Bir tünel bir umut / Umut Tüneli / Hayat Tüneli
Savaş ve barış şehri Sarajevo’ da acının seyrini bir anda değiştiren yer olan tüneli anlatacağım. Öyle bir yer ki o binaya girdiğiniz anda Başçaşlıdaki kahveyi, mis gibi kokan börekleri, lezzetli cevapileri unutuyorsunuz. Zaten sadece bende değil zannederim giden birçok kişi de istemsize kendini savaştan konuşurken buluyor. Üstüne bu tünele gidince de derinden sarsılmanız işten bile değil. Ölümü daha doğrusu vahşeti taaa içinizin derinlerinde hissediyorsunuz.
O yüzden bu yazımda size umut tünelini diğer adıyla hayat tünelini anlatacağım. Şu an bu satırları yazarken kendimi yine orada gibi hissediyorum. O an düşündüklerim akıma geliyor. Hemşehriyiz diye mi bu kadar etkileniyorum acaba diye düşünmüştüm. Ama hayır, sanmıyorum. O gün orada dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş bir sürü insan vardı. Her biri benim gibi ağlıyordu. Videolu anlatımlardan etkilenmiştik. Çıkışta hissettiklerimiz aşağı yukarı aynıydı. Bu sadece bir tünel değildi, aslında bin umut demekti!
Şimdi buradan sonra okuyacaklarınız savaşın seyri ve tüneli hakkında olacaktır. Anlatacaklarım ve fotoğraflar insanın canını acıtabilir ama unutmayın tüm bunlar orada yaşandı.
Savaş tünelinin başlangıç noktaları Dobrije ve Butmir’den seçilmişti. İlk kazılara 28 Ocak 1993’te Dobrije Sivil Savunması’ndan sekiz personelle başlandı. Günde üç-dört saat çalışılıyordu. Tünelin her iki uçtan aynı anda kazılması plânlanmış, dolayısıyla Butmir tarafından da bir organizasyon yapılmıştı. Kazılar, kandil ışığında kazma ve kürekle yapılıyordu. Kandiller, ayçiçeği yağıyla dolu, kısa fitilli küçük kaplardı.
Savaş esnasında malzeme yetersizliği tünel kazısını 1993 Mart’ında krize soktu. Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in projeye tam destek vermesiyle, gerekli bütün malzemeler temin edilmeye başlandı. Saraybosna tugaylarından yeterli personel sağlandı. Butmir tarafındaki çalışmaların organizasyonu oldukça zordu. Hiçbir haberleşme bağlantısı yoktu. İletişim, havaalanı pistinin koşularak geçilmesiyle yapılabiliyordu. Bu arada savaşa giren Hırvatların tavrı durumu iyice zorlaştırıyordu. Buradaki kazı çalışmaları için Ilıca Belediyesi Sivil Savunma personeli vazife almıştı.
23 Nisan 1993 tarihinde Donji Kotorac Mahallesi’nde bulunan Kolar ailesinin evinde çalışmalara başlanmıştı …
Tüm bu planlar yapılırken kuşatma altındaki Sarajevo’ da insanlar yaşam mücadelesi vermeye devam ediyordu.
Artık yavaş yavaş umutlar tükenmek üzereydi.
Üç vardiya hâlinde devam eden kazı çalışmaları esnasında yeraltı su seviyesinin, bilhassa Saraybosna Havaalanı etrafında yüksek olması büyük problem meydana getiriyordu. Tünelde biriken su, kova ve bidonlarla boşaltılıyordu.
Dobrije tarafından tünel destek sistemi için gereken metal malzeme Saraybosna’ daki fabrikalardan toplanıyordu.
Saraybosna’ da ağaç bulmak mümkün değildi. Bu sebeple tünelin yan duvarları metal saçla destekleniyordu. Butmir tarafında durum bunun tam tersiydi. Metal malzeme bulmak oldukça zordu. Tünelin bu kısmında daha çok İgman Dağı’ndaki ormandan temin edilen ağaç malzemeler kullanılıyordu. Kazılan toprak, tünel yakınına el arabalarıyla boşaltılıyor, bu sayede Sırp bombardımanından korunma da sağlanıyordu. Bu arada tünel inşasını haber alan Sırp câniler, kazıyı bombardımanla durdurmaya çalışıyordu.
30 Temmuz 1993 günü saat 21.00 de iki taraftan kazı yaparak gelen işçilerin tünelde karşılaşmalarıyla tamamlanmıştı. Sekiz yüz metre uzunluğunda, bir metre genişliğinde ve bir buçuk metre yüksekliğindeki savaş tünelin inşası sırasında toplam 2.800 metreküp toprak kazılmış; 170 metreküp ağaç, 45 ton da metal malzeme kullanılmıştı.
