaldık sanmayın. Semerkant’ ın en önemli merkezi olan Registan meydanına tam iki dakika yürüme mesafesindeydi. Odalar güzeldi ve tertemizdi. Wc içinde ve kahvaltı dahil. Kısaca aradığımız özellikler tastamam tutuyordu. Biz memnun kaldık o yüzden ön ödemesiz rezervasyon yapan sitelerde “Hotel Semerkant” adını araştırın. Şayet yer varsa gözünüz kapalı gidin derim. Bir de unutmadan konuklar gündüz sipariş verirse akşam yemeğini orada yiyebiliyor. Elbet bir ücret karşılığında.
Bir gün gezdik dolaştık yorgun argın bahçe kapısından içeri girdik. O sırada ev sahibesi diğer turistlere Özbek mantısı pişirmişti. Selam verdik odamıza çekildik ki kapı çaldı, elinde koca koca mantılarla gülümseyen yüzüyle kadın geldi. Daha ne yapsın değil mi?
Konaklama ücreti : kişi başı 150 bin som / 2 kişilik banyolu – kahvaltı dahil oda
Büyük İskender’ in “Semerkant hakkında duyduklarımın hepsi gerçekmiş hatta hayal ettiğimden daha güzelmiş” dediği biliniyor. İşte böyle bir şehirde gezilecek yer o kadar çok ki. Ben mutlaka görülmesi gerekenlere yer vereceğim.
Bunlar gitmeden önce benim defterime yazdığım şekli ile listem. İçlerinden sadece Shah-i Zinda’ ya gidemedim ve çok üzgünüm. Saati tutturamadık aman neyse ki sadece mezar var deyip kendi kendimizi teselli ettik. Ama siz gidin lütfen. Ziyaret saatleri 07.00- 19.00 ücreti de 30.000 som idi. Registan meydanından minibüslerle ya da taksiyle gidilir yürüyerek yarım saat sürer.
Semerkant için ayrılacak süre minimum 2 gün ama dolu dolu iki gün olmalıdır. Planlarınızı yaparken ona göre yol durumunu dikkate alınız.
Türkçe kumlu yer anlamına gelen Registan Timur zamanında Pazar yeriymiş. Büyüleyici atmosferi olan Registan Meydanında üç medrese var. Timur İmparatorluğu zamanında burada şehrin değil tüm imparatorluğun kalbi atıyormuş. İster inanın ister inanmayın bunu hissediyor insan. O kadar büyük bir alan ki gözleriniz kamaşıyor.
Timur’ un torunu Uluğ beyin inşa ettirdiği aynı isimle anılan Uluğ bey medresesi (1417-1420). Şer-Dor Medresesi (1619-1636) ve Tilla-Kari Medresesi (1646-1660)
Her medresede derslik, öğrenci ve öğretmenlerin yatakhaneleri bulunuyor. Hepsinin içine girebilir, mistik havayı soluyabilirsiniz. Hangisi hangisidir diye şaşırmazsınız çünkü bilgilendirmeler yapılmış. Kafamda; Tilla- Kari’ nin içi çok güzeldi, Uluğ beyin ikinci katlarına çıkılabilir olması güzeldi. Şer-dor’ un dışında aslan resmi vardı şeklinde kodlayarak onları ayırt ediyorum.
Giriş ücretleri : 50 bin som ( Özbeklere ise 5 som )
Gece görüntüsü de efsane ve o da ayrı ücrete tabi. Ama koca meydanın her tarafı açık olduğundan illa bir köşesinden izlenebiliyor.
Yaptıran kişinin adından olsa gerek benim en sevdiğim bu oldu.
Uluğ bey dünyamızın gördüğü en büyük bilim insanlarından biridir. Bakın üstüne basarak tekrar söylüyorum ya da altını çizip koyu harflerle yazayım. Uluğ Bey dünyanın en büyük bilim insanlarından biridir.
Onun neler yaptığını bilime kattıklarını uzun uzadıya yazmayacağım. Medrese özelinde anlatmak gerekirse dönemin en ünlü 70 bilgini buraya getiren Uluğ beydir. Arkadaşlarıyla birlikte burada matematik ve astronomi ağırlıklı eğitim verdiler. Kübik denklemleri ilk çözümü burada yapıldı. Sekiz ondalık kesre kadar doğru olan sinüs ve kosinüs tabloları, küresel trigonomi hesapları burada yapıldı.
