Doğu’nun Batı ile buluştuğu şehir, Saraybosna tarihi dokusu, kozmopolit atmosferi ve lezzetli mutfağı ile her yıl milyonlarca turisti kendine çeken bu büyülü şehir.
Bu yazımda, Sarajevo’da 3 gün boyunca keyifli bir şekilde gezebileceğiniz bir rota ve önemli bilgiler bulacaksınız. Saraybosna’da gezilecek yerler nerelerdir? Nerden başlayalım, ne zaman gidelim diye düşünenler için ufak bir rehber hazırladım. Hiç merak etmeyin küçük bir şehir olduğundan siz de kolayca keşfedeceksiniz. Sonra da gelsin börekler gitsin kahveler :)
Dünyadaki çok az şehir, Sarajevo gibi küçük bir alanda bu kadar ilginç şeyler sunabilir.
Doğu’nun Batı ile buluştuğu şehir Sarajevo’da Yahudi mezarlığında durabilir, Katolik kilisesinden çanları dinleyebilirsiniz. Ardından camiden gelen ezan sesine kulak verebilirsiniz.
Sarajevo’yu bu kadar çok ziyaretçi gelmesinin sebebi de budur. Herkes kendine yakın bir şeyler bulur.
Sarajevo’nun kendine özgü bir ağırlığı da vardır. Kolay değil korkunç günler geçirdiler. Boşnaklar zamanla unutmak mümkün olmasa bile yaralarını sarmayı başardılar.
Anlatmaya başlamak için ise bu savaştan çok öncesine taaa 1.Dünya savaşına kadar gideceğim, benden günah gitti.
Yıl 1914, Avusturya-Macaristan’a ait olan şehre kral Ferdinand ve eşi gelir. Fakat coşkulu kalabalıkta arasında arabası ilerlerken suikaste uğrar. Bu olay bundan sonra tüm dünyadaki tarih kitaplarında savaşın başlangıç sebebi olarak gösterilecektir. Artık tüm dünya Saraybosna ismini duymuştur.
Savaş biter ve bu kez 1984 yılında coşkulu Olimpiyat oyunlarıyla tüm dünya bir kez daha Sarajevo’ dan haberdardır.
Dünyanın üçüncü kez ondan bahsetmesinin yine savaş yüzünden olması ise kaderin bir cilvesi olsa gerek.
Size savaştan bahsetmek istemesem de maalesef hiç kaçışınız yok, şehir tüm savaş gerçeğini yüzünüze tokat gibi yapıştıracak. Her yerde bembeyaz mezar taşlarını göreceksiniz! Hem de bir zamanlar park olan yerlerde. Duvarlardaki kurşun deliklerini fark edeceksiniz! Belki cami girişinde, parkta satranç oynayan amcaların yüzlerinde, marketteki teyzelerin kırışıklıklarında savaşın izlerini okuyacaksınız! O yüzden buna hazırlıklı olun.
İlk gidişim ablamla birlikteydi, savaşın henüz bittiği yıllardı. Daha yedi yıl olmuştu. Bir haftayı sadece Sarajevoya ayırmıştık. İki günü de Mostar’ a. Kimilerine bu süre çok gelebilir. Küçük bir şehir ancak biz ilk gittiğimizde savaşın yaralarına az da olsa merhem olmak amaçlı gitmiştik. Savaş maduru kadınlar için açılan bir sığınma evinde konakladık. O zamanlar Bosna’ ya fazla giden yoktu hatta neredeyse giden yoktu. Her yer yıkık, ısınma sıkıntılı, ulaşım yoktu. Bu detayı şunun için söylüyorum; şimdilerde gidenlerin burun kıvırdığını duyuyor üzülüyorum, yapmayın!
Balkanlardan gelen o soğuk hava uyarısını bilmeyen yoktur. Fakat Sarajevo’da da yıllardır öyle kara kış görülmüyor. O yüzden kış mevsiminde şehir turist kalabalığından uzak gayet rahat gezilebiliyor. İlkbahar ve sonbahar ise bence tadından yenmez mevsimdir. Etrafı dağlarla çevrili bir şehirden bahsediyoruz neticede. Baharlar güzel dedim ama tatilimi ancak yaz aylarında geçirebilirim diyenler üzülmesin. Yaz aylarında şehir neşeli halini size sunacak. Kent sokakları 24 saat canlı, hareketli bir tatil beldesine dönüştüğü için sıkılmaya fırsat bulamayacaksınız.
