Amasya’ ya vadideki mücevher dememin sebebini yazımdaki fotoğraflardan anlayacaksınız. Yeşilırmak manzaralı konakları, medreseleri, efsaneleri ile kayaların ortasında bir hazine gibi.
Ahşap kokulu konaklarının arasından nazlı nazlı süzülen Yeşilırmak’ ın sesi insanı sahil kasabasına götürüyor. Amasya iki yakasında 11 uygarlık ağırlamış ve dokuz bin yıllık bir kültür birikimini taşıyor üstelik. Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklu ve son olarak Osmanlı gelmiş.
1800′ lü yıllarda şehri gezen bir gezgin şehri Anadolu’nun Oxford’u olarak tanımlamış. Bu benzetmenin sebebi ise Osmanlı sultanlarının bir çoğunun şehzadelik dönemlerinde buradaki medreselerde eğitim alması imiş. Bu medreselerde alimler ilim, irfan kazanmaları için şehzadeleri itina ile yetiştirmişler.
Bu yazıma Amasya’ya nasıl gidilir başlığıyla giriş yapıyorum. Nereler görülmeli, ne yenmeli içmeli gibi bilgilerle devam edecek. Keyifli okumalar.
Karadeniz bölgesinin orta kısmında yer alan Amasya’ya ülkenin hemen her yerinden otobüs ile ulaşılabilir. Özel araç gideceklere ise İstanbul’ dan 677, Ankara’dan 334 km yolları olduğunu söyleyeyim.
Şehre uçakla gitmek isteyenler Merzifon havalimanına bilet almalıdırlar. Merzifondan Amasya’ ya da diler taksiyle dilerseniz de şehir içi minübüslerle gidebilirsiniz.
İkinci tercih ise Samsun Çarşamba havalimanına bilet alabilirsiniz. Samsun ile arası 150 kilometredir. Otobüsle de ulaşabildiğiniz gibi trenle de gidilebilir. 2017’de tekrar kullanıma açılan tren yolunu kullanmadan önce lütfen TCDD’ nin web sitesinden kontrol ediniz. Malum ülkemizde her an her şey değişebiliyor.
Ben Pegasus havayollarıyla Merzifon üzerinden gitmiştim. Gitmişken Merzifon’ u da gezdim. Bence gezilmeye değer bir ilçe Merzifon. Eski çarşısında keşkek yemeden Merzifon’ dan ayrılmayın demek ise boynumun borcudur.
Bir gün yeterli bir zaman olacaktır. Ben Merzifon’dan minibüs ile Amasya’ya geçmeyi tercih ettim.
Amasya’da görülecek yerler o kadar çok ki o yüzden çok iyi bir planla gezilmelidir. Merkezi küçük gibi görülse de kalesi, kaya mezarları, müzeleri derken ayaklarınıza kara sular inecek haberiniz olsun. Bu sebeple seyahat süreniz minimum 2 gün olmalıdır.
Size Amasya’da görülecek yerleri liste halinde vermeyi içlerinden bizzat gezdiklerimi detaylı anlatmaya karar verdim. Ama lütfen siz geniş zaman ayırıp hepsini gezmeye çalışınız.
Yukarıda olmayan daha birçok eski camii ve medrese var. Malumunuz bu yaptığım liste bil çok uzun. Ben liste elinizin altında bulunsun diye hepsini yazmaya çalıştım. Aşağıda ise bizzat gidip gezdiğim yerler hakkında detaylı bilgileri bulacaksınız.
Işıklandırılan Kral Kaya Mezarları şehre muhteşem bir görünüm kazandırıyor. Yeşilırmak vadisi’nde irili ufaklı 23 mezar var. En büyüğü 15 metre yüksekliğinde ve bir kısmı antik yollarla birbirine bağlanmış.
Kral Kaya Mezarlarına mutlaka gidilmelidir. Çünkü hem mimari açıdan çok ilginç hem de oradan şehrin manzarası enfes. Ancak sabah erken olmadı akşam üzeri gidiniz. Merdiven çok olduğundan insan yoruluyor. Hatta yanınızda su olsun, ayakkabınız güzel olsun. Unutmadan taş merdivenler biraz kaygan aman dikkat edin.