Medresenin minaresine çıkıp yukarıdan şehri görmek mümkünmüş ancak biz çıkamadık siz şansınızı deneyin. Biz sadece üst katlara çıkıp Rus kızlardan sıra gelirse birkaç kare fotoğraf çektirebildik. Maalesef instagram yüzünden, insanlar çıldırmış gibi yerel kıyafet kiralayıp binlerce kare fotoğraf çekme telaşındaydı. Kimse ne Uluğ beyi yad ediyor ne de orada yıllarca süren eğitimlerden haberdar.
Oysa minarelerde muhteşem hat sanatının çinilerle vücut bulmuş Allah ve Allahu ekber yazıları dikkat çeker. İçeride hangah denilen misafirhane ve küçük bir mescit var. Şimdilerde dükkan ve sergi salonu, kahve molası vereceğiniz elbise kiralayacağınız cafeler var.
Uluğ beyin ölümünden sonra bilimsel çalışmalar durmuş. 19. Yüzyıla gelindiğinde ise Sovyetler burayı tahıl ambar olarak kullanmış. Ama yiğidi öldür hakkını yeme hiç zarar vermemişler belki dolaylı olarak korumuş bile olmuşlar.
Farsça Altın kaplamalı demek. Bu ismi almasının bir sebebi var elbet. Medresenin içindeki camini mihrap, minber ve cami duvarlarının saf altın olması. Şöyle çinili süslemelere bakarken bir anda içeri girdiğinizde şok oluyorsunuz. Amansız cazibesine esir oluyorsunuz. Diğer yandan 17. yüzyılda Semerkant’ ın en büyük camisiymiş de burası.
Uluğ bey medresesinden 200 yıl sonra yapılmış. Girişteki kapıdaki aslan figürlerinden ötürü halk arasında aslanlı medrese olarak biliniyor. Aslanların ceylan avlarken resmedildiği bu kapı güneş adam figürüyle dikkat çekiyor. Tarihçiler bunu Zerdüştlüğün etkisi olarak yorumluyorlarmış.
Duvarlarında kufi hatlar var ki insan gözünü alamıyor. Resmen boynunuzun tutulma riski olacak kadar var.
Bizim şansımıza Özbekistan içindeki özerk bir bölge olan Karakalpakistan’ dan gelen gençlerin dans gösterisi vardı. Çok güzel kıyafetler, ezgiler eşliğinden harika bir şölen izledik. Dayanamayıp danslarına eşlik ettik. Gençler çok güzel Türkçe konuşuyorlar elbette Tarkan’ ı tanıyor ve Türkiye’ yi seviyorlar.
Burayı da gezdikten sonra registan denilen meydandan ayrılıp bir diğer tarihi yapıya göz atma zamanıdır.
Efenimmm bizim bu Timurlenk’ in onların deyimiyle Emir Timur ‘ un 43 eşi varmış. Cengizhan’ ın soyundan bir kızı eş alınca adının önüne “Amir” yani “Emir” ünvanını almış. Lakabı Bibi hanım olan eşi için Hindistan seferini kazanması sonrası yapılmış. Ama seferden dönen Timur burayı beğenmemiş. Bazı bölümleri yıktırıp yeniden yaptırmış. Yapıldığı dönemde tüm Semerkant erkeklerinin Cuma namazında buraya sığdığı söyleniyor. 10000 kişiden bahsediyoruz, dikkat!
Yapının ihtişamı, büyüklüğü, yüksek katları, sivri kemerler kubbeleri, içinin süslemeleri biraraya gelince göz kamaştırıyor. Yapıldığı dönemde hatta 200 yıl kadar dünyanın en yüksek yapısıymış. Benim en sevdiğim yan kubbeleri oldu. Masmavi yuvarlak kubbeler bence şehrin en cici yapısıydı.