Demek ki neymiş Saraybosna’ya her mevsim gidilebilirmiş.
Ben tercihimi seyahatlerde hostellerden yana yaparım ancak Sarayevo’da otelde de hostellerde de tanımadığım birilerinin evinde de kaldım. Dolayısıyla kalacak yer konusunu dert etmenize gerek yok, alternatif çok Sarajevo’da.
Haydi şimdi şehri gezmeye başlayalım. Merak etmeyin aralarda yemek- içmek konusuna da geleceğim. Aç açına gezilmez hele Sarajevo’da…
Sıralamayı önem sırasına göre değil güzergaha göre yapacağım. Ana gezinti yeriniz şehrin merkezi olan uzun tek bir cadde üstünde ve nehir kenarında. Latin tarafından başladığınızı varsayarak ilk durağı “Sönmeyen ateş” olarak belirledim.
Hatta şuraya kolaylık olsun diye birde harita bırakayım.
Saraybosna’nın yıkıcı bir geçmişi var demiştim. Vjecna Vatra-Saraybosna’nın Sonsuz Ateşi, Saraybosna’daki II. Dünya Savaşı askeri ve sivil kurbanlarına bir anıt. Alev sürekli yanıyor ve asla unutulmayacaklarını sembolize ediyor. Ateş gerçekten de söndürülmeden o günden bu yana yanmaktadır. Öylesine verilmiş bir isim değil.
Caddenin bu kısmından başlayarak sağlı sollu modern mağazalar, marketler, pastahaneler arasından dümdüz yürüyün. Aman acele etmeyin. Arada küçük parklar göreceksiniz soluklanın. Parkta santranç oynayan amcaları izleyin.
Neo-Gotik Saraybosna Katedrali, Bosna-Hersek’in en büyük Katedrali’dir ve güzel vitray pencerelere ve tonozlu tavanlara sahiptir. 1996 ve 2003 yıllarında Saraybosna’yı ziyaret eden Papa II. John Paul’e adanmış bir heykel, katedralin ön meydanında oturuyor. Ana cadde üzerinde olduğundan bulmanız kolay olacaktır.
Size bir tüyo tam karşı sokağına girip ilerleyin, arkanızı dönüp katedrale bakın, tamam şimdi fotoğrafını çekebilirsiniz. Bu sokakta ayrıca çok güzel cafeler var, unutmayın. Gece bambaşka bir Sarajevo göreceksiniz.
Katedralin kapısının sağ tarafında Galeri 11707/95 in tabelasını göreceksiniz.
Galeri 11/07/1995 Srebrenica trajedisini anmak ve anlamak için mutlaka gezilmelidir. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa topraklarındaki yaşanmış soykırımın şahidi fotoğraflar içinizi acıtacak. Kendinizi göreceklerinize hazırlayın. Tarık Samarah’ın çektiği kareler Srebrenica kasabasında gerçekleşen olayları belgeleyen görüntüler, videolar ve sesler yıllar boyu zihninizden çıkmayacak. Mendiliniz cebinizde olsun.
Tarık Samarah fotoğraf müzesinden sonra Sarajevo’dayken İnsanlığa ve Soykırıma Karşı Suçlar Müzesi’ni ziyaret etmek şart. Fotoğraflar, videolar, röportaj alıntıları, eserler ve istatistikler dahil olmak üzere hem Bosna-Hersek’teki hem de komşu ülkelerdeki tüm çatışmayı açıklıyor. Biliyorum acı olaylara şahit olacaksınız. Boğazınız düğümlenecek ama şunu unutmayın bunlar yaşandı ve dünya bunu sadece izledi. Şehrin tadını çıkaracağız elbet ama o şehrin insanlarının neler yaşadığını bilerek gezmek daha bir manidar olacaktır.