Kazı çalışmalarının tamamlandığı ilk gece, tünelden 12 ton askerî malzeme geçişi sağlanmıştı. İdman yolunu kapatmak için yoğun şekilde hücum eden Sırp askerlerini durdurmak üzere de Saraybosna’dan bir grup asker çıkış yapmıştı …
Yiyecek, mazot, cephane, ilâç ve yaralı sevki yapılan tünelin faaliyete geçtiği ilk zamanlarda her şey insan gücüyle taşınıyordu. Sonraları köşebent demirden mini raylar ve vagonlar yapıldı. Böylece tünelden nakliye daha da kolaylaşmış oldu.
…
Yugoslavya ordusu, havaalanı istikametinden yangın mermileriyle ateş açarak, Kolar ailesinin evini ve elli yılda yaptıklarını yakıp yıkarlar. Sırplar tank hücumuna geçerler. Saldırı sabahı Aliya ve Şida Kolar evlerindedir. Ölüm kalım savaşı iki saat sürer. Necat Deliç adlı genç, eldeki son anti-tank roketiyle sekiz zırhlı araçtan birini tahrip etmeyi başarınca, Sırplar geri çekilmek mecburiyetinde kalır. Tünel inşasını engellemek için Sırplar o bölgedeki yüz eve, on binden fazla top mermisi atarlarsa da, çalışmalara mâni olamazlar.
Savaş bittiğinde, tünel inşasının başladığı bu ev müze hâline getirilir. Tünel yapımında kullanılan araç-gereçler, el arabaları, yiyecek taşınan çuvallar ve sırt çantaları sergileniyor. Saraybosna bombardımanı ve tünelle ilgili belgeseller burada sergileniyor.
Her şey Tito’ nun Yugoslavyasında özerk halde ama devlete bağlı Kosovalıların üzerinde Sırpların hak iddia etmesiyle başladı. Kışkırtmalar ve Rusyanın dağılma süreci, ekonomik sıkıntılarda diğerlerini yani Slovenya ve Hırvatistan’ ın ayrılmasına sebep oldu. Kosovalılar Arnavutlukla birleşmek, Sırplar büyük Sırbistan hayali derken, olan bereketli topraklarında gayet ılımlı yaşayan, milliyetçi müslüman halk Boşnaklara oldu. Arnavutlara karşı başlatılan hain saldırılar yerini Boşnaklara bırakmıştı. Oysa kendilerinden ilk ayrılan Slovenya’ ya bir kez saldırı yapan Sırplar Avrupa Birliğince hemen uyarılmış ve hatta durdurulmuştu. Yavaş yavaş tüm Balkan topraklarını sarmıştı.
Yıl 1992 Bosna da karanlık sabahların doğmaya başladığı, silahların konuşmaya başladığı yıl. Karşılıklı güven ülkesi Bosna’da açlık ve savaşın başladığı yıl. Dünyanın seyirci kaldığı bir yıl.
1992 -95 arası yaşananlar ilk meclis kürsüsünden seslenen radovan karadsiç Bosnalıları tehdit etmeye başladı. Bosna’ yı cehenneme, müslümanları öldürmeye çalışıyorsunuz, dedi. Siz kendinizi koruyamazsınız ayağınızı denk alın, dedi. Açık olarak tehdit etti. Kameraların karşısında 95′ te radko mladiç ise Boşnakları öldürürken asıl Osmanlıdan, nihayet zorba Türklerden intikam zamanı geldi, dedi.
Bu açıklamalar yapılırken sivillerin toplu katliamı başladı. Kentler birer birer sırpların eline geçti. Sokakları kan kaplamıştı. Esir kampları erkekler, kadınlar ve çocuklarla doldurulmuştu. Mülteciler dört bir yana dağılmıştı. Yaşam alanları kısıtlanmıştı. Müslüman kimliklerin izlerinin yok edilmesine de başlandı. 1200 kadar cami, medrese, çeşme gibi eserler yıkılmıştı. Savaşlarda ölenlerin sayısı bilinemiyor toplu mezarların sayısı her gün çoğalıyordu. Şimdiye kadar en büyüğünde 1154 kişinin kalıntıları bulundu. Bunların dışında küçük küçük bir çok mezarlar bulunuyor. En büyük zulmü esir kamplarında yaşadılar.
Okullar, fabrikalar, spor salonlarında 200.000 sivil sırf etnik kimliklerinden dolayı esir tutuldular. Aslında bu kamplarda esir olanlar ölmek için dua ediyorlardı. Çünkü ancak ölüm yapılan fiziksel, cinsel işkencelere son veriyordu.
Kadınlar ve kız çocuklarına sistamatik şekilde tecavüz edildi. İhtiyar kadınlar ve reşit olmayanlara bile yakınlarının gözleri önünde tecavüz edildi. Ailelerinden alınıp özel seçilmiş yerlere götürülüyordu. Orda tecavüz, işkence ve ardından öldürülme yapıldı ya da kadınlar kendilerini öldürdüler.
