Sizlere Lviv yeme içme rehberi yazmak için klavye başına geçince farkettim ki aslında Lviv demek biraz da kafeler demek.
Genelde yabancı ülkeye gidince evden hazırladıklarımız ya da oranın en uygun marketinden alınanları hostelde pişirip yerim. Bu kez durum farklıydı çünkü okuduğumuza göre bir çok Lviv’ de kafeler meşhurdu. Gerçekten öyle miydi ? Asıl önemli olan ucuz muydu?
Gezi boyunca kafelerden çıkmayacağımız az buçuk belli olmuştu. Tanıtım kitabı edinemeyen her gezgin gibi çare google tabii ki. Fakat çok bilmiş google a Lviv yazınca kadınlar, kafe ve gece hayatı hakkında yazılar çıktı. Eee ne yapalım gayet yeme içme ağırlık bir gezi olcak deyip yola çıktık. Oraya gidince insanların haklılıklarını onayladık zira sadece pasta ve kahveyi bahane etmeye değecek kadar leziz bir şehirle karşılaştık.
Sırasıyla bizim gittiklerimizi aşağıda anlattım.
Rynok meydanında belediye binasının arkasındaki köşede bulunan Atlas kafeyi kime sorsanız gösterir. Tavsiye edenlerin hepsi yerden göğe kadar haklılarmış. Nasıl güzel bir atmosfer var. O nasıl şirin personel, o nasıl şahane kahve sunumu ve nasıl güzel pastalar. Yüksek tavanlar, ahşap masa ve sandalyeler, tertemiz görüntüleri ile güleryüzlü garsonlar yediğimiz pastalar kadar takdiri hakediyorlardı.
Her odası kendine özgü karakterde bir dekora sahip… Bir restourant -kafe için fazla iyiydi. Keyifli dakikalar geçirilebilecek bir yer Biz yemesekte kahvaltı menüsünün ve diğer yemeklerin güzel olduğu çok belliydi. Biz sadece pasta ve kahve için uğradık. Hatta ilk gün ilk gittiğimiz yer ve son günümüzde son gittiğimiz yer oldu. Not : fiyatlar gayet makul istanbullu arkadaşların daha iyi anlayacağı bir kıyas yapayım. Nişantaşında en ucuz yerden daha ucuz, en pahalı mekandan daha kaliteli. Bütün kafeler böyleyse yandık, bütün gezi pasta yiyerek geçecek
Diyelim ki Atlas cafeden çıktınız meydanda dolanıyorsunuz etraftaki kahve kokusunu duymamak, duyupta kayıtsız mümkün olmayacak. İşte tam o noktada kokunun götürdüğü yere gidin, zaten eliniz mahkum. Her ülkenin kahvesi, her türlü çekilmiş hali, o an orda kavrulanı , paketli satılanı, sunum çeşitliliği sunuyorlar. Derken içeri girer girmez sağa sola atılmış kahve çuvallarıyla çok güzel bir dekor sizi karşılayacak. İçeri doğru gidince oturup kahve içebileceğiniz salonlar, bir bahçe, hediyelik eşya satılan bölüm var. Orayı en ilginç yapan yer “kahve madeni”. Evet evet ben doğru yazdım siz doğru okudunuz kahve madeni. Merdivenlerden inince bizi elinde baretler ile karşılayan delikanlıya şaşkın şaşkın bakakaldık. O ise gayet normal bir şey yapar gibi baretleri taktı tepe ışıklarını açtı ve olanca yakışıklılığı ile ”hoşgeldiniz ”dedi.
İndikçe indik, sağlı sollu garip duvarlar, alçak tavanlı tünellerden geçtik. Sonunda bir odacığa geldik ta ta taataaammm ! Karşımızda bildiğimiz bir kafeterya çıktı. Yerin bilmem kaç kat altında masalar ve insanlar gayet sakince oturmuş mis kokulu kahvelerini yudumluyorlardı. Haydaaa buyrun şimdi burdan yakın! Tam o anda bir masadakiler nasıl bir kahve siparişi verdiyse elinde pürmüzle alevler içinde bir şov ile kahveyi hazırlardı. Biz şaşkınlıkla bakarken kimse gözümüzün içine bakarak sipariş verecek misiniz vermeyecek misiniz, demedi. Hal böyle olunca kahve içme hakkımızı yeryüzüne saklayalım dedik ve oradan çıktık.
NOT: Şunu eklemeden geçemeyeceğim; “Lviv Coffee Mining Manufacture bizim Kurukahveci Mehmet efendinin bir versiyonu. Ama kahveyi koca ülkede kendi tekeline almamış, masalarda ikram ederek kendini geliştirmiş, müşterimde bol dolayısıyla pahalıda satarım, demeyen şeklidir. Kayıtlara bu şekilde geçsin lütfen! Ve lütfen birileri bizim Kuru Mehmet efendi ve mahdumlarına bir şeyler desin yahu, kendilerini aşsınalr artık.
