Biz yani Arnavutlar inatçılığımız ve adetlerine sıkı sıkıya bağlı oluşumuzla biliniriz. Böreklerimizin, tatlılarımızın lezzeti dillere destandır. İstanbul’da köklü bildiğiniz tatlıcı, özellikle muhallebiciye gidin çekinmeden sorun Arnavut çıkacaktır. Vefa bozacısı, Hafız Mustafa, Zeynel muhallebicisi, Baylan pastahanesi benim ilk aklıma gelenlerden.
Tatlıların lezzeti dışında şimdilerde bütün dünya Rita Ora, Dua Lipa, Beberexha gibi başarılı şarkıcılarla tanıyorsa da Türkiye cephesinde işler değişik. İnatçılığımız, Arnavut ciğerimizle, Arnavut kaldırımıyla biliniriz. Yeri gelmişken ciğer konusuna açıklık getirmek isterim. Biz sizin kadar belki daha az ciğer yeriz. Hatta Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’ya gidenlerin Arnavut ciğeri arayıp bulamaması bu yüzdendir. Bize atfedilmesinin bir hikayesi var ama başka zaman anlatırım. Kısaca ciğer bizim kültürümüze ait bir “pırasalı börek” gibi değildir.
Bugün ise size atalarımız olduğu inanılan İlliryalılardan bugüne kutlanan bir bayram gününden bahsedeceğim. Yani “DITA E VERES” i anlatacağım.
Türkçesi yaz günü demektir. Dita günü, veres ise yaz demektir. Okunuşu ise Dita e Verıs şeklindedir.
Bu bayram günü yani 14 mart Arnavutluk’ ta resmi tatildir.
Aslına bakılırsa Martenitsa, Paskalya bayramı, Nevruz bayramı gibi bir kutlama mantığı vardır. Bunların hepsi yazın başlangıcını kutlamak amaçlıdır ve Pagan dönemlerden bu yana kutlanır.
Adı yaz günü ama 14 Martta yaz başlar mı hiç dediğinizi duyar gibiyim.
Arnavutların ataları olan İlliryalılarda güneş takvimi yaz ve kış olmak üzere iki mevsimden oluşuyordu. Yaz Mart ayındaki ekinoksla başlıyordu. Antik çağlarda Roma, Julien ve en son değişen Gregoriyen takviminde de güneş esastı. Buna göre yılın ilk ayı Mart ve yılın ilk günü ise 14 Mart idi.
Bugün artık bahar gelmeye başlıyor dallar yeşillenip çiçek veriyor, kuzular yavaş yavaş gelmeye başlıyordu. Kümes hayvanlarının yumurtlaması çoğalıyordu. Bu gibi değişiklikler insanoğlunun gözünden kaçmamıştı. Çetin geçen Balkan kışlarından güneşli günlere geçiş elbet kutlanmalıydı.
Ataları İlliryalılardan duydukları mitolojik hikayelere dayanan bu pagan inanışının günümüze kadar geliyor olması ise yukarıda bahsettiğim Arnavutların adetlerine bağlılığının en somut örneğidir.
Antik çağlardan beri bu festival Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’da coşkuyla kutlandığı gibi dünyadaki tüm Arnavutlar arasında da aynı coşkuyla kutlanmaktadır. Nerede olduğu farketmez Arnavut Arnavuttur. Benim birçok akrabam Makedonya başta olmak üzere dünyanın her yanına dağılmış durumda. Bir çırpıda sayacak olursam Amerika, Avusturalya, Kanada, Danimarka, İsveç, Almanya, Avusturya, İtalya, İsviçre, Hırvatistan, Slovenya, Bosna, Karadağ, Norveç, İngiltere olarak sayabiliriz.
Türkiye dışındaki ülkelerde yaşayan Arnavutların coşkuyla kutlamasını ve biz Türkiye’ye göç etmiş Arnavutlar arasında nedense artık kutlanmaması ise bana hep ilginç geliyor. Açıkcası bu yazıyı biraz da o yüzden yazmak istedim.
Peki bu dita e veres günü ne yapılır?
Biz annemin, onun annesinden, anneannesinden öğrendiği şekliyle kutluyoruz. Her yörede az çok benzer ya da farklı kutlanıyordur o kadarını bilemem. Ben bizim yaptıklarımızı anlatacağım. (Annanem bugünkü Arnavutluk sınırları içinde olan Korçe şehrinden Makedonya Manastır’ a gelen Arnavutlardan)
14 Mart günü erken kalkarız. O gün dışarıya baktığımızda ilk kimi gördüysek tüm yıl onun gibi olacağımızı düşünürüz. Bu yüzden neşeli, çalışkan, sağlıklı biriyle karşılaşmak için sabırsızlanırız.
Henüz uyanmayan varsa diğer bireyler bahçeden ya da saksıdaki çiçekten iki dal koparıp birbirine vurup ve uyuyan kişinin başında haydi kalk bahar geldi, deriz. Ev ahalisi -sabah dışarı bakınca sen kimi gördün, peki sen kimi gördün diye birbirine sorar ve gülüşmeler olur.