Saraybosna’ da bombalamalarda 10 bin insanın öldüğü sanılıyor. Hareket eden her şeye ateş ettiklerini itiraf eden askerlerin anlattıkları insanın kanını donduruyor. Avrupa’da “canlı hedefe ateş etmek ister misiniz” diye reklamlar yapıldığı söyleniyor..
Bosna’ da insanlık trajedisi yaşanırken dünya savaşı durdurmak yerine savaşı lokalize etme yoluna gitti.
BM ise savaşın sebepleri ile ilgileneceğine hiçbir şey yapmayarak seyretti. Ülkeyi koruyamadıkları gibi savunmasızda bırakmışlardı. Silah ambargosu sadece Boşnaklar için çalışıyordu. İlaç ve tıbbi malzemeler helikopterler ile sadece sırp askerlerin bulunduğu bölgeye
atılıyordu. Söylenilene göre Boşnaklara atılan gıda yardımlarında Vietnam savaşından kalan yiyecekler çıkıyordu. Tabii ki hepsi bozuk hatta kokuşmuş malzemelerdi. Bunun bir İç savaş olduğu gösterilmeye çalışılarak, hiçbir zaman saldıranın adı telafuz edilmedi. Saldırgan ve kurbanlar aynı kefeye konuldu. Onlardan bahsedilirken “taraflar” diyorlardı. Kınadılar, sadece kınadılar…
Kızılhaç 92 haziranında Bosna’ daki esir kamplarının varlığı hakkında BM’ i haberdar etti. Ancak harekete geçen olmadı. 93′ de Boşnak başbakan yardımcısı Sırplar tarafından hem de silahlı Fransız askerlerinin gözü önünde aracından çıkarılarak öldürüldü. Yine ses çıkaran olmadı. Bu gibi olaylar sırpları daha da cesaretlendiriyordu. BM’in yaptığı tek iyilik 94′ de Boşnaklarla Bosnalı Hırvatlar arasında barış sağlamak oldu. Bundan böyle ülkenin adı Bosna-Hersek olacaktı.
Sırplar Boşnakların dini ile batılıları korkutuyordu. Hırvatların altında Boşnakların olmasını istemelerinin sebebi buydu. Sırplar daha fazla toprak istemeye devam ettiler. Ama Boşnaklar topraklarını korudular. Srebrenitsa güvenli bölge ilan edilmişti. Binlerce insan aç susuz yalınayak oraya akın ettiler. Hollandalı askerler bölgeyi korumakla görevlendirilmişti. Ama çetniklerle Hollandalı askerleri ayırt etmek mümkün değildi. Çetnikler onların kıyafetlerini giyordu. Sırplar Hollandalı askerleri öldüreceğini söyleyince mladiç in Srebrenitsa’ ya saldırmasına ses çıkarılamadı. Pasif kalmaları onları aynı zamanda suç ortağı da yapıyordu. 11 temmuzda Mladiç güvenli bölgeyi ölüm kampına dönüştürdü. Böylece ilk defa dünyanın gözü önünde toplu bir katliam gerçekleşti. Sırf Boşnak olduğu için 10 binlerce insan öldürüldü.
Yetişkin erkekler konvoy halinde Tuzla ya doğru kaçmaya çalıştı, bir kısmı varabildi. İhmaller yüzünden katliama sebep olan Hollanda hükümeti istifa etse de sırp askerlere onur madalyası vermekten geri kalmadı… Bir sürü savaş suçlusu bugün halen kamu kuruluşlarında çalışmakta.
Büyük sırbistan hayalinden geriye kalanlar ise üzüntülü anneler oldu. Onlar evlatlarının düğününü hayal ederken kemiklerinin bulunması için dua eder durumdalar. Büyük sırbistan hayaliyle bütün bunları yöneten Miloseviç hücresinde ölünce ağırlaştırılmış cezadan kurtuldu. Belgrad’ tan yönetilen bu savaştan 14 yıl sonra acılan davada soykırımın sadece Srebrenitsa’ da olduğu kararlaştırıldı. Bu fiilden Bosnalı sırplar sorumlu tutuldu. Sırbistan sorumlu değil dendi. Sadece Srebrenitsa’daki katliamı önlemedikleri için bir kaç ordu mensubunu BM mahkemesine teslim etmediği için suçlandı sırbistan…
Boşnaklar bu karardan memnun değil. Adaletin yerini bulması bir nebze acılarını hafifletecek ama halen adalet yerini bulmadı :(
Diğer Bosna yazılarımı okumak isterseniz linkleri aşağıdadır.
Tünel için detaylı bilgiyi kendi web sitelerinden de şuradan ulaşıp okuyabilirsiniz.
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
2 Comments
yakın tarih çok acı var ve başka yerlerde maalesef savaş adında devam ediyor.
UNUTULMAMALI