Dedim ya Lviv birbiriden ilginç konsepte sahip kafe var diye. İşte size enteresan yer daha ” Gasova Lampa ” . Bu mekan gaz lambasının mucidinin anısına açılmış. Yüzlerce gaz lambası ile her ne kadar restoran gibi görünse de aynı zaman da gaz lambası müzesi. Birkaç kattan oluşan mekanın kapısında eski dönem kıyafetleriyle sizi bir görevli karşılıyor. Adeta içeride nasıl bir gariplik ile karşılaşacağınızı söyler gibi. Her katı meraklı gözlerle gezdik. Hatta birkaç masada oturduk, bir türlü yer beğenemedik menüde bizi pek açmayınca kalktık. Ama kalkamadan önce wc yi kullandık, sağda solda fotoğraf çektik sonra bir güzel giyinip çıktık. Unutmadan dünyanın hesabını bırakmışız, üstüne bahşiş vermişiz gibi bizi güleryüzle uğurlayan garson kıza selamlarımı ileteyim.
Şimdi efenimmm bir mekan düşünün ki çatısına sadece dekor olsun diye bir araba çıkarmış olsunlar. Saçma gelebilir ama öyle bir mekan var Lviv’ de. Binanın dış cephesine bakınca içini tahmin edebiliyorusunuz az çok. Mesela her akşam saat 21.24 olunca sevimli ejderle bir tren hareketleniyor.
Lviv’ de kafeler birbirinden değişik demiştim. Bu mekanın adı efsaneler evi demek, şemadan anlaşılacağı üzere her kata ayrı bir tema ayrı bir efsane üzerine dekore edilmiş.
Muhteşem bir manzara için çatıya çıkılıyor.Para yağmuru noktasında paralar toplanıyor Peki paralar nerden düşüyor Gidip göreceksiniz artık :) Hadi neyse söyleyeyim; şemadaki 4 numaralı baca temizleyicisi heykeline bozuk para atmaya çalışanların düşürdüklerinden.Şans parası olur belki toplayın en iyisi. Çatıda bir de uçan araba var. 1979 model halen çalışıyor içine girip fotoğraf çektirilebiliyor başka mahareti yok uçmuyor haliyle…
Kütüphane katında Lviv hakkındaki kitaplar, gazeteler var, aynı zamanda kafe. Lviv parke taşları odası diye bir oda var. Aslan odası Lviv’in aslanları ki bir zamanlar 3000’den fazla aslan varmış Lviv’de. Saat odasında Lviv’in bilinen bütün saatleri ve parçaları var. Lviv’in galaksiler arasındaki konumunu gösteren küre, saat sarkacı sergileniyor. Tabii ki aynı zamanda oturup hepsinin ortasına kahve içebilirsiniz. POLTVA Nehri odasında gizli pencere dedikleri bir ekran var, buradan Poltva nehrinin yerin altından akışını izleyebiliyorsunuz. Şans için oyuncaklarla doldurulmuş bir oda var. Ses koleksiyonu bölümü var. Orda ise kavanozu kulağınıza dayayınca Lviv’ deki insanların seslerini dinleyebiliyorsunuz. Kısaca kahve içilecek kafe mi, enteresanlıklar diyarı mı bilemediğimiz bir mekan burası.
Mutlaka görünüz …
Bu kadar şehirle özdeşleşmiş bir yer bizi o kadar sade dekorla karşıladı ki şaşırdık. Küçücük masalar, dantel örtüler, minik vazolarda canlı çiçekler, basit sandalyeler vardı. Emin olun koca Türkiyeyiz o kalitede çikolata üretemiyoruz. Hiçççç öyle abartıyorsun demeyin, ancak tadınca anlayabileceğiniz bir lezzet. Asıl takdir edilecek ise bence sunumdaki bu basitlik ilkeleri. İsteyenleri için workshop dedikleri kendinizin de çikolata yapımında bulunabileceğiniz etkinlikler var. Aynı zamanda kafeterya gibi işletiliyor. Hediyelik eşya, el yapımı tazecik çikolata satışı hepsi bu birkaç katlı binada olduğundan oldukça kalabalıktı. Yer bulup oturamadık, küçücük bir çikolata alıp elimizde yedik.
Binanın dışından defalarca geçtik ilerleyen günlerde ama ilk kez görmüşüz gibi hayran hayran baktık. Sizce de insanın aklına Charlie’ nin çikolata fabrikası gelmiyor mu? Sanki bir yerlerden Willi Wonka çıkacak :)) Çikolatanın yaptığı etki gibi binanın dışı da mutluluk verici, helal olsun demekten başka ne diyebilirim. Bir alkışta binayı dizayn eden arkadaşa gelsin!
Bu kafenin de konseptini duvarlarında sergilenen 200 den fazla fotoğraf makinesi süslüyor. Bütün makinaların antika olduğunu söylememe gerek yoktur sanırım. Şehrin tam meydanında değil fakat bulması çok kolay. İlerde müzeye çevirmeyi düşündükleri bu mekan bizden günün yorgunluğunu almıştı. Öyle ki bir Türk’e demleme çayı verin size dünyayı yerinden oynatsın, abarttım mı? O kadar olmasa da bize akşam saatlerinde nasıl iyi geldiği tahmin edersiniz. Cam kenarına yerleşip gelen geçene bakarız demiştik ama makineleri incelemekten pek yapamadık.