İçeri girişin paralı olması sinir bozucu. O gün hesaplamıştık da 2.5 dolara denk geliyordu. Kimse kusura bakmasın da artık o bile büyük para. Hem de içinden çok dışı efsanevi bir güzelliğe sahipken boşa girmeyelim dedik. Vaktiniz ve paranız bolsa hiç düşünmeyin tabii ki.
Tam karşısında Bibi hanımın türbesi de var. Bilin bakalım orda ne var sadece bir mezar ve giriş paralı ???? Peki biz girdik mi ?
Şimdiki durağımız Arapça rasat yani gözetleme Farsça hane bildiğimiz ev kelimesinden Rasathanedeyiz. Burası Ali Kuşçu’ nun da yetiştiği yer. İsfahan, Hindistan Delhi ve Jaipur’ daki rasathanelerden yüzyıllar sonra yapılmış. Fakat çok küçük bir kısmı ayakta.
Uluğ Beyin yaptırdığı rasathanesinden geriye kalan 2 metre genişliğinde, aşağıya doğru 11 metre inen yarım ay şeklinde çukurluk. Bu sekstantın bugüne kadar tespit edilmiş en büyük sekstant olduğu biliniyor.
Buradaki Kuzey-güney eksenine gömülü bu sekstant. Yıldızların yüksekliklerini bulmada kullanılan, “Rub-ı Daire” (Duvar Kadranı), Ayasofya Camii’nin kubbesi büyüklüğünde. İçerideki müzede detaylı kesit resimleri görülüyor. Bir zamanlar çinilerle süslü ve üç katlı devasa bir yapıdan eser kalmaması ise çok üzücü.
Rasathane Uluğ beyden sonra yıkılmış. Neden yıkıldığı konusu ise dünyamızda yılların hiçbir şeyi değiştirmediği bir konu; alimlerin cahillerle mücadelesinde yenilgisi…
Oysa Uluğ bey dünyanın güneş çevresinde döndüğünü bulduğundan tam 60 yıl sonra Kopernik, 200 yıl sonra ise Galileo bu tespiti ancak yapabilmiş. Astronomik hesaplamaları, binden fazla yıldızın ve bunların gökyüzündeki konumlarının kapsamlı bir kataloğunu yapmış. Onun zamanında oluşturduğu bu eser ise halen Ayasofya kütüphesindeymiş. Semerkant’ ı terkeden Ali Kuşçu’ nun Osmanlı topraklarına Fatih Sultan Mehmet’ e yakın olmasının bir nimeti.
Batı dünyası yakın tarihe kadar onun ölçümlerini baz almış. Semerkant’ taki bu rasathanesi bırakın o dönemi günümüzde bile şaşkınlık yaratıyor. Burada kendini bilime verirken aynı zamanda ülkenin de yöneticisi olduğunu hatırlatmak isterim. Uluğ Bey, bir yılın uzunluğunu 365 gün 6 saat 10 dakika 8 saniye olarak belirlemiştir. Modern ölçümlere göre fark 1 dakikadan azdır. Nasıl bir insansın sen, insan mısın demek daha doğru mu olur bilemedim. Sizce?
Çeşitli cetvellerin detaylı anlatıldığı kitaplar çeşitli dillere çevrilmiş. Bu kitapların giriş bölümünde Kur-an’ı Kerimde geçen şu cümleye yer vermiş; bıraktığımız izler ne olduğumuzu gösterir. Onun dünyaya bıraktığı izi bilen dünya astronomi birliği ayın görünen yüzeyinin bir bölgesine “Uluğ Bey Krateri” ismini vermiş. Ama gelin görün ki adamcağızın sonu çok kötü olmuş. Burada uzun uzun anlatmayayım ama kendi oğlu öldürtmüş deyip Uluğ Beyin ruhuna bir Fatiha yollayayım.