Ağladık sızladık tamam bitti gitti negatif düşünceleri atın beyninizden. Bir kahve zamanız geldi bence. O zaman Ferhadiye caddesi üzerinden adı aynen Türkçedeki gibi “baş çarşı” diye söylenen Osmanlı çarşınıza doğru ilerleyin. Oraya geldiğinizi anlamanız ise hiç zor değil. Avusturya-Macaristan döneminin izlerini taşıyan cadde bir anda bıçak kesiği gibi kesilecek. Tam bu noktada yere bakın. Şehri ikiye bölen temsili çizgiyi göreceksiniz. Doğu ve batı!
Başçarşı tam bir Osmanlı çarşısı görünümünde. Küçük dükkanlarda birbirini tanıyan esnafların kapı önünde muhabbet ettiği yer. Bosna’ya özgü kilimlerin, bakır işlerinin, deri ve elbet hediyeliklerin satıldığı yerler burada sıralanmış.
Bosna Sancak Beyi Gazi Hüsrev adını taşıyan yapılardan biri bu bedestendir. Gazi Hüsrev Bey’in kişisel mirasını Saraybosna’nın imarı için bağışlamaş. Bu eserin içinde 70 kadar dükkan bulunur. Magnet gibi hediyelik eşyalar buradan alınabilir.
Cami Başçarşı’da ana cadde üzerindedir. Boşnakların buluşma noktasıdır. Osmanlı eseri diye belirtmeme gerek yok zannederim. Size ilginç bilgi; bu cami dünyadaki ilk elektrikle aydınlatılan camidir.
Ayrıca Saraybosna şehri de sokak lambalarının ilk kez kullanıldığı şehir. Avusturya-Macaristan ilk kez sokakları aydınlatma fikrini burada denemiş. Aman başımıza bir şey gelirse kıyı köşedeki Saraybosnalılara olsun önce orda deneyelim diye düşünmüşlerdir. Günahlarını almayayım ama bence öyle.
Bana sorarsanız Başçarşının en ilginç yapısı saat kulesidir. Saat 16.yy’dan kalma ve (dünyada başka örneği yok deniyor) ay takvimine göre ayarlanır. Yani ay takvimine göre saat 12.00’yi gösterdiğinde akşam namazı vakti girdiği için karşıdaki minareden ezan okunurken, aynı anda kuledeki saatin çınlaması çarşıda farklı bir atmosfer oluşturur. Saati her hafta ayarlayan Mensur Bey ise kulenin yan sokağında küçük bir kuyumcuda çalışıyor. Gidip tanışabilirsiniz.
Sarajevo’da zamanında batı ve doğu arasında yapılan seyahatlerde yolcuların barınma ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılayan elliye yakın han varmış. Morica Han Saraybosna tarihinde bugünlere kadar ayakta kalmayı başarmış tek handır. Hanın içerisinde bir restoran yer almaktadır. Nargile cafelerde Türk çayı bulabilirsiniz.
Sönmeyen ateşten başlayan şehrin, ana caddesinin bittiği yer bu ana meydan olacak. Buraya geldiğinizi güvercinlerden anlayacaksınız. Ortadaki su sebili ise şehrin simgesi.
Evliya Çelebi Saraybosna’da 300’den fazla sebil olduğundan bahseder. Ancak hepsi bir dönem yerle bir edilmiş. 1753 yılında Bosnalı vezir Mehmet Paşa kendi parasıyla şehrin merkezine bu sebili yaptırmış. Sonra büyük bir yangında yok olmuş. Bu defa Avusturya-Macaristan imparatorluğu döneminde yukarıda bahsettiğim katedralin mimarı bugünkü sebili yapmış. 92-95 savaşında da hasar almış ama yıkılmamış. Bu şekli ise 2006’da restore edildiği şekli.
Bu meydanın kötü bir tarafı da var. O da şu; köfte kokuları yani cevapcici. Meşhur Boşnak köftesinin tam zamanı derseniz bu meydanda herhangi bir yere çöreklenin hiç farketmez hepsi güzel yapar. Pide içine sizin söyleyeceğiniz miktarda köfteyi koyar, içine soğanı bolca atar yanında da yoğurt ile servis ederler.