Bu kafede de fiyatlar gayet makul, çok yakınında büyük bir alışveriş merkezi de var. Not olarak alın isterseniz; bu alışveriş merkezinin alt katındaki süpermarketten bütün yiyeceklerinizi alabilirsiniz.
Yazının en başında demiştim ya; gezginlerin yorumlarını okuyorum diye İşte o yorumlarda dünyanın her yerinden Lviv’ e gelenlerin tam not vermeleri tesadüf mü dedik, aradık bulduk. Bugüne kadar yediğimiz pastalardan daha ne kadar güzel olabilir diye de düşünüyorduk. Ama masalar dolu yer bulmak zor. Nostaljik bir dekoru var hatta 100 yıllıkmış. Oturan insanların çoğu orta yaş üstü demek Lviv>’in yerlisi rağbet ediyor.
Yine bizi yanıltan o kafamızın içindeki Nişantaşı cafesi düşüncesi geri gelmişti. Fakat öyle olmadı ülkelerine özgü kıyafetleri ile güzel mi güzel genç kızlar bize bir masa ayarladı. Menüyü getirip başımızda dikilmedi. Biz de yan masalar ne yiyor baktık, ettik olmadı kalktık büfenin camına yapıştık ve beğenimize göre sipariş verdik. Öyle ahım şahım bir fark göremesekte bayağı iyi puan verdik. ( Ayy biz bu Lviv de bir Vedat Millor havasıyla geziyoruz ki sormayın )
Tavsiye ederiz efeemmm !
Rynok meydanında önce koku geldi, sonra cam kenarında gözümüzün önünde incecik hamura elma marmelatını dağıtmalarını izledik. Hadi gelin bir de burda ağzınızı tatlandırın,der gibilerdi. Ya da bize öyle geliyordu, olanlar olmuştu bir insan evladının 4 günde yükleyebileceğinin fazlası kadar şeker yüklemesi yapmıştık. Ama hiç birimiz tereddüt bile etmeden içeri daldık.
Haklı çıkmıştık tadı damağımda kaldı tabiri bu lezzet için söylenecek tek şey sanırım, o la laaaa.
şehirdeki mekanları bence çekici kılan birazda dekorasyonları… Sade, basit, nostaljik objeler, ahşap masa ve sandalyeler, her masada küçük bir vazo ve çiçek oluşu müthiş bir huzur ile albeni sağlıyor.
Açıkcası mekanın adı Kiss Place mi bilmiyorum, anlayamadım bir türlü (şu alfabe beni benden aldı resmen, tez zamanda öğrenmeliyim ). Fakat kapısının önündeki tabeladan dolayı bulmak hiç zor olmadı. Ana meydana çok yakın kime sorsanız gösterir, özellikle çiftleri çünkü çiftlerin es geçmediği bir nokta burası. Burada bize pek iyi davranmadılar hatta Lviv’ deki tek suratsız insanları burda gördük. Tabelanın altında öpüşüp fotoğraf çektirmediğimizden mi nedir ??? Şaka bir yana populer bir yer olduğundan boş masa bulamadık ama içeri gözatmaktanda geri kalmadık. Öyle sanıldığı gibi herkes öpüşüp koklaşmıyor haliyle, hemen fesatlık düşünmeyin. Gerçi öpüşmek neden fesatlık olsun ki değil mi?
İçerideki dekorasyona gözatalım hiç değilse deyip şöyle bir gezdik. Yaz günü kapının önünde oturup soğuk bir şeyler içmek şahane olabilir. Yine geleceğiz emin olun.
Şehrin her yanında karşınıza çıkabilir pizzacıdır kendileri; temiz, ucuz, lezzetli günü kurtarıcı bir yer. Rynok meydanında tam köşesindekinde yemiştik. Burada bile dekor ilginçti. Şöyle ki; şehrin müzesinde orjinallerini görebileceğiniz, ülke sanatçılarının eski yeni resimleri asılmış. Kendinizi pizzacıda değil de Louvre’da ya da Hermitage müzesinde hissediyorsunuz. Eeee daha en yapsın bu adamlar değil mi ama? Darısı bizim ülkemizin başına diyelim ne diyelim.
Bu cafe de Türk işletmecisiyle, konumuyla, menüsü ile bize hitap etti. Ortalıkta fazla Türk amcanın olması dışında gayet iyiydi. Hani canınız çay ister, simit ister, Türkçe konuşmak ister buraya uğrayabilirsiniz. Saatlerce oturmanıza bir şey dememeleri de cabası…
Umarım Lviv’ e yolu düşeceklere biraz olsun ipucu olacak bir yazı olmuştur.
Şimdiden afiyet bal şeker olsun …
Diğer Lviv yazılarımı okumak istersiniz diye linklerini aşağıya bırakıyorum. Sevgilerimle…
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.