Ivo Andriç’in evinde yazımda aslında Balkan topraklarının her köşesinde yaşanmış binlerce kimi acı kimi tatlı hikaden biriyle yaşayan bir adam göreceksiniz. Bunları gün ışığına çıkarmak ise çoğu zaman zor ve açıkcası biraz da cesaret ister. Çünkü birileri yazıp çizecek, anlatacak birileri de mutlaka bundan memnun olmayacaktır. Batı yazarımız Andric için; bunu en iyi başaran yazardır ve kitabı Drina Köprüsü de bunun ispatıdır, der. Doğu ise; hadi ordan içten içe iğneleyici kelimelerle Osmanlı’yı doğal olarak Müslümanları yerden yere vurmuştur, der. Yetmemiş, 90’lı yıllara gelindiğinde yaşananlara bile zemin hazırlamıştır, der.
Bende diyorum ki gelin Andric’in nobel ödülü almasına sebep olan kitabı Drina Köprüsünü okuyun. Bırakın içindeki gizli mesajları, laf sokmaları filan… Netice de kim o tarihlerde ne olduğunu tam anlamıyla biliyor ki? Ama hepimizin bildiği bir takım gerçekler de var. Osmanlı devşirme denilen ufak çocukları alıp saray için
yetiştiriyormuş. Güzel bulduğu kadınları haremlerine alıyormuş. Zaten tüm padişahların eşleri ve anneleri müslüman değilmiş. Bunları da anlatan zaten yine Osmanlı tarihçileri, Osmanlı dan kalan yazılı kaynaklar.
Yine tarihten biliyoruz ki sarayda yüksek mevkilere yükselen Balkan topraklarından bir çok kişi vardır. Kitaba konu olan köprü yine böyle bir çocuğun hikayesi ile başlar. Kendi halinde yaşanan küçük bir köyden ufak bir çocuk koparılır ve Osmanlı askerlerince götürülür. Ama o ufak çocuk zekidir, çalışkandır, beceriklidir. O ufak çocuk tarihteki gerçek bir kişiliktir. Sokullu Mehmet Paşanın ta kendisidir. Sokullu ‘nu küçücük yaşta ayrıldığı toprakları, ailesini unutmayacak kadar hafızası kuvvetlidir. Şimdilerde psikologların dediği gibi çok küçük yaşta yaşadığı travma onu hırslı biri yapar. Saltanatta gelinebilecek en yüksek mevkiye kadar çıkar. Elindeki fırsatı değerlendirip doğduğu topraklara bir köprü yapmak ister. Şansına kendisi gibi devşirme olan Mimar Sinan ile aynı dönemde yaşar.
Andric, Drina Köprüsü kitabında yapım aşamalarını öyle bir anlatır ki, kendinizi inşaasında hissedersiniz. Köprünün çevresindeki hayatı anlatmasıyla, yapıların sadece yapı olmadığını ve bir tarihi doğurduğunu size aktarır. Bunları anlatırken ne tarihçi edasıyla, ne de romancı havasıyla söyle . İnsanoğlunun tabiata olan ilişkisini suyla, toprakla, taşla, yağmur, sel, kar ile mücadelesinin içinde anlatır. Bir yandan da değişen dünyanın, yönetimlerin, savaşların insanların tabiatla olan münasebetinden daha zorlayıcı olduğunu görürüz.
Anlatım dili çok basittir. Orjinalinde 200 kadar Türkçe kelime kullanmıştır. Bu bile birlikte yaşamanın milletlerin üstünde bıraktığı etkiyi bize gösterir. Halen de Sırbistan da olsun, Bosna’da olsun, Arnavutlukta olsun Türkçe kelimeler sıkça ve hiç farkında olmadan kullanılır. Andric kitabının en arkasında ve bütün dillere çevrilmiş şeklinde kullandığı orjinali Türkçe olan kelimelerin listelenmesini önemle vurgulamıştır.