Bu mezarlar tıpkı Akdeniz kıyısındaki Likyalıların yaptıkları kaya mezarları ile benzerdir. Likyalılar ve Pontusluların benzer şekilde krallarına dağları oyarak mezar yaparlarmış. Bu arada Pontus diye bahsettiğim uygarlık yakın tarih derslerinden hatırladığımız Pontus Rum devletiyle karıştırılmamalıdır. Kaya mezarlarını yapan Pontus MÖ. 1.yüzyıllara tekabül eden dönemde yaşamışlardır.
Kralların kendilerine yaşarken mezar yaptırıldığı arkeologlar tarafından anlatıldığı için rahatça şunu söyleyebiliriz; ego binlerce yıldır insanoğlunda var. Amasya kral mezarları belki de Petra gibi ihtişamlıydı, kimbilir? Fakat bence onlara binlerce teşekkürü esirgememeliyiz. Muhteşem bir noktaya şehir kurarak bize miras bırakmışlar.
Girişte müze kartı geçerlidir.
Yalıboyunda yürüyüp o güzel eski evlerin arasında dolaşmak sizi yıllar öncesine götürecek. Hele akşam üzeri bir anda şehrin ışıklarını açtıklarında resmen bir şölen yaşanıyor. Işık ve yansıma şöleni. Yalıboyunda yürürken Hükümet Köprüsü, Alçak Köprü, Madenüs Köprüsü ve İstasyon Köprüsü’nü göreceksiniz. Hükümet Köprüsü’ nün yanındaki Saat Kulesi ise şehre farklı bir hava veriyor.
Artık kimse koluna bile saat takmazken bu kadar estetik saat kuleleri bana hep çok güzel görünmüştür. Ruhları var en azından değil mi?
Saat kulesinin hemen yanından da Hazeranlar sokağına girersiniz. Bu sokak Amasya’nın tarihi turistik sokağıdır. Yol boyunca orijinaline sadık kalınarak onarılmış konak – oteller, hediyelik eşya satan küçük mağazalar bulunur. Biz önceden rezervasyon yapmak yerine görerek fiyatı kapıda anlaşarak bir yer buluruz diye gittik. Nehre bakan eski bir konakta kaldık. Ama mevsim itibari ile şanslıydık. Siz siz olun önceden bir ufak araştırma yapmayı ihmal etmeyin.
Sokakla aynı ismi taşıyan bu eski konak antik dönem surları üzerine yapılmış. Bence Yeşilırmak kenarındaki en güzel ev. Restorasyon ile gezilmesi kolay ve keyifli bir müze aynı zamanda.
Ahşap merdivenler, Selamlık odası, Baş oda, Anı odası, Mabeyn odası, Hizmetçi odaları derken mutfak ve yeniden bahçeye çıkıp gerçek dünyaya dönüş.
Müzeye giriş 6 tl, müzekart geçerli.
Bu müze de Hazeranlar sokağında olduğundan gelmişken gezilmelidir. Netice de Amasya şehzadeler şehri olduğundan kimler gelmiş kimler geçmiş bir görmek lazım, öğrenmek lazım gelir. Şehirde Yavuz Sultan Selim, Yıldırm Beyazıd ve fatih Sultan Mehmet gibi en bilindik padişahlardan tutun da padişah olamayanlara kadar bir çoğu Amasya’ da ömrünün bir dönemini geçirmişler. Açıkcası TV’de dizide Şehzade Mustafa rolüne Mehmet Günsur’u verilince çıta bi nirvanaya ulaşmıştı. Mustafa’nın maketini görünce yaşadığım hayal kırıklığıyla müzeden çıktım. Müze o an benim için bitti :)
( giriş 2 tl )
Bu müzeye ben bayıldım doğrusu. Müze hem harika eserleri barındırıyor hem de çok güzel düzenlenmiş. Buraya da müzeakart ile giriliyor.
Müzede geç Neolitik Erken Kalkolitik Çağ’dan itibaren Tunç Çağı, Hitit, Urartu, Frig, İskit, Pers, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı’ya ait 13 ayrı medeniyetin eserlerini bir arada görmek mümkündür. Bütün bu saydıklarım Amasya’da yaşamış uygarlık ve devletler dikkatinizi çekerim.
