13.06.2012 BASKAVODA
Dubrovnik’ten bu kez yolumuz kuzeye Adriyatik’ te bir kasaba, Baska Voda ya doğru. Aslında planlanmış bir gezi noktası değil. Odada googleearth ü açtık nereye gitsek diye bakınırken bize yukarıdan görünüşü ve ismi cazip geldi. Başka aynen bizdeki anlamında Voda ise su demek yani başka su! Tam da ihtiyacımız olan şey sıcak havada gelmişken Adriyatik kıyısında küçük bir kasabada sakin sakin 1 gün kalmasak mı yani?
Sabah 09:45 de otobüse binerek güzel Dubrovniğe el salladık. Karmaşık sınır geçişlerini yaşayarak bu kez yönümüzü Metkoviç tarafındaki Hırvatistan girişine çevirdik. Artık dünyanın en güzel sahil şeritlerinden biri Adriyatik kıyısında otobüs yolculuğundayız. Deniz onca yükseklikten bile o kadar temiz ki dibinin taşlık olduğunu net görüyoruz, o derece…
İyi de benim karnımdaki tuhaf ağrı geçmek bilmedi. Hem de sabah hiç bir şey yemedim arabada rahatsız olmayayım diye. Off !! 3 saat sonra ağrılarımla beraber Makarska ya geldik; amanın ne güzel bir yer burası cıvıl cıvıl insanlar, villaların çiçekli balkonları içimizi açtı. Otobüs indirdiği yolculardan sonra yola devam etti 15 dk. gittik gitmedik ki;
— abla ben kötüyüm, inelim hemen dayanamıyorum
— yapma ya sık biraz dişini ama istersen inelim :(
Fakat Türkiye de ki gibi müsait yerde inebilir miyim filan yok. Derken yakın bir yerleşim bölgesinin küçük bir durağında adam indirdi bizi . Kendime gelince etrafa şöyle bir baktım ki; in cin karşılıklı top oynuyor hakem de biz o derece yaniii… Bir yanımız dağ diğer yan deniz. Ama deniz aşağılarda bir yerlerde diye tahmin ediyoruz, görünmüyor. Hayır bekleyelim de diğer otobüse binelim desek nasıl bir sıcaktır böyle. Hem bizdeki gibi zırt pırt bizim yollar gibi araba geçmiyo . Ablam buluruz bir yer dert değil diyorlar. Öyle olsun bakalım…
Hakkımızda hayırlısı deyip küçük evlerin arasında bilinmez bir kasabaya girdik tabelada adının Baskavoda olduğunu okuduk. Ne güzel bir tesadüf oldu bu diye sevindik, kalacak yer de bulduk mu tamamdır. Bir kaç kapıyı çaldık oda var mı diye sorduk,1 gece için olmaz diyorlar, onlar da haklı. Benim çantaları da ortaklaşa taşıyan Nermin ve Türkan bitap vaziyette, sapsarı suratımla ben arkalarında kapıları çalıyoruz. Öylesine içler acısı görünmüş olmalıyız ki; kadının biri ” kimi arıyorsunuz , nereyi arıyorsunuz ? ” diye seslendi. ( Nermin Allahtan boşnakça konuşuyor ) başladı cevaplara kalacak yer arıyoruz filan diye. Benim evde kalın dedi ,üst kattaki oda boş, klimalı banyolu geçin kalın. İyi de bu arkadaş hasta mı neyi var? Üstünüze afiyet midesi bozuldu ,dedi Nermin. Kadın atladı ben ona ilaç niyetine bitki çayı yaparım iyileşir. Hoppala nereye düştük biz?
Ben kadının girişteki odasında koltuğa uzanmış çayımı bekliyorum, kızlar yukarı odaya yerleşti aşağı indiler kapı önünde sandalyede kadınla muhabbetteler. Dil bilmek ne güzel şey ya! Kendisi Hırvat bu köyün yerlisi imiş, eşi ise Müslüman savaşta ölmüş. Kızı da bir Sırpla evli ama onunda eşi yok, çocukları ile kalakalmış. Almanya İngiltere mültecilik dönemi filan bilindik hikayeler işte. Bu coğrafyada alışıyorsunuz bunlara. Kızlar bunları dinlerken bakıyorum da deniz kenarına gitmeye hazırlanmışlar. Bende odaya çıkayım hiç değilse dedim.
İşte böyle tesadüfen gittiğimiz bu küçük Adriyatik kasabasında 2 gün kaldık. (Ben oda da kızlar denizde ) Dönünce bana anlatıyorla; deniz suyu berrak ama soğukmuş, gecesi güzelmiş, dondurmalar harikaymış ( burada da dondurmacılar Arnavut ), gece dönüşlerde kapıda teyze ve diğer komşularla laflamışlar filan. Ben ise yazın ortasında ayağımda çorap üstümde battaniye her gün muntazam yapılan iğrenç bitki çayını içiyorum. Ama 2 günün sonunda kendime geldim. Son gün sahile indim üstüste giyinmiş vaziyette çam ağaçlarının altında, şezlongta miss gibi giyinik güneşlendim. Meraklı satıcılar nerelisiniz deyince, Türkiye ‘den buraya gelen ilk kişiler siz olabilirsiniz deyip gülüşüyorlar. Muhtemelen öyledir :)
İstanbul’da olsam anında acile giderdim ve sanırım gıda zehirlenmesi geçirdiğim söylenirdi. Adını bile duymadığımız bir kasabada hiçç tanımadığım bir kadına güvenmiştim. Yardımseverliğini bir kez daha gösterip Sarejevo’ da erkek kardeşim var ,oraya gitmeden önce beni arayın o size kalacak yer ayarlar dedi. Bir de espirili kadın :) sevdiriyor kendini… O sabah ayrılırken fotoğraflar çekildi, vedalaştık. Arkamızdan su dökmüş bile olabilir çünkü bir baktık mahallecek el sallıyorlardı.
Trogir’ i layıkıyla gezip Split’ e dönünce ne oldu tahmin edersiniz. Biz yorgun , saat ilerlemiş ve Split çok büyükmüş meğer. Çaresiz hızlandırılmış eski şehir turu ( haldır huldur paldır küldür boyutunda ) yaptık. Sarejevo otobüsüne zamanında yetiştik. İki katlı bizden başka 1 yolcu daha var. Üst kat locaya yerleştik ,yiyecek stoğumuzu, içeceklerimizi yamacımıza aldık. Sandaletler fora, deniz manzarası eşliğinde yola koyulduk.
Bugünlük bu kadar yeter, arkası yarın… Yarın Sarejevo dayız yuppiiii !!!!!
Orda neler mi oldu? Onu da burdan okuyabilirsiniz.
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.