İstanbul’un kalbinde, Kapalıçarşı’nın coşkusu ve tarihi atmosferi arasında yükselen Nuruosmaniye Camii, bir ibadethaneden çok daha fazlası. 18. yüzyıldan kalma bu Barok şaheser, Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilirken, gizemli hikayeleri ve muhteşem mimarisiyle adeta bir tarihi hazineye ev sahipliği yapıyor.
Bu yazıda, Nuruosmaniye Camii’nin bilinmeyen yönlerini keşfedeceğiz. Adının anlamından, gizemli kuyularına ve padişah türbelerine kadar bu eşsiz yapının her köşesini inceleyeceğiz.
Hazır mısınız? Nuruosmaniye’nin bilinmeyen sırlarını birlikte açığa çıkaralım!
Adı hakkında aslında birkaç varsayım var; biri camiyi yaptıran III. Osman’a atıfla bu ismi aldığı yönünde. Nur Arapçada ışık demektir yani “Osman’ ın ışığı” ” Osman’ ın nuru ” şeklinde düşünebiliriz. Bir diğer varsayım “Osmanlı’nın Işığını” ifade eder. Bu isim, caminin ışıkla dolu ferah atmosferini ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamını da simgeler.
Nuruosmaniye Camii… Birçok İstanbullunun adını duyduğu ama belki de hiç görmediği bir tarihi hazine. İstanbul silületini gördüğümüz her fotoğraf karesinde o var. Ama Ayasofya ve Süleymaniye’ nin gölgesinde kalıyor.
Bugüne kadar gitmediyseniz üzülmeyin yanından defalarca geçenlerin dahi içine girmemiş olduğunu da biliyorum. O yüzden bu yazımdan sonra umuyorum ki merak eder ve gidersiniz.
Doğu Roma başkenti olduğu o gösterişli yıllarında şehrin çok önemli bir noktasıymış Çemberlitaş meydanı. Osmanlı zamandında da şimdi olduğu gibi şehrin en işlek ve ticaretin kalbinin attığı yermiş.
Araştırmam sırasında oldukça şaşırtıcı bir bilgiyle karşılaştım. Nuruosmaniye Camii’nin inşası sırasında kazılan topraklar, günümüzde Sultanahmet Meydanı olarak bilinen alana, o zamanki adıyla At Meydanı’na, yani Bizans’ın Hipodromu’na taşınmış!
Bugün Sultanahmet Meydanı’na gittiğimizde Dikilitaş ve Burmalı Sütun gibi eserlerin zeminden alçakta olduğunu görürüz. Bu eserlerin zeminden alçakta kalmasının sebebi, cami inşaatı sırasında getirilen topraklarla meydanın seviyesinin yükseltilmiş olmasıymış meğer.
Bu bilgi, Nuruosmaniye Camii’nin sadece bir ibadet yeri olmadığını, aynı zamanda İstanbul’un tarihi dokusunu da şekillendiren önemli bir öge olduğunu da gösteriyor.
Yavaş yavaş camiye doğru ilerleyelim.
Nuruosmaniye Camii, sadece muhteşem mimarisiyle dikkat çeken bir yapıdır. İlginç detaylardan biri avlularıdır. Caminin pek belirgin olmasa da iki avlusu vardır. Biri sokak gibi olan dış avlusu diğeri ise Osmanlı mimarisinde pek rastlanmayan elips şeklinde olan iç avlusudur. Elips şeklindeki yani at nalına benzeyen avlu Osmanlı mimarisinde pek görülmez hatta başka örneği de yoktur.
Devşirme Malzeme: Bergama’dan Nuruosmaniye’ye Yolculuk Eden Sütunlar:
Cami inşa edilirken, istenilen malzemeler için imparatorluğun dört bir yanına haber salınır. Aranılan sütunlar için cevap Bergama’ dan gelir ve toplam 12 sütun İstanbul’ a getirilir. Bu sütunların antik Bergama kentinden yani pagan döneminden kalma olduğu düşünülmektedir.