Bu müzeye dair aklıma kazınan başlıca detay mumyaların olduğu kısım ve Japon turist sayısıydı. Mısır’da bir mumya göreceğim diye birbirini ezen turistler ve önümdeki hiç yıpranmamış mumyalar, yanıbaşımda onlarca Japon! Biz bu reklam işini beceremiyoruz, ben çok üzülüyorum. Neyse Amasya’ya yolunuz düşerse mutlaka gidiniz görünüz efenim, tavsiye ederim.
( giriş 6 tl )
Osmanlı döneminde 1402-1468 yıllarında hekimlik yapan Sabuncuoğlu Şerefeddin’in kullandığı tıp aletleri ve tekniklerinin sergilendiği bir müze burası.
Bina 1308 yılında inşa edilmiş. İlhanlılar, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde hastaların tedavisinde kullanılan bir bimarhane. Bu arada “Bimar” hasta demek. 2011 yılında ise şehrin Belediyesi tarafından restore ettirilmiş. Böylece Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi olarak hizmete açılmış.
Bimarhane’de 17 yaşında hekimlik yapmaya başlayan Sabuncuoğlu Şerefeddin’in kullandığı tıp tekniklerini anlatan balmumu heykeller ve kullandığı tıp aletleri sergileniyor. Bahçesinde de Sabuncuoğlu Şerefeddin’in tedavilerde kullandığı bitkiledr yetiştirilip sergileniyor. Harika bir fikir değil mi sizce de?
Anadolu’nun su sesi ve müzikle tedavi yapılan ilk hastanesi ve akıl hastalarının müzik ve su ile iyileştirildiği ilk yer aynı zamanda.
Benim en çok hoşuma giden ise panzehir çalışmalarının anlatıldığı kısım oldu. Adam panzehir bulacam diye yılana kendini ısırtmış, müthiş!
Bir de doğum tarihinize göre size iyi gelen müzikleri, tınıları dinleyebileceğiniz bir bölüm vardı. Hakikaten insan şaşkına dönüyor.
Kişisel görüşüm kesinlikle gezilmesi gereken bir müzedir.
( Giriş 4 tl )
Çıkmadım ama keşke çıksaydım. Neden çıkmadığımın açıklaması ise şöyle; hava sıcaktı, kaya mezarları bütün enerjimi tüketmişti. Vaktiniz varsa siz görmeyi ihmal etmeyiniz. Ben çok pişmanım şu an. Tarih kaynakları Selçuklu sultanı 1.Mesud’un burada yaşadığını söylüyor. Hatta bazı Osmanlı sultan eşleri ve şehzadelerde yaşamışlar.
Erken Roma dönemine ait olan bu kanal, antik Amasya kentinin su ihtiyacını karşılamak üzere, kayalar oyulup tüneller açılarak, arazi eğimine uygun, terazi sistemine göre yapılmıştır.
“Ferhat Su Kanalı” adı da verilen bu kanallar, 6 km uzunluğundadır. Kanalın 2 kmlik bölümü dışarıdan kolayca izlenebilmektedir.
Ferhat dağının eteklerinde bulunmasından dolayı, ünlü halk hikayesi Ferhat ile Şirin’e atıfta bulunulmuştur.
Efsaneye göre Ferhat, Persler döneminde yaşamış ünlü bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu’nun kız kardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini yaparken Şirin’i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat, Sultan’a haber salarak Şirin’i istetir. Sultan, kız kardeşini vermek istemez ve Elma Dağı’nı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat, aşkla dağları delmeye başlar. Mehmene Banu, dağı delip suyun akacağı kanalı tamamlamak üzere olan Ferhat’ın yanına yaşlı dadısını göndererek, Şirin’in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat, bu acı haber üzerine, elinde tuttuğu külüngü havaya atar, düşen külünk başına isabet eder ver Ferhat orada ölür. Ferhat’ın acı haberini alan Şirin korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir. Sevdiğinin öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan aşağı yuvarlanarak, orada can verir. Her iki sevgiliyi, can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.