Sabah erkenden yumurta boyama işlemi başlar. Yumurtayı doğal yolla boyarız. Ispanak, ısırgan gibi yeşillikleri haşlama suyuna koyunca yumurta yeşil, soğan kabuğuyla haşladıkladığımızda ise turuncuya boyamış oluruz. Ben boyadıktan sonra üstüne şekiller çiziyorum. Çünkü Yeni nesilde bu işler böyle. Sonra da rengarenk boyanan bu yumurtalar neşe içinde tokuşturulur. Yumurtası kırılan çaresiz kırana kendi yumurtasını verir ama şakacıktan.
Fazla fazla kaynatılan yumurtalar kapıyı çalacak çocuklara verilmek üzere hazırlanır. Tabi adetin bu kısmı çok geride kaldı. Eskiden kapı kapı gezilirdi.
Her kapıdan bir yumurta alınırdı. Makedonya’ da birkaç sene önce 14 Mart gününe denk geldim. Orada halen çocuklar ellerinde sepetle kapı kapı geziyorlar. Gezerken şu tekerleme söylüyorlar; “ciu ciu, glog glog, dita e veres esht e sote” Türkçesi ise; civciv sesi olan ciu ciu glog glog ‘ u çıkardıktan sonra peşinden bugün yaz günü geldi. Kapı kapı dolaşanlardan biri Amerika’da doğup büyümüş kuzenimin kızıydı.
Artık İstanbul gibi bir şehirde kapı kapı gezmek mümkün değil ama sabahın ilk saatlerinde teyzemi arayıp telefonda bu tekerlemeyi halen söylüyorum ve yumurtamı sakla gelip alıcam diyorum, gülüşüyoruz.
Ayrıca bütün bu işlemler yapıldığı gün mutlaka kolumuza bağlamak üzere kırmızı ve beyaz ipten yaptığımız “Verore” dediğimiz ipi bağlarız. Taa ki bir leylek, kırlangıç görene kadar bu kolumuzda kalır. Görünce de gider bir çiçek açmış ağaca bağlarız. Bu sırada dilek dileyen de varmış ama bize hiç öyle bir şey söylenmediği için yıllardır boşa bağlamışım sanırım. Ama artık diliyorum fırsatları kaçırmamak lazım.
Neşeli kahvaltıdan sonra dışarı çıkmak, bir yeşilliğe ve çiçeğe dokunmak gerekir. Mümkünse çiçeklerin saksıları değiştirilir ve bahçe işi yapılır.
Bu etkinlikteki maksat artık değişen tabiata ayak uydurmaktır.
Arnavutluk Elbasan şehrinde ise yüzyıllardan bu yana tarifi değişmeden gelen bir kurabiye vardır. Bugün için özel yapılır.
Adını Osmanlı paşasının tadına baktığında ballı lokum gibi demesinden alır. Günümüze kadar “ballokume” şeklinde süregelmiştir. Hep o paşadan önce adı neydi diye merak ederim:)
Tarifindeki sır ise mutlaka bakır kapta ve tahta kaşıkla yapılmasında. Artık bizlerde bakır kap olmadığından cam kasede yapıyoruz. Buyrunuz tarif de geldi.
Şeker ve eritilen tereyağ tahta kaşıkla karıştırılır.
Tereyağ ne çok sıcak ne de soğuk olmalıdır. Karışımımız iyice bembeyaz köpük gibi olduğunda kıvamı gelmiş demektir. Fakat minimum yarım saat sürer uyarayım.
Sonra yumurtaları her biri tek tek karışıma atılmak suretiyle karıştırmaya devam edilir.
En son mısır unu yavaş yavaş katılır. Bu arada karıştırma halen tahta kaşıkla sürmektedir.
Elinizde yuvarlaklar yapacak kıvama gelene kadar karıştırılır.
Yağlı kağıt serilmiş ya da yağlanmış ve az mısır unu serpilmiş tepsiye aralıklı dizin çünkü yayılacaklardır. Ceviz büyüklüğünde yaparsanız daha güzel olur.
150 derece sıcaklıkta 40-45 dk pişirilir. Fırından çıktıktan sonra soğuması beklemelisiniz.
Yapacaklara şimdiden afiyet olsun.
Bir de videosunu bırakayım da size kolaylık olsun. Şuradan izleyebilirsiniz.
Benim bu bayram günü hakkında anlatacaklarım bu kadar. Sizlerin yapacağı bir ekleme varsa, sorusu varsa yorum bırakması yeterli.
Eğer yolunuz 14 mart günü Arnavutluğa özellikle Elbasan şehrine düşerse dita e veres panayırına rast gelirsiniz. İnsanlar süslü kıyafetlerini giyip çıkarlar. Çiçekler dağıtılır, ballokume satılır. Kadınlar en güzel ballokume kurabiyesini kimin yaptığı konusunda adeta yarışır. Bunu ben yerinde hiç tecrübe etmedim ama çok isterim. İnternette haberlerde izliyorum ve çok hoşuma gidiyor. Umarım bir gün denk gelirim.
Günlerinizin festival tadında geçmesi dileğimle.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Dİğer yazılarım da hoşunuza gidebilir düşüncesiyle bazılarının linklerini de aşağıya bırakıyorum, herkese keyifli okumalar ve sevgiler…
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
4 Comments
Ne guzel bir yazi olmus bayildim adetlerinize?
Kırmızı beyaz ipler, Bulgarların martenickalarına benziyor.
evet,bibirlerine yakın kültürler
Cıu cıu, glok glok ???