Diğer yandan Osmanlının üstüne gitmiş, taraf tutmuş, saçmalamış, abartmış denilenlere ben kulak asmıyorum. Nedenine gelince; ya ne olacaktı ki adam Hırvat, üstelik söylentiye göre babası papaz imiş. Her yanı Osmanlı eseri dolu bir şehir olan Travnik te doğmuş, çocukluğunu yine Osmanlının izlerini taşıyan Visegrad’da geçirmiş. Her gününü Sokullu Mehmet Paşa köprüsüne bakarak ve üstünden geçerek geçirmiş. Eve gelince dinlediği hikayeleri, beyninin içindeki hayal gücüyle de birleştirince bu kitap ortaya çıkmış.
Ben iki kez okudum ve çok beğendim. Bana göre öyle çok canımızı sıkacak bir söylemde yok. Fakat demek ki Drina Köprüsü kitabı okuyan her insanda farklı bir etki bırakıyor. O yüzden kimi çevreler tü kaka diyor. Bende diyorum ki siz yazsaydınız o zaman :) Koca Mimar Sinan geçmiş bu topraklardan hakkında roman yazanı bırakın bir çoğumuz üstünden geçtiğimiz eserlerinin bile farkında değiliz.
Diğer yandan ödüllü kitaplarda genelde bir taraflılık, bit yeniği aranır. Söylenene göre Nobel ödülü verilene kadar hiç tanınmayan bir yazarmış. Ödülü almasının arkasında Ivo Andric’in Katolik yardım kurumlarının desteğiyle de okumasının etkisi var, denir. Üniversitesi Gratz’ın aynı inancın kilisesi tarafından kurulduğu, bu okuldan ayrı ayrı 9 kişinin ‘Nobel’lendirildiği bilgisi de şaşırtıcıdır. Bu bilgi yeni bir bilgi de değil yanlış anlaşılmasın, ödülü aldığında da konuşulmuş.
Ivo Andriç’in hayatı tüm Blkanlarda geçmiş. Travnik’te bugün BosnaHersek’te doğmuş, çocukluğu Visegrad’ta, orta öğrenimi Sarajevo’da, yüksek öğrenimini Zagreb’te, hayatının önemli bir kısmını Belgrad’da geçirmiş . Dolayısıyla adamımız Andric Balkanlardaki tüm halklarla yaşamış.
Bosnahersek’i Sırbistan’ın bir parçası olarak gören ve Avusturya-Macaristan dan bağımsızlığını kazanması için mücadele eden gençlik teşkilatı Mlada Bosna’ya üye olup aktif görev yapmış. Tarih kitaplarında 1. dünya savaşının sebebi olarak okutulan veliahtı prens Ferdinand suikastinin faili Sırp aktivist de bu teşkilatın üyelerindenmiş. Hatta Andric de bu olay ile ilgili soruşturma kapsamında tutuklanmış, bir yıllık tutukluluğun ardından da sürgün edilmiş. 1. dünya savaşı sırasında çıkan aftan faydalanarak üniversite eğitimini tamamlayabilmiş. 1934’de Berlin büyükelçisi olarak atanmış.
1941’de savaş Yugoslavya’ya sıçradığında Almanya’daymış. Alman diplomatlarının İsviçre’de sığınması önerisini kabul etmemiş. Emekli maaşı almayı da reddederek memleketine dönüp ve bir arkadaşının evinde zor şartlarda yaşamış. En önemli yapıtlarını da bu sıralarda yazdığı biliniyor.
Andric, Nobel ödülünün yaklaşık 1 milyon dolarını Yugoslavya’daki kütüphanelerin geliştirilmesi için bağışlamış. 13 Mart 1975 yılında yaşamını yitiren Andric, Belgrad’da toprağa verilmiş.
Yazarın Travnik’te doğduğu ev fotoğraflardan anlaşılacağı gibi Osmanlı Mimarisi etkilerini taşıyor. İç dekorasyonu da öyle fakat yazarın sadece bu şehirde doğduğu biliniyor. Ev döneme göre dekora edilerek dikkat çekmeye çalışılmış olsa gerek :)
Travnik’teki adresini yazmama gerek bile yok çünkü kime sorsanız gösterir. Cüzi bir giriş ücreti var. Aslına bakarsanız evin alt katında bir birahane olması mekanı daha ilginç yapar. Hatta çok da şirin bir mekandır. Vakti olan bir şeyler yiyip içebilir, müziğe eşlik ederek keyifli dakikalar geçirebilir.