Derler ki, her bahar iki mezar üzerinde iki gül bitermiş. Tam birbirlerine kavuşmak üzereyken, mezarların ortasında bir kara çalı peyda olur, iki gülün kavuşmalarını mani olurmuş.
Aslında açık hava müzesi olan bu su kanalları Merkeze 4 km uzaklıktadır. Özel araçla, taksiyle veya 1, 2 ve 7 nolu belediye otobüsleriyle ulaşılabiliyor.
Giriş ücretsiz
Şehrin doğu yakasında ve Taşhan’ın güneyindedir.
Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddîn Keyhüsrev zamanında ve Emîr Ferruh ile kardeşi hazinedâr Yusuf tarafından inşa ettirilmiştir. Kitâbede tarih verilmemiş olmakla birlikte, inşaatın, Sultan II. Keyhüsrev zamanında ve 1237-1246 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor. Ne kadar eski değil mi? Fakat minaresinin 18 yüzyılda yapılmış olasılığı yüksek. Minarenin şekli ismini veriyorsa acaba caminin eski adı neydi? Kafamda yine bambaşka araştırma konusu ama hiç üstüne düşemeyeceğim. Adı böyle gayet iyi.
Amasya Beylerbeyi Emir Seyfeddin Torumtay 1266-1267’de yaptırmış. Cami, medrese ve mezar odası ile kapalı bir külliye şeklindedir.
Caminin yanında bulunan kümbet, mavi renkte çinilerle süslendiğinden Gökmedrese adını almış. Ağaç işçiliğinin güzel bir örneği olan kapısı Amasya Müzesinde sergilenmektedir.
Sultan II. Bayezid’in Kapı Ağası Hüseyin Ağa tarafından 1488 yılında yaptırılmıştır. Planı klasik Osmanlı medrese formundan farklılık gösterir. Özellikle Selçuklu mezar anıtlarında görülen sekizgen plan şeması ilk kez bu medresede uygulanmıştır. Ben ziyarete gittiğimde yine içeride dini eğitim alan ( sanırım bir tarikat idi ) gençler vardır. Ya günlerden cuma olduğundan ya da sürekli orda eğitim vardı, bilemiyorum. Kimseye soramadım kadınlarla konuşmayı bırakın kafalarını ani bir tepki ile çeviriyorlardı. Ama diğer yandan medrese mimarisi şahane.
Milli Mücadele döneminde Samsun’dan sonra 12 Haziran 1919’da şehre gelen Atatürk, Saraydüzü Kışla Binası’nda uzun süren müzakereler sonucu 21-22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’ni bütün ulusa duyurmuştur. Kışla Binası, Cumhuriyetimizin Doğum Belgesi olan genelgeyi bütün Dünya’ya duyurulduğu yer olması bakımından yakın tarihimizde önemli bir mekan olma durumuna gelmiştir.
1997 yılında binanın tekrar yapılması kararı alınmıştır. Fakat bulunduğu yer heyelan riski taşıdığından Şamlar Mahallesi girişinde 2007 yılında eski dış görünümüne sadık kalınarak yeniden yapılmıştır. İçinde, Atatürk ve heyetteki arkadaşlarının 12 Haziran 1919 günü Cülüstepe mevkiinde bir heyet tarafından karşılanış anları balmumu heykellerle canlandırılmıştır. Binada ayrıca Amasya Genelgesi’nin eski ve yeni nüshaları ile milli mücadele yıllarından kalan silah ve evrakların sergilenir.
Giriş ücreti 5 tl
Bu başlık altına öyle güzel yemek fotoğrafları, tatlı fotoğrafları filan koymak isterdim. Fakaaaaattt hiç çekmemişim ki.
Sebebini tahmin etmişsinizdir; gözüm dönmüş yemeğe dalmışımdır. Taaa ki mis gibi semaver çayını getirene kadar aklım başıma gelmemiştir.