Osmanlı mimarisinde “devşirme malzeme” kullanımı yaygındır. Süleymaniye Camii’nde de antik tapınaklardan sütunlar kullanılmıştır. Hatta sadece Osmanlı’ da değil Roma’ da bu sistem kullanılmıştır. Ayasofya’ da olduğu gibi.
Elips Avlu: Sütunlara mı Uygun Olarak mı Yapıldı?
Uzmanlar avlunun neden daha önce hiç denenmeyen bu elips şeklinde yapıldığını tespit edememişler. Belki de 20 sütun bulsalardı kare, dikdörtgen yaparlardı. Hoş başka sütunlar da ekleyip köşeli hale getirirlerdi. Tercihleri pek güzel olmuş deyip nedenini kurcalamamayı tercih ediyorum.
Bergama’dan İstanbul’a sütunların taşınması oldukça zorlu bir süreç olmuş.
Sütunların uzunluklarına göre özel arabalar yapılmış ve her birini 70 mandanın çektiği bu araçlarla Ege kıyılarına taşınmışlar. Sonrasında gemilerle Sarayburnu’na ve özel tezgahlarla da inşaat alanına. Sarayburnu’ndan istanbul’ un bu üçüncü tepesine gelmesi de meşakketli olmuş. Şehirdeki neredeyse tüm hamallar, itfaiyeciler ve gönüllü insanlar günlerce çalışmışlar.
Aklınıza bu aşamada bu kadar detayı nerden bildiğimiz gelebilir. Bu bilgiler, cami inşaatı sırasında tutulan günlük kayıtlarda yazdığı için şanslıyız doğrusu. Ben de yazımı hazırlarken daha önceki araştırmaları dikkate aldım elbette. (Yazımın sonunda kaynaklarımı bulacaksınız)
Bizans Lahitleri ve Kırmızı Mermerler:
Cami iç avlusuna girişte yerdeki kırmızı mermerlerden oluşan zemin parçaları dikkat ediniz. Onları ilginç yapan bu mermerlerin aslında Bizans lahit kapakları olmasıdır. Cami avlusunda da kime ait olduğu bilinmeyen bir lahit halen durmaktadır. Bu civardan çıkarılan birkaç imparator lahdi de İstanbul Arkeoloji müzesi bahçesindedir.
Avlu ortasında garip delikler
Avluda tamda orta kısımda Yunanistan’ ın Teselya bölgesinden gelen bir taş durur. Hafif eğimli bu taşın üstünde de delikler vardır. Bu deliklerin amacı cami avlusundaki suyu toplamak ve altındaki su toplama deposuna aktarmaktadır.
Sütunları inceledik, taşlara dikaktlice baktık o zaman şimdi cami içine girme vaktidir.
Nuruosmaniye Camii’nin içi, ışıl ışıl bir atmosfere sahiptir. Muhtemelen 174 pencereden süzülen ışık, büyülü vitraylar ve yüksek kubbe bu hisse katkıda bulunur. Fakat bence asıl etken, caminin aşırı büyük olmaması ve ferah olmasıdır. Bu sayede insan kendini boğulmuş hissetmez ve huzurlu bir atmosfere kapılır.
Benzeri bir atmosfer Mihrimah Sultan camisi(Edirnekapı) ve Büyük Mecidiye Camisinde ( Ortaköy) vardır.
Roma Geleneği: Kırmızı Somaki Mermer Sütunlar
Cami girişinde iki yanda yer alan kırmızı Somaki mermer sütunlar da ilgi çekicidir. Bu sütunlar, diğer padişah camilerinde de olduğu gibi bizi karşılar ve Roma geleneğine dayanarak imparatorluğu temsil eder.