Tipik Osmanlı konağı izleri daha kapıdan girer girmez sizi karşılar. Küçük holün sağında ve solundaki odalardan birinde oturma odası minderler , dantel örtüler ile bezenmiştir. Diğer odaya ise daha modern sayılabilecek çalışma masası, çeşitli dillere çevrilmiş kitaplarının sergilendiği kütüphane yerleştirilmiş.
Andric’in Belgrad’taki müzeye dönüştürülen evi uzun yıllar yaşadığı gerçek evidir. Çok güzel bir muhitte, harika bir park manzarasına bakar. Dekorasyon yine dönemin izlerini taşıyan mobilyalarla ve tabii ki yazarın 4502 adet kitabından oluşan kütüphanesi ile göz dolduruyor. Kütüphane 1602 yılına dayanan Jüstinyen Kanunu, çeşitli Goethe koleksiyonları görülebilir. Yazarın el yazısı ile kitaplarının ilk taslakları, mektupları, not defterleri de görülebilir.
Nobel ödülünün kendisine verileceğini bildiren mektup , ödülün kendisi, kıyafetleri , yazı masası, şahsi bir takım eşyaları gayet düzenli bir şekilde sergilenmektedir.
Şehirde Andric’in okulunu gezmek mümkün. Hatta okuduğu sınıf, sıralar tahta görülebilir. Şehrin her yerinde duvarlarda sözleri, resimleriyle karşınıza çıkabilir. Magnetlerde, tebrik kartlarında, sokak isimlerinde, okul isimlerinde yer aldığı gibi şimdilerde şehirde bir de nur topu Andricgrad da kuruldu. Detayları bir başka yazının konusu olsun:) Visegrad belki sessiz sedasız yaşamını sürdürecekti. Yine savaşlarla acı çekecek, yine yolcuların mola verdiği yer olacaktı. Fakat artık o edebiyat dünyasına ait bir şehir ve kahramanı bir köprünün ev sahibi…
Memorial Museum of Ivo Andric 8 andrıcev venacst.first floor tel : +381 113238397
Pazartesi kapalı diğer günlerde saatler de şöyle;
Salı, Çarşamba, Cuma, Cumartesi (10-17)
Perşembe (12-20)
Pazar (10-14)
ücret : 200 dinar
Hadi benden size bir bonus da gelsin şuraya tıklayınca müzenin içine girmiş kadar olacaksınız.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Dİğer yazılarımdan ilginizi çekebileceğini düşündüklerimin linki de aşağıdadır.
Sırbistan’ ın az bilinen köşesi
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
5 Comments
Merhaba. Hayatımda 3. kez bir kitabı 2. kez okudum. Kitap sade ve anlaşılır bir şekilde yazılmış. 400 yıllık bir zamanı tarihi bir film izler gibi okudum. Filmi yapılmalı diye düşündüm.
Buradaki bilgilendirmeleriniz de bir çok merakımı giderdi. Teşekürler.
merhaba, kitap gerçekten de dönemi ve bölgeyi iyi analiz etmemizi sağlıyor. Yazımı beğenmenize de ayrıca sevindim. teşekkür ederim
Drina Köprüsü’nü okuduktan sonra merakımdan araştırma yapacaktım. (Kitaba bayıldım) Sayenizde istediğim tüm bilgilere ulaştım. Teşekkür ederim aynı zamanda sayfanızı da takip etmeye başladım. Gezi yazılarını merakla bekliyorum iyi gezmeler :)
çok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. Sayfama hoşgeldiniz diyeyim o zaman
Çok akıcı çok güzel keyifle okuyor her seferinde extra bilgileniyoruz emeğinize sağlık.