Köfte yendi sebilin arkasındaki tepelere doğru yönelin. Netice de yediklerimizi yakmamız lazım.
Diyelim ki sebilin arkasından yokuşu çıkmaya başladınız. Büyük mezarlığa ulaşacaksınız. Bu mezarlık Alija İzzerbegoviç’in mezarının da olduğu bir tepedir. Yavaş yavaş yürüyün ve mezarların üzerindeki isimleri okuyun. Doğum tarihleri farklı ama öldükleri gün aynı olan birçoğu çocuk ama hepsi erkek yüzlerce masum sivil şehit dediğimiz mertebede orada yatmaktadır. İçinizden gelen duaları esirgemeyin.
1700’lü yılların başında inşa edilen Sarı Kalenin fazla kalıntısı yok ama özellikle günbatımında Sarı Tabya’da olmak en iyisidir. Güneş battığında minarelerin ışıkları yanar ve şehrin içinde bulunduğu vadinin her yerine güzel ezan sesi yayılır. Saraybosna’ da minareye çıkmış çıplak sesle ezan okunduğunu söylemiş miydim? Eşine pek az rastlanan bu olaya şahit olmak isterseniz sokak aralarındaki camilerin minarelerine ezan vakitlerinde bulunmaya çalışın.
Yokuştan indiğinizde bu kez sebilin olduğu meydanın hani meşhur köftecilerin arkasına doğru yani nehir kenarına yönelin. Şehrin bir diğer simgesi konumundaki bir dönem kütüphane hizmeti veren güzel binayı göreceksiniz. Bina 1891 yılında Mağribi tarzında inşa edildi ve binayı bu kadar özel ve farklı kılan şey bu.
Vijecnica, Saraybosna kuşatması sırasında da önemli bir rol oynadı.
Bina Milli Kütüphane olarak hizmet verdi ve binlerce önemli ve eşsiz Boşnakça kitabına ev sahipliği yaptı. Bunların içinde çok değerli el yazması eserler de vardı. Ancak 25 Ağustos 1992’de Vijecnica bombardıman nedeniyle ateşe verildi. Şehirde yapılan hiçbir tahribat bu kadar acı vermemişti, diyor o günü yaşayanlar. İnsani kayıplarımız çoktu, aç kalmıştık, bizi neyin beklediğini bilmiyorduk, kış çetindi ama o gün alev alev yanan kütüphane bizi en çok yaralayan olay oldu, diyorlar. Keskin nişancı saldırılarına rağmen vatandaşlar kitapları kurtarmaya çalıştı.
Daha sonra Saraybosna’nın ünlü çellisti Vedran Smailoviç yıkılan binada müzik yaptı. Hatta fotoğrafı Saraybosna kuşatmasının sembollerinden biridir.
Bu binayı bu kadar çok anlatmamım bir sebebi de ben ilk Saraybosna’ya gittiğimde bina yıkıktı. Molozların üstüne basarak içeri kafamızı uzatmıştık. Çatısı yoktu, taş taş üstüneydi, pencereler brandalarla sarılmıştı. Şehirde savaşın izleri o kadar tazeydi ki şehirde elektrik ve ısınma sorunu vardı. Öyle şimdilerde ki gibi sıra sıra köfteciler, börekçiler yoktu kahve içmek için sadece Morica han vardı o kadar. Şimdilerde ise bilet alıp içini gezebilirsiniz.
Kütüphanenin hemen karşısındaki köprüyü geçip şirin Osmanlı evine uğrayın. Adını Türkçedeki inat kelimesi ile Boşnakçadaki ev kelimesinden alan bir lokanta burası. Özelliği ise sahibinin inadı. Evinin yerine yukarıdaki anlattığım belediye binasını yapmak isteyen yetkiliye asla olmaz deyip itiraz eder. İnadını kimse kıramaz ve bir şartla der; evimin aynısının köprünün tam karşısına yapacaksınız.
Şimdilerde belediye binasının en güzel izlendiği yer ve yöresel tatların en güzelinin yapıldığı lokantadır. Farklı bir tat denemek isterseniz bamya çorbasını ve soğan dolması öneririm.