Üç Boyutlu Bir Harika: Mihrap
Camiyi en çok etkileyen detaylardan biri mihraptır. Resmen üç boyutlu bir heykel gibi duran mihrabın, Mescid-i Aksa’yı andıran bir şekli olduğu söylenir. Mükemmel bir akustik sistemine sahip caminin dengesini korumak için mihrabın iki yanına döner terazi sütunlar yerleştirilmiştir. Üşenmeyin gidin imamın durduğu kısmın iki yanındaki ince sütunları çevirin döndüğünü göreceksiniz.
Dua bezemeli Hayırlı bir giriş: Kapılar
Camiye girerken sağ ve sol kapıların kollarında “Hayırlı Kapıları Aç” anlamına gelen dualar yer alır. Bu dualar, camiye adım atanlanlara huzur getirmesi için konulmuştur.
Bence bu duaların bulunduğu yerlere birkaç dilde bu ince detay anlatılmalıdır. Tüm dünyada pozitif mesajlar henüz henüz moda olmuşken yüzyıllar önce yazılmış olması bence müthiş.
Başımızı kaldırıp ihtişamından ağzımızın açık kaldığı o kubbe İstanbul’un Ayasofya ve Süleymaniye’den sonra en geniş kubbesidir.
Caminin kubbesinde Nur suresinin 35. Ayeti olan “Allah göklerin ve yerin nurudur” yazılıdır.
Ana kubbenin ortasında, celi sülüs hat ile: Ey Muhammed, Allah’ a tevbe eden, kullukta bulunan, onu öven, O’nun uğrunda gezen, rükû ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden ve Allah’ın yasalarını koruyan müminlere de müjdele anlamındaki Tevbe Sûresinin 112. Ayeti yazılıdır.
Kubbe kuşağında ise Fetih Suresi yer alır. 115 metre uzunluğundaki bu alanda Fetih Suresi’nin tamamı mermer oyma tekniğiyle elle tek tek nakşedilmiştir. Bu ince işçilik karşısında insan hayran kalmaktan kendini alamıyor doğrusu. İnsan dikkatli bakınca ve sert mermeri düşününce aman Allahım nasıl yapmışlar bunu diyor. Öyle dakikalarca ağzı açık bakakalıyor.
Aslında Fetih suresi Üsküdar Selimiye cami ve Eminönü’ nde yeni Camide de yazılıdır ama böyle mermer işleme tekniğinde ve tamamı değildir.
Camiye girişlerdeki sağ ve sol ahşap kapıların üzerinde yer alan, pirinç kapı kollarında, bize en hayırlı kapıları aç anlamındaki dua yer almaktadır.
Cami içindeki alt pencerelerin üzerinde celi sülüs hat ile yer alan oval tablalar içine; Besmele ile başlayan Esmaü’l Hüsna’ların tamamı (Allahın güzel isimleri) yazılmıştır.
Caminin içi ne kadar zarifi aydınlık ve huzurluysa dışı bir o kadar hareketli ve gürültülüdür. Önce mimari açıdan sonra da diğer hikayelerle etrafını anlatıyorum, toplaşın.
Zarif Taş Minareler ve Ezgisel Ezan:
Nuruosmaniye Camii, zarifliğiyle göz kamaştıran iki taş minareye sahiptir. Bu minarelerde kurşun külah yerine taş kullanılmış olması oldukça ilgi çekicidir. Hatta alemleri de taştandır. Minaredeki dört şerefeye, dört ayrı merdivenden çıkan dört müezzin karşılıklı ezan okurlarmış. Günümüzde ise Atik Ali Camii ile karşılıklı ezan okunmaktadır, tıpkı Ayasofya ve Sultanahmet Camii’nde olduğu gibi.
Şadırvansız Bir Cami:
Camide şadırvan bulunmaması oldukça ilginç bir detaydır. Bu durumun sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte, mimari ayrıntılar nedeni ile olduğu düşünülüyor.
