Liechtenstein, nohut oda bakla sofa bir ülke dememin bir sebebi var elbet. Avrupa’nın tam ortasında ama dünya haritalarında sadece bir nokta olarak gösterilen bir ülke. Neden mi? Haritada ülkenin sınırını çizecek kadar minik yer olamıyor ve adı da uzun olunca sadece bir nokta ve L harfi koyup geçiştiriliyor.
Mübarek ülke iyi güzel de adı çok zor. Yemin ederim her defasında doğru yazdım mı diye kontrol ediyorum:) Almancası Liechtenstein Prensliği manasında Fürstentum Liechtenstein. İsviçre ve Avusturya’ nın arasında havaalanı olmayan bu minnak ülke dünyanın en küçük altıncı ülkesi. 160 metrekarecik yani Bozcaada’ nın 4 katı büyüklüğünde. İki bölge ve onbir köyden oluşuyor. Başkenti Vaduz ise tek büyük şehirleri olduğu için nüfusun çoğu burda yaşıyor. Nüfus ne kadar mı? Sadece 38 bin. Açıkcası artık instagramda, facebookta daha fazla takipçisi olan arkadaşlarım var. Düşünsenize arkalarında koca ülke varmış gibi, komik ama rakamlar böyle…
Masal diyarı bu coğrafyaya çok yakışan bir şato Vaduz şehrine tepeden bakıyor. O şatoda da kraliyet ailesi yaşıyor. Kraliyet ailesi dedim de kralları yok. Taa 1719 yılında kutsal Roma Germen İmparatoru tarafından prenslik olarak onaylandıkları için hep böyle kalacaklarmış. Bize garip gelebilir de adamlar prensip sahibi çok da takılmayalım. Asıl takılmamız gereken Forbes’ in çıklamalarına göre bu aile dünyanın en zenginler listesinin hep başlarında. Prens Adam ise dünyanın en zengin 6. kişisi.( bu yazıyı yazarken öyleydi en azından)
Bir yerlerden duydum ihbar etmiş gibi olmayayım ama derler ki Mona Lisa’ nın orijinali bu ailenin sarayındaymış, biz öyle duyduk. Hadi diyelim ki yalan ama yine de sanat çevrelerinin dediğine göre; paha biçilmez birçok eser de bu şatodaymış. Biz de gariban turistler olarak bu yüzyılda şato mu kaldı, müzedir müze deyip kapısına gittik. “Özel mülktür girilmez” tabelasını görünce şaşırdığımızı dün gibi hatırlarım. Meğer sadece ulusal bayramları olan 15 ağustosta halkına açarlarmış. 2019 da ise 300. yıl kutlamaları için yıllar öncesinden hazırlıklar başlamış. Gerçi bir hafta önceden süslemeye başlasalar da bütün ülkeyi süslerlerdi, ne kadar yer allasen.
Bu yazıyı hazırlarken okudum şaşırdım, siz de şaşırın diye yazmak boynumun borcu. Ülkenin prensi Rudolf meğer bir Türk işadamının kızıyla evliymiş. 4 gün 4 gece İstanbul’ da düğün yapmışlar. Sosyetik haberleri okumadığımdan ya da gerçekten çok gizli yaptıklarından ben hiç duymamıştım. Hatta evlerden ırak bir buçuk yaşında bebeklerinin boğazına bir şey kaçıp ölmüş. Çok üzücü bir olay.
Sevgili okuyucu meğer bu ailenin kökleri eski bir Roma eyâleti oldukları döneme kadar uzanıyormuş. 1342’ de kurulan bu kontluk 1699’da topraklarını Avusturya’ ya satmış. Tarihin arka odalarında konuşulana göre 1788 yılında Osmanlıya karşı kahramanca savaştıkları için Avusturya tarafından bu halka şimdiki toprakları bağışlanmış. 2.dünya savaşı dönemlerinde ise tarafsız kalan Liechtenstean’ a ait hazinelere Polonya ve Çekoslavakya el koymuş. halen Strazburg mahkemelerinde konusu araziler, çok kıymetli tablolar, mücevheratlar olan bir dava vardır. Bildiğiniz Çeklerin kendi başlarına ördüğü bir bela. Hatta adamlar Çek ve Slovakya olarak iki ülke olunca ikisini de tanımamışlar.
Bu ülkeye ben durup dururken niye gittim diye merak etmiş olmalısınız. İsviçre’ ye gitmeye karar verince haliyle ülkenin içinde bir başka ülke Liyhenştayn’ ı da görürüz diye planlamıştık. İsviçre’ ye gidince Sargaans şehrinden belediye otobüsüne atladık ve bu küçük ülkeye gittik. Yanlış okumadınız belediye otobüsüyle İsviçre’ den geçebileceğiniz gibi Avusturya’dan da geçebilirsiniz. Zaten ülke dediğim arabayla girdiğinizde beş dakika sonra diğer taraftan çıkacağınız kadar küçük bir yer.