Amasya’da çok leziz, geniş bir mutfak var. Açıkçası ilk kez yediğim keşkek, bamya çorbası, bakla dolması, çatal çorbası, kesme hamur çorbası, şıngır kebabı nefisti. Ben annem, ablam, kuzenim ve kızıyla gittiğimden hepsinden ortaya alıp deneme şansı buldum. Biz mekan olarak tercihimizi Emin Efendi Konaklarından yana kullandık. Memnun kaldık. O yüzden size de önerebilirim.
Emin Efendi Konakları Adres: Hatuniye Mahallesi Hazeranlar Sokak No:66 Merkez İletişim: 0358 213 00 33
Derseniz ki aklında kalan kesin bir tat varsa nedir, diye. Hiç şüphesiz ben Amasya çöreği derim. Zaten hamur işi severim ama bu başka bir tat. Onu da mutlaka Galip çörekçisinden alınız.
1925 yılından günümüze, kuşaktan kuşağa orijinal tarifle aktarılan asırlık çöreği, 2006 yılında Türk Patent Enstitüsü tarafından bu işletmede tescillenmiş.
Bu meşhur çörek nohut mayasından hazırlandığı için yerli halk tarafından nohutlu çörek olarak da biliniyor. Ceviz ve haşhaşın yoğun aromasıyla odun ateşinde pişirilen çörek, internet üzerinden tek tıkla tüm ülkeye ulaştırılabiliyormuş. Üstelik buzdolabında bir hafta, dondurucuda bir yıl süreyle muhafaza edebiliyormuş.
Adres: Pirinççi Mahallesi Habibi Sokak No: 10/A Bimarhane Arkası Merkez, İletişim: 0358 218 27 16 hatta web adresi de şurda dursun https://www.amasyacorekcisigalip.com/
Tabii yemek çörek derken Amasya’nın en en en meşhuru elmasına da değinmeden geçmemek gerek. Ben şehri ziyaret ettiğim dönem elma mevsimi değildi. Bu yüzden çok üzülmüştüm.
Elmaların en minyonu, en güzel kokulusudur dediler. Küçük olduğundan ve elbette lezzetli olduğundan leblebi gibi bile yenilebilir.
Leblebi demişken Çorum’a yakınlığından mı nedir benim aklımda bir de leblebisi ile kaldı. Zaten çok severim bir de o kavrulurken yayılan koku yok mu, of çok fena çok. Çarşı içinde kuru yemişçilerin önünden geçince birkaç çeşidini göreceksiniz. Hepsinden tatmanız için uzatacaklar, hiç utanmayın alın yeyin. Sonra evinize gelirken getirmek için kilolarca alacağınızı garanti ederim.
Çörekten, leblebiden başka bamya kuruları , elma kuruları, pekmezler ve erişteler alınabilir.
Bunların dışında el sanatları ürünleri, bakır çaydanlıklar, semaverleri sayabilirim.
Yedik içtik gezdik ve sanırım şehrimizi hepimiz sevdik öyle değil mi? O Zaman aranızda gidenler varsa görüşlerini, gitmeye heveslenenlenenlerin de sorularını yorumlara yazmasını çok güzel olur.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Dİğer yazılarım da hoşunuza gidebilir düşüncesiyle bazılarının linklerini de aşağıya bırakıyorum, herkese keyifli okumalar ve sevgiler…
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
6 Comments
Yine harika bir yazı olmuş Şükomm,eline sağlık. Giresun’a giderken bir gece kalalım diyoruz. Çok güzel, çok farklı bir şehir Amasya. Çörekçiyi bulmalı ?
çörekçi önemli :)
şükran abla süper olmuş eline ayaklarına sağlık :) yarın yola çıkıyoruz biz de amasyaya, sevgiler
Beğeneceğinize hiç şüphem yok, çörek yemeyi unutmayın :)
Rize’ye giderken konakladık. Ama sokağa çıkma yasağına denk geldiğimiz için gezemedik malesef. Ben de oraya yerleştirme isteği uyandırdı doğrusu.. Şehrin ortasından akan ırmak çepeçevre dağ manzarası konaklar eski yapılar ve sakinlik beni kendisine hayran bıraktırdı.. Kesinlikle gezilip görülmeli.. Güzel yazınız için teşekkürler..
zaman ayırıp okuduğunuz için asıl ben teşekkür ederim.