Çok Yönlü Bir Külliye:
Nuruosmaniye Camii sadece ibadet yeri olarak değil, aynı zamanda bir külliye olarak da hizmet vermiştir. Medrese, imarethane, aş evi, çarşı kapısının karşısındaki sebil, diğer yanındaki çeşme ve 142 dükkan ile çevrili bir komplekstir. Bu dükkanlar cami vakfiyesine gelir sağlaması için yapılmıştır. Ayrıca 5000’e yakın el yazması eserin bulunduğu efsanevi bir kütüphanesi de mevcuttur. Maalsef sadece özel izinle girilebilir.
Cami dışındaki sokaklara bakan Vakıf Hanlar, günümüzde rengarenk turistik eşya satan dükkanlara ev sahipliği yapmaktadır. Fakat eskiden bu civarda “esir pazarı” denilen bir yer varmış. Burada esir satışı Bizans döneminde açık bir şekilde yapılırmış. Fatih Sultan Mehmet şehre girdiğinde burada ilerlerken karışıklıkta anne ile oğlunu yanlışlıkla ezince o gün talimat verir, artık köle pazarı kapalı yerde yapılacaktır.
Bir Rivayet ve Büyük Bir Şair:
Rivayete göre, bu esir pazarında uzun yıllar boyunca yine de esir satışı yapılmış. Hatta çok tanıdık bir isim bu esir pazarında 1704 yılında Rus diplomatına 6-7 yaşındayken satılmıştır. Bu kişinin Kamerun’dan geldiği bilinmektedir. Bir şekilde Rus çarına satılan bu zeki çocuk, çarın gözüne girer ve çar onu evlatlık alır. Evlendikten sonra 10 çocuğu olur ve torunlarından biri de hepimizin tanıdığı büyük Rus şair Aleksandr Puşkin’dir.
Puşkin’in Gizemli Hikayesi: Puşkin’in tuhaf hayat hikayesini bir diğer yazımda anlatmıştım. Yazının sonuna linki bulabilirisiniz.
İstanbul’un sadece üstü değil, altı da keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir. Hızlı ve yorucu şehir hayatı yüzünden çoğu zaman gözden kaçırdığımız bu yeraltı dünyası, Nuruosmaniye Camii örneğinde olduğu gibi, gizemli ve büyüleyici hikayeler barındırıyor.
Nuruosmaniye Camii’nin altında gizlenmiş 2.420 metrekarelik bir yeraltı şehri, 2014 yılında yapılan restorasyon çalışmalarıyla gün ışığına kavuştu.
Bu alanda 12 oda, toplamda 19 bölüm ve gizemli bir kuyu keşfedildi. Temel atma işleminde kullanılan 270 meşe kazığının hala sağlam olması da dikkat çekiciydi. Derinlere inildikçe ise eski bir su toplama kuyusu da ortaya çıktı.
Caminin kaymaması için havuzların su terazisi görevi yaptığı tespit edildi. Bu havuzlardan çarşı içine ve Mahmutpaşa semtine su dağıtılıyormuş. Halen Mahmutpaşa hamamının karşısındaki Mahmutpaşa Yokuşu Çeşmesi’nden (acı çeşme de denir) akan su buradaki kuyulardan gitmekteymiş. O günlerde olduğu gibi bugün de çeşmenin üzerinde “içilmez, kullanma suyudur” yazısı yer alıyor.
Caminin altında bir havuz olduğu cami inşaat kayıtlarından biliniyordu. Ancak 2014’te yapılan restorasyonda 420 kamyon balçık ve çamur atılarak yeniden ortaya çıkarıldı. İstanbul Bienali kapsamında kısa bir süre ziyarete açılan bu alan, şu anda kapalı durumda. Yan sokaktaki bir iş hanının altından girilebilen bu kuyu ve havuzlar umarım bir gün müze yapılır da hepimiz bu gizemli yeraltı şehrini keşfedebiliriz.