Size onlarca sayfa Uluğ bey anlatasım var ama en güzeli TRT nin Asya’ nın Kandilleri diye isimlendirdiği serisinde Uluğ beyi izlemeniz. https://youtu.be/-LeY7f29vzU
Giriş ücreti 15 bin som
Dünya tarihinin Cengizhan ve büyük İskender’ den sonra gördüğü en büyük komutanlardan biri Timur olarak kabul ediliyor. Girdiği bir kavga daha doğrusu büyük bir isyandaki karmaşada topal kalmış. O yüzden bizim dilimizde onun adı farsça topal kelimesi olan lenk’ in eklemesiyle Timurlenk olmuş. Aman ha Özbekistan’ da ondan öyle bahsetmeyiniz. Onlar onu Amir ( Emir ) Timur olarak tanıyor.
Orta Asya’ nın bir köyünde bildiğiniz köylü bir ailenin çocuğu iken hatta hırsızlık, eşkıyalık yaparken yükselerek Timur imparatorluğu kurmuş. Asya’ da Çin ve Hindistan’a Arap yarımadası, Filistin civarları, Pers toprakları derken Anadolu’ ya kadar gelmiş. Ben duyunca şaşırmıştım siz de şaşırın diye yazayım; İzmir etrafı küçük Türk beylikleri ile çevrili bir Venedik hristiyanlık merkezi imiş. Bir türlü de alınamazken orayı 15 gün gibi kısa bir sürede Timur almış. Böylece İzmir’ i ilk fetheden Türk devlet adamı olmuş kendisi.
Bildiğimiz o meşhur Ankara savaşında ise Yıldırım’ ı esir almıştır. Aralarındaki mektuplaşmalardan anlıyoruz ki aslında Timur’ un ılıman yaklaşımına Yıldırım’ ın ukalaca cevap verişinin sonucu savaş yapılmış. Ama bize kalan bir hatırası daha var Timur’ un. Ankara savaşındaki generallerden biri olan İsenbuga savaş fillerinin başındaki kişi imiş. Ankara savaşı sırasında halen onun adıyla anılan yere otağı kurulmuştur. Şİmdi de tam orada başkentimizin havalimanı var. Esenboğa adını İsenbuga’ dan evrilerek almış.
Timur’ a dönecek olursak adam çok akıllı, cesur ve savaş stratejileri bakımından mükemmel. Ama diğer yandan biraz vahşi. Öyle böyle değil arkadaşlar. Timur’ un şehirlerine ilerlediğini duyanlar savaşmadan vermeyi tercih ediyorlarmış. Çünkü Timur bir yere girerse orada omuz üstünde baş bırakmakla kalmıyor, kellelerden kule yapıyormuş.
Sivas kalesini aldığında kimsenin kellesini kesmeyeceğime söz veriyorum demiş. Sözünü tutmuş ama bu kez de kaleyi teslim eden binlerce askeri diri diri yakmış. Bir başka anlatılan hikaye de Suriyeden. Sahabe mezarlarını görmüş bir de Yezid’ in şatafatlı türbesini. Sahabeler mütevazı yerde yatarken bu kim ki gösterişli mezarda yatıyor, demiş. Peygamber torunlarını katleden adama bu mezar olmaz deyip mezarı kazdırmış ve askerlerini toplayıp çukura işemelerini söylemiş.
Yine bir Hindistan seferinde ordusunun fillerin karşısında zorlanacağı düşünüyor ve aklına cin bir fikir geliyor. Yüzlerce deveyi yanyana bağlıyor ve onlar koşmaya başlayınca bir yandan ateşe veriyor. Zavallı fillerin ve Hintlilerin üzerlerine gelen ateş topu karşısında ne hissetiiğini anlamak zor değil.
Bu ve benzeri savaş taktiği, vahşet bir yana adam el sanatlarına, bilime, ticarete hayranmış. O yüzden merkez kabul ettiği Semerkant’ a hakimi olduğu tüm topraklardan bilim insanını getirmiş.
68 yaşında Çin seferindeyken ölen Timur tarihe 27 hükümdarı dize getirmesi ve hiç savaş kaybetmemesi nedeniyle yenilmez adam ünvanı alarak geçmiştir.
Bu yüzden Semerkant şehrinde ilk görmek istediğim yerlerden biri onun mezarıydı.
Aynı türbede Uluğ beyin mezarı da var. Peki başka ne var burada tabi ki bilet gişesi. Şöyle bir başınızı uzattığınızda da görülebilen bir mezara neden para istedikleri üzerine bayağı kafa yorduk. Sanırım ülkenin turizm gelirine katkı dışında bir anlamı yok. Üstelik öyle Türküz kardeşiz filan da sökmedi bilginiz olsun.