Otobüs şoförü turist olduğumuzu anladığından “ işte geldik, şu caddeyi gezin yine burdan otobüse biner dönersiniz “ dedi. İsviçre’ den alınan Swisspass buraya gelen otobüslerde kullanılabiliyor aklınızda olsun. İner inmez caddeyi yürüdük sağa sola baktık hükümet binası, postahane yanyana. Birkaç lokanta cafe tarzı mekan, tarih müzesi, modern sanatlar müzesi binasını gördük. Zaten bunları saydım ve cadde bitti. Eee ne yapalım diye ablamla bakıştık tam o sırada ufak bir gezi treni ile tüm ülkeyi gezebilecebileceğimizi gördük. Nasılsa swisspass var atladık. O sırada ülke hakkında aldığımız notları birbirimize madde madde okuduk .
Biz bu notları okuyana kadar ülkeyi baştan başa gezdik, bitti bile.
Tabii ki satın aldık ve her zaman yaptığım gibi ( gittiğim her ülkeden kendi ev adresime kartpostal yollarım) postahanenin yolunu tuttuk.
Bu arada arada az kalsın unutacaktım; ülkeye gittiğinize dair pasaportunuza vize vurmalarını rica edeceğiniz bir birim var. 3 Chf karşılığında hiçbir resmi değeri olmayan bu damgayı vurdurduk. Pek hoşuma gitti doğrusu netice de küçücük mühre koca ülke adını sığdırmaları bile takdire şayan bir hareket :))
Bütün bunların dışında ülkede daha çok kalorifer kazanları, küçük alet ve makinalar, mobilya eşyalar, kimyevi maddeler, optik ve hassas aletler, petrol tankları, oyuncaklar, resim malzemeleri, çeşitli ilaçlar imal ediliyormuş. Çanak ve çömlek yapımı ve seramik eşyalar ülkenin önemli bir gelir kaynağı. Bir de Hilti var ya hani şu caddeleri tar-tar-tar delen makina. İşte o makinaya adını veren marka liştenştayn menşeli imiş meğer :)
Bingo, guguklu saat ! Ayıptır söylemesi bizim evimizde 1900 lerin başlarında yapılmış bir Alman yapımı çalışır durumda bir guguklu saat var. Bir aile dostumuz düğün hediyesi olarak getirmişti ve halen düzenli kurarız, bakımını yaparız. O yüzden ben mağazada sadece gezdim, ding dong seslerini dinledim. Ablam ise dayanamayıp aldı, böylece onun da evinde en sevdiği eşyaların başında artık Heidili, Peterli, kulübeli saati var.
Ülke masalın içinde yaşıyor gibi görünüyor. Peki insanlar nasıl derseniz gördüğümüz herkes gülümsüyor, sakin sakin yürüyordu. Satıcılar dışında kimse ile hayat hakkında konuşmadım ama mutludurlar bence… Ben çok mutlu olmuştum orada yandaki fotoğrafımdanda belli :)
Bu küçük ama sevimli ülkenin Türkiye de tanınmasına sebep ise; ne serveti, ne dağları, ne prensi ne şatosu sadece ” futbol takımı ” olmuş. Takımda sadece 2 profesyonel oyuncu olması diğerlerinin kasap, manav, garsondan oluşması günlerce konuşulmuş ülkemiz medyasında. Tabii gönül isterdi ki ekonomik gelişimleri konuşulsun ama diğer yandan o da konuşulmasa varlığından bile haberi olmayan milyonlarca insan olacaktı. Hoş şimdi de milyonlarcası bilmiyordur, bilseler de benim gibi bir türlü bir kerede adını doğru yazamıyordur. Yazsa telafuz edemiyordur, hadi etti diyelim harita yerini bulamıyordur.
Böyle bir ülke işte Liechtenstein! Dikkat ettiniz mi bilemiyorum ama sadece bir kez o da kopyalamak suretiyle bu paragraftaki adını doğru yazdım.
Sevgiler…
Yazım hoşunuza gittiyse siteme abone olursanız sevinirim.
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
5 Comments
Türist gezmek için iyi ama Türk sen Avrupa nın en kötü kanunlarıyla muamele göreceğini unutma üç kotegori var koydukları 1sınıf vatandaş kendi vatandaşı 2 kinci sınıf Avrupa Amerika kanada vesaire 3 sınıf da biziz yani bizden aşağısı yok insan hakları adamına göre
yaşamak için Türklere Türkiye’den daha rahat bir yer yok .
Merhaba;
Bir cumartesi sabahı Rossini’yi dinler iken ilgi ile okuduğum bu yazıda çok keyif aldığımı belirtmek isterim. Bu ufak ama şirin ve refah içinde yaşayan ülkenin hiç olmaz ise gezilmesi kanaatindeyim. Her ne kadar böyle refah içinde bir ülkede yaşamak istesek de umuyorum kurduğumuz tüm güzel hayaller gerçek olur. Sizlere iyi gezmeler.
Teşekkür ederim,beğenmenize sevindim. Saygılar
masal ülkesi, ………… :)