Bir rivayete göre; caminin kaymaması havuzların su terazisi görevi yaptığı tespit edilmiş. Havuzlardan da çarşı içine ve Mahmutpaşa semtine su dağıtılıyormuş. Halen Mahmutpaşa hamamının karşısındaki Mahmutpaşa Yokuşu Çeşmesi’ nden ( acı çeşme de denir ) akan su buradaki kuyulardan gidermiş.
Restorasyon çalışmalarında bu söylentiyi kulak arkası etmeyen duyan ekip boyalı su vererek bunu test etmiş. Ancak çeşmelerden su akmamış yani başta dediğim gibi rivayet olarak kalmış.
İçine girdik dışını gezdik ama gezerken gördüğümüz türbelerden de bahsetmezsek olmaz. Genelde yaptırdığı camiye defnedilen Osmanlı padişahlarını görmeye alışkınız fakat burada olay biraz karmaşık.
Nuruosmaniye Camii’nin avlusunda yer alan türbeler, Osmanlı tarihinin ilginç bir hikayesini anlatır. Bu hikayede padişahların hırsları, kinleri ve kaderin cilveleri ön plana çıkar.
Başlayan başka tamamlayan başka padişah
Camiyi yapmaya başlayan I. Mahmut’ tur. Babası III. Ahmettir yani bizim Sultanahmet camisine adını veren padişah. Çok heves etmiş halkın isteğini yerine getirip en işlek yere cami yaptırmaya karar vermiş, hatta türbesini de buraya hazır etmiştir.
En çok kütüphane yaptıran, yeniliklere açık, halk tarafından sevilen bu padişah rahatsız olsa da halkın arasında karışıp cuma namazına gitmeyi çok severmiş.
Yine böyle bir cuma günü rahatsız olmasına rağmen camiye gider. Namazdan sonra saraya dönerken attan düşerek hayatını kaybeder. I. Mahmut kendisine Nuruosmaniye Camii bahçesinde türbe hazırlamış olsa da, kader onun için başka bir plan çizer.
Uğursuz Padişah ve Tamamlanan Cami:
I. Mahmut’un ardından tahta üvey kardeşi III. Osman çıkar. 51 sene boyunca şimşirlik denilen bir yerde hapis tutulan III. Osman, oldukça ilginç bir karakterdir. Bu konuda o bir rekortmen tam 51 sene, nerdeyse müebbet hapis.
Hayatı uzun, saltanatı ise kısa olan III. Osman döneminde veba salgını, yangınlar ve Haliç’in buz tutması gibi felaketler yaşanır. Bu nedenle halk ona “uğursuz padişah” der. Yine de birkaç iyi işe de imza atar. Bunlardan biri de ağabeyinin başlattığı cami inşaatını tamamlamaktır.
Fakat ağabeyi ölünce yerine geçen Osman, I.Mahmud’ un bu türbeye gömülmesine izin vermez.
Ama ne diyordu şarkı ” bu dünya ne sana ne de bana kalmaz” III. Osman’ın ölümü de oldukça ilginç olur. Kolunun altında çıkan bir çiban yüzünden hayatını kaybeder. Nuruosmaniye inşaatını devam ettiren III. Osman da abisi gibi kendisine cami avlusunda türbe yaptırır. Fakat onun da oğlu, babasının buraya defnedilmesine izin vermez.
Böylece Nuruosmaniye Camii’nin avlusunda yer alan iki türbede iki padişah yer almaz. Yanlış anlaşılma olmasın, padişah soyundan kimse buraya gömülmediğinden onlara “boş türbe” denir.
Bakalım şimdi işler nasıl karışacak hazır mısınız?
Buradaki Türbede Kimler Yatıyor?:
Nuruosmaniye Camii avlusunda, hayattayken birbirleriyle rekabet içinde olan ve hatta nefret besleyen iki padişahın anneleri yan yana yatmaktadır. Bu durum, kaderin cilvesini ve ölümün her şeyi eşitlediğini gösteren ilginç bir örnektir.