İnat kuca tarafına geçtiysek o zaman köprünün karşısından Miljacka boyunca yürüyelim. Latin köprüsünden yine karşıya geçelim. Boşnakçası da Latinska cuprija ( çupriya ) Balkan halkına yukarıda adı geçen İnat, köprü, çeşme vb . bir sürü kelime türkçeden yadigar. Bu köprüden karşıya geçer geçmez tarih kitaplarında anlatılan İkinci Dünya savaşının başlangıç nedeni olan suikastın yapıldığı noktaya geliyoruz. Avusturya -Macaristan impartoru Ferdinand’ın vurulması işte tam bu köprüyü geçer geçmez olmuş. Köşedeki bina savaş müzesi var. Müze 1878 – 1918 arası Sarejevo görüntülerini, bir takım savaş materyalleri barındırıyor.
Saraybosna’da yürürken şehrin kimi yerinde kaldırımları, asfaltı işaretleyen leke gibi görünen izleri göreceksiniz.
Bu izler kuşatma sırasında şehre etrafındaki dağlardan her gün atılan yüzlerce merminin izi. Sadece mermi değil bombalar yağdı ve krater benzeri delikler oluştu.
Bugün oluşan bu kraterler, yaralılar ve ölenler anısına kırmızı reçine ile dolduruldu. Onlara geride kalanlar “Saraybosna Gülleri” adını verdi.
Saraybosna yeniden inşa edip yenilenirken güller yavaşça şehir sokaklarından kayboluyor. İki tanesinin yeri aklımda; biri katedralin karşısındaki sokakta diğeri de birinin belediye binasının yan sokağında. O civarda birilerine sorun göstereceklerdir.
Biraz şehir merkezinden uzaklaşıyoruz. Saraybosna Tüneline gidiyoruz. Bosna Kuşatması sırasında Boşnaklar tarafından inşa edildi. Gıda, silah ve yardımların şehre taşınması bu sayede oldu. Saraybosna için bir yaşam çizgisi oldu. Bugün, tünel ve müzesi şehrin tarihini anlamanız için gidilmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Burada duygusal anlar yaşayacaksınız, şimdiden uyarıyorum.
Ilıca / Vrelo Bosna’da yeşile doyun
Saraybosna’da yeşili çok görürsünüz ama Vrelo Bosna denilen Ilıca yakınındaki devasa ormanlık alan şahanedir.
Oraya gitmek için Başçarşı’dan 3 numaralı tramvayla son durağa kadar gidin. Eski, büyüleyici oteller, villalar arasından Vrelo Bosna’ya kadar ister yürüyün isterseniz de faytona binin.
Vrelo Bosna’da nehir kenarında sakin birkaç saat geçirmek size iyi gelecektir. Yorulursanız ayaklarınızı suya sokun ama dikkat birkaç saniyeden fazla dayanamazsınız.
Diyelim ki Savaş Tüneline ve Vrelobosna’ya gidip Saraybosna’ya döndünüz. Hafif bir yorgunluk hissediyorsunuz ama sakın kaldığınız yere dönmeyin. Harika bir geceyi hakkettiniz. Hemen kendinizi Ferhadiye caddesindeki kafelere atın. Hatta size Zlatna Ribica‘yı öneririm. Müzikler, dekor ve ortam sizi etkileyecek. Sadece orası değil müziği duyduğunuz her mekana girin bakın hoşunuza giderse Boşnakça şarkılara biliyormuş gibi eşlik edin. Gecenin sonunda mutlu mesut mekandan ayrılırken eminim, adamlar eğlenmeyi biliyor diyeceksiniz.
Yok ben sakin sakin kahvemi içeyim derseniz Sebile sırtınızı verin Kovaci şehitliğine çıkan yokuşun başında Ministry of Ćejf önerimdir, uğrayın.
Saraybosna’ ya 3 gün ayırmanızı tavsiye ederim. Bir başka yazımda Sarajevo’da ne yenir içilir onlardan bahsettim.
Sarajevo’ nun en iyi yeme-içme rehberi
Diğer Bosna yazılarımı okumak isterseniz de aşağıya listesini bırakıyorum.
Bir tünel, bin umut/Saraybosna tüneli
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.