Türbe mimari olarak şaheser, elbette büyük insanların mezarları olduğu için ilgi çekici ama Timur’ un mezarı için anlatılan bir hikaye çok çok enteresan. Anlatılana göre Timur’ a delice hayran olan Stalin onun özel güçleri olduğunu, özel nesnelere sahip olduğunu ve onunla gömüldüğünü düşünürmüş. Nihayet Timur’ un mezarının açılmasını emretmiş. 21 haziran 1941 de bir ekip mezarı açmaya başlamış. Haber halk arasında yayılınca yaşlılar mezarın lanetli olduğunu anlatmaya başlamış. Ama kimse onları dinlememiş işlerine devam etmiş. Lahit açıldığında ilaç kokusu altı asır sağlam kalsa da havayla temas eden ceset bozulmuş. Yüz kalıbı çıkarılmış, boyu ölçüleri çıkarılmış, aksak mıdır diye bakılmış.
Derken tabut Moskova’ ya götürülmüş. Eee ne var bunda dediniz değil mi sıkı durun mezarda Timur’ un yazdırdığı “mezarımı açan lanetlensin iki yakası bir araya gelmesin” minvalinde bir tablet bulunur. Nazilerin birkaç gün sonra Moskova’ ya girmesi lanet yüzünden şeklinde yorumlanır.
Ben işin mimari güzelliğinin tarafındayım. Bulunduğu yer ve renklerin ahengi sebebiyle yapıya bayıldım.
Giriş ücreti : 25bin som
Bu caminin güzel olan tarafı konumu. Oradan Semerkant’ ın simgesel yapıları ve şehrin hareketli görüntüsü çok güzel. Onun dışında söyleyeceğim gün batımı saatinde kapanıyor olması ve tabii ki girişin ücretli oluşu ????
Şehrin en eski camisi olma özelliğinde ama o Cengizhan askerlerinin yaptığı şekliyle kalmamış. Eski şekline uygun yeniden yapılmış hali bu. Özbekistan’ ın ilk cumhurbaşkanının bahçesinde gömülü oluşu camiyi önemli kılıyor.
Benim açımdan önemi Semerkant’ a gelir gelmez ilk gördüğüm yapı oluşu. Ayrıca ablamla çektirdiğimiz en güzel fotoğrafımızın onun terasında çekilmiş olması.
Şehrin pozitif bir enerjisi olduğunu eklemeden yazımı bitirmeyeceğim elbette.
Saydığım yerler illa ki görmeniz gereken yerler ama onun dışında parklarında, çarşılarında gezmek çok keyifli. Özellikle Siyob Pazar ülkenin bereketli topraklarında yetişen ne varsa satıldığı bir yer. Ekmekler şahane sanki hepsi birer sanat eseri gibi sergileniyor. Tatlarını düşününce haksız da sayılmazlar.
Özetle gönle, göze mideye hitap eden bir şehir burası. Semerkant İpek Yolu’ nun en güzel uğrak noktası. Tüm dönemlerin en yaşanılası Orta Asya şehri. Turist olarak gidenler için her yer yürüme mesafesinde, şehirde bolca yemek için bolca alternatif mekan var ve çok pahalı değil. Uluğ Bey rasathanesi gibi biraz şehir dışında olan yere minibüs ve belediye otobüsü ile gidilebilir. Biletler araçta alınıyor. Böylece çok ucuza gelir ama elinizi kaldırın bir araç durur. Konaklama için yüzlerce seçenek var bizim gibi yürüyerek bulabileğiniz gibi gitmeden önce internetten seçim yapabilirsiniz.
Kişisel görüşüm çok rahat gezilebilen, karnınızın tıka basa doyduğu en önemlisi ruhunuzun beslendiği bir şehir Semerkant!
Semerkant yazımı tıpkı şehirdeki son gecemde hüzünlendiğim gibi bitiriyorum ama bir diğer şehir sırada. Buhara için hazır mısınız?
Unutmadan yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.