Aynı zamanda rakip olan I.Mahmut’ un annesi ve III. Osman’ ın annesi , yani iki kuma bu caminin avlusunda son istirahat yerlerini bulmuştur. Bu durum, Osmanlı harem yaşamının karmaşıklığı ve entrikalarını gözler önüne sermektedir
Birbirini sevmeyen iki padişahın Son Durakları:
I. Mahmut ve III. Osman ise kaderin cilvesi olarak, birbirlerinden haz etmeyen bu iki kardeş Eminönü’nde bulunan Yeni Cami arkasındaki Hatice Turhan Türbesi’nde yatmaktadır. Boşuna kaderin cilvesi demiyorum yine de yanyana düşmüşler.
Yine bir başka rivayete geli sıra. Şimdi I. Mahmut ölmüş ya III. Osman da ohh esaret bitti padişah oldum deyip abisini türbeye gömdürmemiş ya hani. İşte o karışıklıkta I. Mahmut’ un cenazesini apar topar Eminönü’ ne getirmişler.
Defnedildiği gece başında bekleyen imam mezardan ses geldiğini I. Mahmut’ un ölmediğini söyleyerek koşarak sokaklara atmış kendini. Ama nafile sesini duyuramamış. Yeni padişahın adamları imama artık ne yaptılarsa ortadan kaybolmuş. Fakat o gece imamın korkuyla koşuşturduğunu görenler günlerce bu hadiseyi şehirde anlata durmuş.
İşte biraz da bu yüzden III. Osman pek sevilmemiş. Zaten uzun uzun burada anlatmaya değmeyecek saçma sapan huyları da varmış. Günahı boynuna ama taht için anası ile birlik olup ölmeyen adamı gömdürdülerse şayet, eyvah eyvah…
Bana çok ironik gelen bu mezar konusuyla yazımı bitiyorum.
Nuruosmaniye Camii, adeta coğrafyamızda yaşamış her uygarlığın izini taşıyan bir hazine gibi. Bizans kuyularından yükselen temelleri, Bergama’dan getirilen antik sütunları ve Osmanlı hat sanatının zarifliği ile Barok üslubun muhteşem uyumuyla buluşan Nuruosmaniye, gerçek bir şaheser olarak karşımızda duruyor. Bu yazıda, bu eşsiz yapının bilinmeyen yönlerini anlatmaya çalıştım.
Zaman kaybetmeyin! Sizin yerinizde olsam yazımı okuduktan hemen sonra bir program yapar şöyle bir Kapalıçarşı’ ya uzanırım. Aşağıya kadar yani Yeni camiye kadar yürürüm. Hem artık Yeni Cami karşısındaki türbeler artık size daha tanıdık gelecek.
Faydalandığım kaynaklar :
Umarım bu bilgiler Nuruosmaniye Camii hakkında daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olmuştur.
Buraya kadar okuyup beğendiyseniz diğer yazılarımı da sevebilirsiniz. O zaman siteme abone olursanız size yeni yazılar email ile gelir. Hatta instagramdan takip ederseniz de sıcağı sıcağına gezilerimi dinleyebilirsiniz.
İyi gezmeler, unutmayı İstanbul sizi bekliyor !
Instagram: pustoodunya
Youtube: pustoodunya
Hoşunuza gidebilecek yazılarımdan bazılarının linkleri aşağıdadır.
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
3 Comments
Muhteşem bir yazı ve benim çok sevdiğim bir yer emeğiniz için teşekkürler.
Yine her zamanki gibi yüzeysel değil derin ve doyumluk bilgiler vermişsiniz kaleminize sağlık. Yazınızı okuduktan sonra ilk fırsatta tekrar gitme isteği oluştu.
izlemlediğim kadarıyla turist gruplarının multak uğrak yeri camiye nedense Türkler pek gitmiyor. O yüzden yazmayı kendime bir borç bildim. Değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkürler